banner banner banner
Türkiye’yi Sarsacak 10 Gün
Türkiye’yi Sarsacak 10 Gün
Оценить:
 Рейтинг: 0

Türkiye’yi Sarsacak 10 Gün

Duruşmada, “davanın sürüncemede bırakıldığı” gerekçesiyle Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci ile tartışan Ünlü, geçen ay basına gönderdiği açıklamasında, “birçok sağlık problemleriyle mücadele ettiğini” söyleyerek “Beni buradan çıkarırsanız emniyet, yargı ve hükûmet gibi kurumların aleyhine konuşmayacağım.” demişti. İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya Cübbeli Ahmet’in de aralarında bulunduğu 3’ü tutuklu 13 sanık katıldı. Cübbeli Ahmet’in “haksız kazanç sağlamak amacıyla kurulan örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek, insan kaçakçılığı ve cinsel istismar” suçlarından yargılandığı davada mahkemeye emniyetten gelen raporda mağdurelerden Faslı İmane Lemghari ve Fatıma Zohra Hajjaj’ın ifadelerini neden değiştirdiğine dair bir araştırma yapıldığı anlatıldı.

Emniyetteki ifadelerinde şikâyetçi olan iki kadın, Fas’ta avukatları ve noter aracılığıyla verdikleri ifadede şikâyetçi olmadıklarını açıklamıştı. Rapora göre kadınların ifadesini değiştirmesi için Ünlü’nün avukatı Fatih Oğuz, Fas’a gitti. 18 Temmuz 2012 tarihinde ifadelerini geri çektiklerini beyan eden iki kadın için aynı tarihte Avukat Fatih Oğuz, sekreteri olduğu ifade edilen Oya Kaya’dan kendisine tam olarak 17 bin 969 dolar göndermesini istedi. Oya isimli sekreteri ifadenin verildiği tarih olan 18 Temmuz 2012’de Western Union yöntemiyle yaklaşık 18 bin dolar parayı Fas’a gönderdi. Bu bilgiler ışığında avukatın mağdur kadınların ifadelerini değiştirmesi için Fas’a gittiği ve yeni ifade karşılığında para verdiğinin değerlendirildiği anlatıldı. Cübbeli Ahmet’in kendisini zorla alıkoyduğunu ve cinsel istismarda bulunduğunu öne süren bir başka Faslı kadın olan Fatıma Et Tajy’ın ise ifadesini değiştirmediği anlaşıldı. Mahkemenin Cübbeli Ahmet’in avukatlığını yapan Fatih Oğuz hakkında “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçundan suç duyurusunda bulunabileceği belirtildi.

Duruşmada Ünlü’nün medyaya yaptığı açıklamalar da tartışma konusu oldu. Hâkim Ekinci, yargılamayı etkilemek için Cübbeli Ahmet’in avukatları aracılığıyla medyaya haber servis ettiğini ve yanlış yönlendirme yapıldığını ifade etti. Ekinci, Cübbeli Ahmet’in avukatının yine bir gazeteye verdiği demeçte davanın sürüncemede bırakıldığını ifade etmesine kızarak, “Bizim kimse umurumuzda değil, biz yargılama yaparız. Medya servisiyle olmaz. Biz istersek 4 ayda bir duruşma tarihi verir ve 3 yılda yargılama yapabiliriz!” dedi. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci ile Cübbeli Ahmet arasında tartışma yaşandı. Cübbeli Ahmet, “Biz de 4 ayda bir geliriz!” dedi. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci “Biz yargılamayı kısa sürede yapmak istedik sizlerin mağdur olmaması için. Davayı erken bitirmek istiyoruz. Davayı sürüncemede bıraktığımız yok!” diye cevap verdi. Tanıkların ifadelerinin tamamlanması ve emniyetten gelen raporun okunmasının ardından mahkeme heyeti ara karara ilişkin mütalaa vermesi için duruşma savcısına söz verdi. Duruşma savcısı Ufuk Ermertcan ise delil durumu ve isnat edilen suçları gerekçe göstererek Cübbeli Ahmet’in ve diğer tutuklu sanıkların tutukluluk hâllerinin devamını talep etti.

Yaklaşık 2 saat ara veren mahkeme, tutuklu sanıklar Mahmut Ünlü ve Mahjuba Demirel’in tahliyesine oy çokluğu ile karar verdi. Tahliye gerekçesi olarak, “sanıkların üzerine atılı suç vasfının değişme ihtimali, tutuklulukta geçirdiği süre ve tutuklamanın koruma tedbiri olması” gösterildi. Ünlü ve Demirel hakkında yurt dışına çıkış yasağı konuldu. Ayrıca iki sanığın da her çarşamba polis merkezine giderek imza atmasına karar verildi.

Tahliye kararına Hâkim Hikmet Şen ise muhalefet şerhi koydu. Hâkim Şen, muhalefet şerhine gerekçe olarak, “atılı suçun niteliği, istenilen ceza miktarı, mağdureler arasında para hareketlerini gösteren ödeme belgeleri ve fiziki takip tutanakları, müşteki mağdur beyanları”nı gösterdi. Mahkeme ayrıca dosyadaki eksiklerin giderilmesinin ardından duruşma günü beklenmeksizin dosyanın duruşma savcısına gönderilerek esas hakkındaki mütalaasının istenilmesine karar verdi.

Mahkeme, tutuklu sanık Barış Sezek’in ise tutukluluk hâlinin devamına karar verdi. Mahkemede Ünlü’nün tahliye kararının okunmasının ardından sevinç çığlıkları atıldı. Bazı izleyenlerin ise “Allahuekber!” diye bağırdığı, bazılarının da ağladığı görüldü.

Kendisini itibarsızlaştıran, komplo kuran Fethullah Gülen Cemaati acaba kimi Diyanet İşleri başkanı olarak görmek ve desteklemek isterdi?

“Zinhar!” dedi. “Zinhar olmaz!”

Bir Alevi asla Diyanet İşleri başkanı olamazdı.

***

Haydar Baş ilk tencere tava satarak başlamıştı bu işlere.

Önceleri “öğüt” vermiş, sonradan kap kacak işine girmişti.

Ardından işleri çok büyümüştü.

Şirketler, televizyonlar, gazete derken bir de partisi oluvermişti.

Parti genel başkanıyken Atatürk’ün Ehl-i Beyt’ten olduğunu söylemiş, Fethullah Gülen’i papanın gizli kardinali ilan etmiş, Esed’i Hz. Hüseyin’e benzetmişti.

Obama’nın Mesihliğini, Fener Rum patriğinin sahabe soyundan geldiğini de söyleyebilirdi. Ama o gün henüz gelmemişti.

Kendi gazetesi bile, kendi haberlerini doğru dürüst yazamıyordu. O ne demiş gazetesi ne yazmıştı:

Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş partisince Antalya’da düzenlenen aday tanıtım toplantısına katıldı. BTP lideri burada yaptığı konuşmada Mustafa Kemal Atatürk konusunda son derece çarpıcı açıklamalarda bulundu. Atatürk’ün hem anne hem de baba tarafından Ehl-i Beyt soyundan geldiğini ifade eden Haydar Baş şöyle konuştu: “Atatürk’ün jandarma istihbarat subayı olan Mehmet Rıfat Efendi’nin torunu Meriç Tumluer’in belgelere dayalı olarak ifadesini naklediyorum. Atatürk hem anne hem de baba tarafından Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in soyundan gelmektedir. Rivayetlere göre Sarı Saltuk, peygamber ve Hacı Bektaş neslinden gelen Türkmen bir er olarak bilinir. Bu erin şeceresi bizzat nakibül eşraflık kayıtlarına geçer. Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın soyu Yörük’tür. Molla Zübeyde annemizin ailesi Fatih döneminde Karamanoğlu Beyliği’nin yıkılmasından sonra 1466 Balkanlar’da fethedilen yerlerin Türkleştirilmesi için göç ettirilen ailelerdendir. Yani Balkanlar’ı irşat etmek için, Müslümanlaştırmak için gönderilmiş ailedir. Hem Molla Zübeyde Hanım’ın soyu hem de eşi Ali Rıza Efendi’nin soyu Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Efendilerimize dayanmaktadır. Yani Atatürk İmam-ı Ali’nin soyundandır.”

Söylediklerinin hepsinin kaynağının kendisinde olduğunu söyleyen BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, “Bu işlerde atma olmaz, bunu iyi bilesiniz ama benim hayret ettiğim nokta bu kadar İslamoğlu İslam olan, bu kadar Türkoğlu Türk olan bir insanı hangi gayret, hangi insafsızlık bu derece yanlış tanıtabilir?” diye sordu. “Allah bu insanlara da hidayet nasip etsin!” diye konuşan Prof. Dr. Haydar Baş konuşmasında Atatürk’ün vasiyeti üzerine de şu dikkat çekici bilgileri verdi: “Atatürk’ün vasiyeti Ankara 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin kayıtlarında, Ziraat Bankasının kasasında saklıdır. Vasiyetle ilgili diğer bilgiler de bu kasada mevcuttur. Bugün bu vasiyet Genelkurmay Özel Harp Dairesi’nde saklanmaktadır. Sadece 6 maddesi açıklanmıştır. Meriç Tumluer, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuş ve Kenan Evren’e de böyle bir vasiyetin varlığını itiraf ettirmiştir. Tumluer, Atatürk’ün jandarma istihbarat subayı ve sonrasında polis teşkilatının kurucu olan Mehmet Rıfat Efendi’nin ikinci göbek torunudur. Bu bilgilerin Kenan Evren’in dışında Erdoğan’a, CHP’den İsa Gök vasıtasıyla Kılıçdaroğlu’na, Muharrem İnce’ye, emekli Albay Ömer Cengiz’e, Turgut Özal’a, Erbakan’a ve Demirel’e sunulduğu ifade edilmektedir. Biz şu anda bir meçhulden bahsetmiyoruz, bilinen hakikatleri yüce Türk milletine burada arz ediyoruz.”

“Gerçek Atatürk’ü biz tanıtacağız.” diyen Haydar Baş bu konuda yazacağı kitabın bir devrim niteliğinde olacağını söyledi. Prof. Dr. Haydar Baş, “Şimdi inşallah bizim Atatürk’ü tanıtacağımız kitabımız Türkiye’de ve dünyada devrim yapacak. Gerçek Mustafa Kemal Atatürk’ü yazmayı inşallah Cenab-ı Allah bizlere nasip edecek. Dikkat ederseniz her konuşmamda Atatürk’ü anlatıyorum. Sevgili kardeşlerim buna mecburuz çünkü Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran şahsın adı, Mustafa Kemal’dir. Bu şahsın yaptığı bu kadar hizmet maalesef üzeri küllendirilmiş ve de yok sayılmıştır. Bazı İngiliz muhipi derneklerine üye olanlar aleyhinde çok iftiralar, sözler söyledi, yazdı. Biz bunları söyledikten sonra frene basıp bir daha ağızlarına Atatürk’ü almıyorlar ve de alamayacaklar. Şimdi sevgili kardeşlerim, mademki Mustafa Kemal Atatürk Ehl-i Beyt sülbündendir, o zaman gelin biz de Ehl-i Beyt’i tanıyalım. Ama hocam siyaset yapıyorsunuz… Eee oğlum, siyaset zaten bu büyük zatları tanımaktır. Bu büyük zevatı tanımayanların ülkeyi getirdikleri yer burası. Bu çukurdan bu insanları, bu milleti, devleti kurtarmak için bütün insanlığa hidayet güneşi olan Allah’ın Kur’an’da bize müjdelediği ve sevmemizi emrettiği bu zevatı, Ehl-i Beyt’i tanımamız lazım. Bahsettiğim insanlar Peygamber Efendimiz’in aile efradıdır. Bütün dünyaya İslam’ı hemen hemen bu insanlar yaymıştır.” diye konuştu.

Gazeteyi tam buruşturup atacakken küçük bir haber ilişti gözüne:

“Diyanet’e Alevi başkan aranıyor.”

“Hoppala!” dedi kendi kendine. “Bu da nereden çıktı?”

Hemen bir basın toplantısı düzenledi.

“Alevi’den Diyanet İşleri başkanı olmaz!”dı.

***

Fethullah Gülen elindeki kehribar tespihi hışımla çekmeye başladı.

Bir ara Oltu taşı tespihlere de merak sarmıştı.

Hatta “Deccal” bu tespihleri de diline dolamış, meydan meydan tespih ve ananastan söz etmişti.

Hâlbuki kendisine de tespih göndermişti.

Şimdilerde Osman Şimşek’ten huylanmaya başlamıştı.

Hiç hayırlı haber vermez olmuştu.

MOSSAD ve CIA temsilcileri de ‘iyi’ haberler getirmiyordu.

Yoksa zeval vakti gelmiş miydi?

17/25 Aralık’ta tam bir kepazelik sergilemişlerdi adamları.

Ne Bilal’i ne de “Deccal”i içeri atabilmişlerdi.

Himmetlerle, şantajlarla, tehditlerle büyütüp orta yere koydukları Bank Asya’dan da olmuşlardı.

Yıllardır adam ettikleri polis şefleri elleri kelepçeli içeri atılmıştı.

Medyası “havuz medyasına” katıldı, katılacaktı.

Hiçbir büyük iş adamı telefonlarına çıkmaz olmuştu.

ABD ve MOSSAD onun halife olma isteğini kullanmışlar, kendisi de ‘keleğe’ gelmişti.

Bu “keleğe gelmek” hangi memleketin deyişiydi acaba?

Memleketi özleyip hasret kaldığını herkese söylüyordu ama zerre umurunda değildi.

Fırsat bulsa da New York gecelerine bir aksaydı.

Dünya buradan idare ediliyordu, kendisi de küçük dünyasını buradan idare ediyordu.

Halifeliği kaçırmıştı.

TBMM bir gece apansız toplanıp Deccal’i halife seçmişti.

Bari Diyanet İşleri başkanlığını kimseye kaptırmasaydı!

Artık mümkünü yoktu.

Mehmet Görmez hemen iptal etmişti yeşil pasaportunu.