banner banner banner
Manas Destanı
Manas Destanı
Оценить:
 Рейтинг: 0

Manas Destanı


Mançular ile Altay Kalmukları kardeş gözüktüğü hâlde birbirlerini çekemiyor, kıskanıyorlardı. Davet üzerine ancak dört yüz asker toplandı. Altay ve Mançu Kalmuklarından oluşan yedi yüz asker Kırgızlara saldırıp intikam almak için ellerine bayrak alarak yola çıkmıştı. Aç gözlü Altaylı Kalmuklar Cakıp’ın yolda otlamakta olan sekiz bin atını görünce “Suç işleyenin, kan güdenin.” diye sevinerek hiç bir şeyi umursamadan atları alıp götürdüler.

Yolun yarısında Mançu askerleriyle Kalmuk askerleri atları paylaşmak için dövüşmeye başladılar. Sayıca üstün olan Altaylılar “Mançuları keseceğiz, kadın ve kızlarını ganimet alacağız!” diye onların avullarına saldırdılar. Mançular kanımızın son damlasına kadar dövüşeceğiz diye çoluk çocuk, kadın kız ellerine hançer alıp üç yüz askere yardım ettiler, evlerini kale yaparak onların canını kurtardılar. Mançuların içinden genç olsa da akıllı olan, Manas’ın öldürdüğü Kortuk’un oğlu kurnaz Şakum bir çare buldu:

“Kendi horluğumu görmektense düşmanın horluğunu göreyim, boşuboşuna ölmektense bir şeyler yaparak öleyim.” diye Kırgızların üzerine yürüdü.

Kalmukların atlarını götürdüğünü öğrenip sabırsızlanan Cakıp altmış kişiyle birlikte yola çıkmıştı. Karşısına Şakum çıkıp ağladı ve derdini anlatıp Cakıp’ın ayağına kapandı.

“Kurban olayım Bahadır Cakıp, Altaylılar avulumu yağmalıyor. Otlaktaki hayvanlarını almasına engel olmuştum, Kırgızlara acıdın, diye benim avulumu yok etmek istiyorlar. Bizi kurtarın. Ağılında kalayım; komşun, akraban olayım. Ölen babamın kan bedelinden vazgeçtim!”

Bu sırada Kırgızların yardımına gelen Kızık, Nayman, Uysun, Alçın, Argın ve Türklerden oluşan askerler:

“Babası ölen oğlanın avulunu yağmalatmayalım!, kurtaralım!” diye savaşa giriştiler. Birinci kez her kabileden oluşan yedi yüz seksen asker göğü sarsarcasına “Manas” şeklindeki savaş parolasını haykırarak hücuma geçtiler.

Olgunlaşan Manas gök mızrağını eline alıp gök kır atına binip, mızrak vurup bağırıp düşmanının canına okudu. Kırkların koruduğu Manas yolundakileri temizleyip ilerliyordu. Altaylı Kalmuklar Manas’ın heybetine dayanamadılar. Altaylıların reisi ok ile gebertildikten sonra, geriye kalanlar atlarına kamçı vurarak kaçtılar.

Cakıp’ın iki gözü hep Manas’ta idi. Manas gazaba gelmiş nara atarak Kalmukların peşinden alana çıkmıştı. Cakıp, elindeki gök bayrağı Akbalta’ya verdi. Manas’ın arkasından yetişerek atının dizginini tuttu.

“Kurban olayım kuzum, yeter, dur! Kalmukların bayrağı indirildi.”

Zaferden sonra Cakıp ve Akbalta, baş belası Mançuların dediğini yapıp istediğimizi versinler diyerek avula geldiler.

Mançulu Kalmukların reisi Dögön isimli aksakal, itaatini bildirerek Cakıp ile Akbalta’nın önünde diz çöktü:

“Kırgız kardeşler, önce birbirimize düşman olmuştuk. Şimdi huyunuzu, savaşçı olduğunuzu, kahramanlığınızı gördük. Sizinle bir millet olalım. Bizi akrabalığa kabul ediniz.”

“İyi ise, yakındaki komşu uzaktaki akrabadan iyidir. Artık kimin kim olduğunu öğrendik.” dedi Cakıp. Akbalta:

“Aksakal haklıdır.” diyerek kabile reislerini, ileri gelenleri ak otağa davet ederek “Şimdi Mançular ve Kalmuklarla akraba olduk. Yurdumuz bir, ocağımız bir, yaylamız bir, törelerimiz bir, takdirimiz bir oldu.” dedi.

Savaşta ölen yüz kadar kişinin çoğu Mançulardan ve Kalmuklardan idi. Dögön reis:

“Bu ölenleri nasıl gömelim?” diye Akbalta’nın getirdiği yaşlılara sordu. Kimseden ses çıkmayınca Manas akıl verdi.

“Eğer uygun görürseniz, dediklerimi yaparsanız, şöyle bilin kardeşlerim. Altaylı Kalmuklarla olan savaşta her halktan yiğitler öldüler. Onların hepsini, yeni âdetlere göre, birlikte gömelim.”

“Akıl yaşta değil, baştadır, Manas doğru söyledi.” dedi ihtiyarlar.

Alanda büyük bir çukur kazıp, yiğitleri atı ve eyerleriyle birlikte gömdüler. Uzaktaki büyük taşları öküze çektirerek getirdiler, bunları kaldırarak diktiler. Kara taşın yüzüne:

“Altay’ın şahinleri, uçup gelip, bu ışıklı alana beraber kondular.” diye yazdırdılar.

Kırgız, Kazak, Noygut, Kıpçak, Türk, Argın, Mançu ve Karmuk reisleri toplandılar. Cakıp’ın kambarbozlarından ak boz kısrağını getirtip kurban kestiler. Sonra yaşayacaksak bir tepede yaşayalım, öleceksek bir çukura gömülelim diyerek and içtiler.

Akbalta’nın rehberlik ettiği kabile reisleri, bilgiçler; cenazenin çıktığı evlere girip taziyelerini bildirip çıktılar.

Cakıp Bay cömert davrandı. Para vererek kurtardığı atlarından dört yüzünü; Mançulardan babası ölen yetimlere ve cenaze çıkan evlere bölüştürüp verdi.

O yerde babası ölen Macik, Mançu Kalmuklarının beyi seçilerek babasının yerini aldı.

Düşmana karşı beraber savaşan, bayrağı beraber tutan halkları Cakıp, avuluna getirip ağırladı. Bir gece misafir ettikten sonra ertesi gün misafirlere, âdete göre at hediye etti üzerlerine güzel elbise giydirdi. “Yeni akraba bulduk, yetmiş aile idik, yedi yüz aile olduk, gerisini Tanrı’dan dileyelim.” dedi.

Cakıp’ın avulu kısa sürede şehire dönüştü. Mançu Kalmukları toprakla uğraşırdı, çadırlara alışamadılar. Toprağı hamur gibi yoğurup kerpiç yaptılar. Taş topladılar, otları kurutup duvar yaptılar ve oraya kara şehir adını verdiler. Dört bir yandan gelen kervanlar, bu şehirden eksilmiyordu. Yavaş yavaş halk ticarete alıştı.

Manas, henüz hayattayken kara toprağın altına girmeyeyim, babalarım gibi özgür yaşayayım diye kara şehirden bir parça uzakta dağa çıkarak Kırgızlarla çadırda yaşadı.

***

On bir yaşını doldurduğu zaman Manas, artık çocuklarla oynamayı bıraktı, bozkurt oyunu da oynamadı. Önceki yaramazlığını bırakıp büyüklerle ordo atışarak dokuz korgol[13 - Bir çeşit oyundur.] oyununa başladı. Ondan beri dokuz korgol oyunu Manas’tan kalmıştır denilmektedir.

Çinlilerin, Kalmukların, Tırgotların arasına gözcü gönderip onların sırrını öğrenmeyi, orduyu nasıl kurmak gerektiğini, saklanmayı, avul içine bekçi koyup düşmana karşı silah yapmayı, silahları gizleyip saklamayı, Manas’a akıllı Akbalta öğretti.

Bir defasında Manas, canı sıkıldığı için yatıyordu. Atların doğum zamanı gelmişti. Manas atlara bir bakayım diye Aymanboz atına binerek dağ yolunu tuttu. Dev gibi muhteşem Aymanboz, daha sekiz yaşında olmasına rağmen Manas bindiğinde dimdik duruyordu. Dağda, taşkınlık etmekte olan çobanlara gidip, doğurmamış kısrağı kesti. Azemil suyunun kenarına, dokuz yolun kavşağına karargâh kurup can sıkıntılarını gidermek istedi.

Manas, karargahta aşık oynuyordu; o sırada kalabalık bir kervan geldi. Kervanın mahiyetinde Çinli, Kalmuk, Tırgot ve Şart vardı. Kervanbaşı olan Çinli ile Kalmuk, Şart ile Tırgot Manas’ı hiç umursamadan karargâha girdiler.

“Hey, çek deveni!” dediler kenarda duranlar, bağırarak. Eğlenmekte olanlar da bağırdılar.

Altı Çin muhafızı, boynuna ipek sarılı, altın takılı devesini yedeğe almışlardı. Han’ın devesini sadece Kalmuk ve Çinliler değil herkes biliyordu. Onun olduğu yerde kimse ona çıt diyemezdi. Han’ın adamı ile Han’ın devesine karşı gelenler ölümle cezalandırılırdı.

Arada Han’ın adamları yoktu. Onlar develerinin dizginini tutup, söz dinlemeden Çince bir şeyler söyleyerek karargâhı geçtiler.

Bu esnada aslan Manas elindeki aşıkla bir kenardaki aşığa vurdu. Aşık sıçrayıp uçarak, önündeki devenin ayağına ok gibi isabet etti, deve olduğu yerde düştü. İkinci aşık öndeki eşeğin ayağına saplandı ve o da yıkıldı.

“Han’ın devesini yıktı. Bu Kırgız’ı yakalayın.” diye bağırdı kervanbaşı. Altı kişi Manas’a yapıştı.

Onlara Manas’ın yiğitleri engel oldular. İki taraf dövüşmeye başladı.

Er Manas, Çinlilerin küstah kervanbaşını altın kemerinden tutarak kaldırıp yere attı; göğsüne basarak başını kopardı. Efendisinin öldüğünü gören Çinli, Kalmuk ve Şartlar uslu uslu bakıp durdular.

“Bize dokunan bu muhafızların cezası ölüm olsun. Öldürün!” dedi Manas. Bunu duyan otuz çocuk, Çinli Kalmukları öldürdüler. Kervandan on Şart sağ kaldı.

“Bize kıymayın! Biz Türk soyundan, üçümüz Uygur’dan. Malımızı alın! Bizde kabahat yok. Canımızı bağışlayın…” dediler. Şartlar yalvararak ağızlarından bal akıttılar.

“Eğer Türk soyundan iseniz, sırrınızı söyleyin. Yoksa Çinli ve Kalmuklar gibi başınızı koparırım.” dedi Manas kılıcını kınından çıkarıp.

Deveciye hizmet eden Şartlar ellerini kavuşturarak sırlarını söylediler.

Çinliler ticaret yapmak için Türk illerinin dilini bilen pek çok Uygur’u, Kaşgâr’dan Terez’e, mahsus getirmişlerdi. Onlara yıllardır Türk, Kırgız, Kazak ve Nogoy ülkesine giden kervanların develerini güttürmüşler, tercümana ihtiyaçları olduğu zamanlar tercüman olarak kullanmışlardı.

Altı ay önce Kalmuk Hanı Alevke “Altay’daki Kırgızlardan Manas adında bir belâ çıktı. Altı ayda dört yüz Kalmuk askerinin başını yedi. İhmal edersek, Çin Hakanlığına saldırıp bizi ejder gibi yutabilir. Asker toplayıp onu küçükken yok edelim. Asker ver!” diyerek Çin Hanından talepte bulundu.

Esen Han, Alevke’ye: “Bu kurnaz Kalmuk’un, komşusu olan bir avuç Kırgız’a gücü yetmiyor yahut bize durumu tam olarak anlatmıyor. Kırgızların malına, altınına kondu herhalde. Alevke’ye güven olmaz.” diyerek kızdı.

“Pis Kırgızlardan Manas diye başka bir oğlanı getirdiniz. Beni kandırdınız.” diyen Esen Han titreyerek, Çong Eşen’in Car Manas denen oğlunu yakalayıp getiren açıkgözleri, sihirbazları ve komutanları öldürdü. Bağırmasından gök inledi. Alevke, mahsus bir kervan kurup dünyayı gezen tüccarlar gibi giyinen muhafızlarını Kırgızların durumunu, gücünü öğrenmeye gönderdi. Onlara eğer gücünüz yeterse Manas’ı öldürün diye emretti. Kervan, yol bilen Şartların kılavuzluğunda hiç durmadan beş ay yürüyüp Altay’a varınca, tam da Manas’ın kendisine rastladı.

Manas, ölen Çinli ve Kalmukların silahlarını ganimet alıp yiğitlerine verdi. “Kırk beş deveye yüklenen malı babam Cakıp, bilgiç Akbalta gelip hemen Kırgızlara katılan Mançu Kalmuklarına eşit derecede paylaştırıp versin.” diye her tarafa sekiz haberci gönderdi. Ertesi sabah halk gelmeye başladı. Öğleden hemen sonra Cakıp ve Akbalta geldi.

Bu olup bitenler Cakıp’ı korkutmuştu.