banner banner banner
Manas Destanı
Manas Destanı
Оценить:
 Рейтинг: 0

Manas Destanı


“Eyvah, Manas yine mi kötü bir iş yaptı. Bu çocuk beni yaşatmayacak! Çocuğun sesini duyduktan sonra ölseydim keşke. Dertli başım gene dertten kurtulamadı. Şimdi başımı yedin, Çin Hakanının hazinesini gasp eden sağ kalmayacaktır. Han’a dokunan iyilik görmez. Başımız derde girdi. Otuz yıl önce Esen Han’ın kılıcıyla Altay’a sürüldüğümüzü nasıl böyle çabuk unuttuk. Beni dinlersen oğlum, Şartları yükleriyle birlikte yoluna bırak.”

Bunu işiten Akbalta şöyle dedi:

“Oğul olsa er olsun! Er olmasa yok olsun! Olan oldu. Öleni hayata döndüremezsin, Cakıp. Pekin denen beş aylık yol. Çinliler gelinceye kadar bir çaresini görürüz. Öfkelenme, Cakıp’ım, ganimeti yoksul halka paylaştır.” İhtiyar Akbalta cesaret verdikten sonra, Manas babasına ilk defa karşı geldi.

“Yazıklar olsun babacığım, aklınız nerede kaldı! Seni ecelden servet kurtarmaz. Servetin kurusun senin. Üzülme. Boşuna korkma! Korktuğun için hor olmuşsun. Esen Han sıkıştırırsa beni tutup ver. Çinli ile Kalmuk’tan korkup titreyerek yaşamaktansa at üzerinde ölürüm daha iyi.”

Manas’ın sözünü işiten Cakıp, kan çekilmiş gibi birdenbire durdu.

“Akbalta ağa, develeri herkese eşit paylaştırıver.” dedi Manas.

Akbalta kırk beş deveyi kırk baba oğullu Kırgız’a, Türklere, yeni akraba olmuş iki yüz doksan haneli Mançu Kalmuğuna eşit olarak paylaştırdı. En sonra kemiği kırılan deve Cakıp’a düştü. Cakıp deveyi kesti, yüklerini çözdü. Gördü ki, içinde zümrüt, mücevher, beyaz inci ve ipek var. Diğer kırk devede çelik kılıç, lamba, buulum kumaşı, ipek, Çin ipeği, patiska vardı. Bunları paylaşan halk evlerine uyumaya gittiler.

Manas kimsenin üzerine gitmedi, bir kuruş bile almadı.

“Bize katılmak isterseniz, biz yadırgamayız. Suçunuzu affettik” dedi. Akbalta on tüccara ev yaptırdı. Binmesi için tüccarlara at verdi, onları evlendirip yerleştirdiler.

Ay dolmadan tüccarlardan hastalıklı olan biri gece bir at çalarak Kalmuklara kaçtı.

Çin Hanı Esen Han tarafından öldürülen Nogoy Han’ın Orozdu ve Bay adlı iki oğlu, Opal dağına yerleşip günlerini gün ettiler.

Orozdu’nun on çocuğu arasında birlik yoktu. Birbirlerine düşman kesilmiş, birbirleriyle çekişiyorlardı. Hayvanları yağmalama kavgası bitmemişti. Yine araları bozuktu. Seksen yaşındaki Orozdu çocuklarının kavgasından dolayı çok üzgündü.

Bay’ın Bakay ve Taylak adında iki çocuğu vardı. İki kardeş akıllı davrandıkları ve birbiriyle iyi geçindikleri için servete gark olmuşlardı. Orozdu’nun oğlu onların hayvanlarını ellerinden aldı. Onlara hakaret etti, fakat geri vermediğinden dolayı, Bay çocuklarıyla beraber Kaşgâr’dan kaçıp, Yarkend’in ortasındaki şehre geldi.

Bir gün Bay, Bakay adındaki akıllı oğluna danıştı:

“Oğlum dinle. Akrabalarının hali budur. Atlanıp baltayı belime takıp Altay’ı aramaya çıkacağım. Cakıp adlı akraba mızdan, o tarafa sürülen Kırgızların yaşayıp yaşamadığını öğreneceğim. Kendisi ulaşmasa, sözü ulaşır, ya öyle ya böyle haberi gelir. Kırgızlar haysiyetli halktır. Tanrı yardım etmişse bir araya gelmişlerdir, yurt kurmuşlardır diye düşünüyorum. Gidip dolaşayım. Yalnız olsam da gideceğim.”

On sekiz yaşında olmasına rağmen akılda olgunlaşan Bakay, babasının sözünü doğru buldu.

“Yakında bir rüya gördüm, baba. Aksakallı derviş koşarak gelip bana: “Sana yoldaş olacak Manas aslanın var. Arkadaşını bul. Senin dayanacağın adam odur, dedi ve gözden kayboldu”

“Rüya düzelmeden, işler yürümez. Rüyan rüya olarak kalmasın, gerçekleşsin” diye Bakay Tanrı’ya sığındı.

“Altay’dan birini bulursan, haber gönderirsin baba. Ölmezsem arkandan gelirim!” Bakay, babasının sözünü doğru buldu, yetmiş yaşına dayanan Bay, hanımı vefat ettikten sora evlenmemişti. Gençliğim geride kaldı, artık beni ölüm bekliyor, sinek kadar kalan canın neyini esirgeyeyim. Karabaşım eğerin terkisindedir diye belini bağlayıp yola koyuldu. Üç günde vahşi çölde ark kazıp, köprü yapmakta olan, karınca gibi kaynaşan altı bin kişiye rastladı; yağmaya çıkan askerler gibiydiler. Nehri başka yöne çevirip; ark, köprü yaparak yolu ele geçirmişlerdi. Neskara adlı dev onların reisiydi.

Zavallı Bay, arkın yapımını yöneten Basankul adlı adamın yanına gitti. Basankul onun atını kesti, eline kazma verip ark kazdırdı. İki gün hiçbir şey yemeden çalıştığı için bayılıp düştü. Adamlar ihtiyarı öldü sanarak onu arkın kenarındaki söğüdün altına çekip, toprakla adamın üzerini gelişi güzel örttüler. Bay’ın şansı varmış ki çukurda yarım gün kaldıktan sonra kendine geldi. Etrafına bakıp küçücük delikten dışarıdakileri gördü. Müthiş yayını kuşanan Neskara dev, kimseye gözükmeden, kimseyi kuşkulandırmadan ark kenarına Bay’ın yattığı yere gelip Çabdar atıyla konuştu. Çabdar atın insan gibi konuşan, sahibine akıl öğreten sihirli hayvan olduğunu gördü.

Bu konuşmada Çabdar’ın insanın bilmediği bir hileden de bahsettiğini Bay duydu:

“Bu yarı yolda padişahın köprüsünü boşu boşuna ele geçirdin. Şimdi Esen Han’ın emrini yerine getirmeye bak. Senin yakalayıp geleceğin Manas adlı çocuk gün geçtikçe güçlenmektedir. Seni yok edecek olan odur. Onu küçükken yakalayıp yok et. Arkı kazmakta olan altı bin kişiyi doyurup, onları altı bin ata bindir. Ellerine silah ver. Senin altı bin atlı, güçlü askerin olur. Sana kimse karşı koyamaz. Oraya gecikmeden var!” Neskara dev altı bin kişiyi sürüp Altay’daki Cakıp Bay’ın atlarını ele geçirmek, oğlunu yakalamak için harekete geçti. Çölde tozu dumana katarak yola koyuldu.

Bay topraktan sıyrılıp çıktı. Örtüdeki katıra binerek gidenleri peşlerinden takip etti.

Bay altı gün yol gitti, insan yüzü görür müyüm, ya da açlıktan ıssız dağ geçidinde, ıssız dağlarda ölür müyüm diye yürürken Uludağın kenarına geldiğinde beklenmedik bir yerden kıratını çekerek bir kişi çıkageldi. Yaşlı Bay atlının selamına Kalmukça cevap verdi.

Aksakallıyı gören Cakıp, atını çekerek bu yabancıya tek gözüyle baktı.

“Var ol bahadır!” dedi aksakal katırını çekerek.

“Var olan aksakal.” dedi. Cakıp sakalını sıvazlayarak.

“Oğlum! Adın sanın kimdir?” dedi ihtiyar.

“Adımı sanımı sordunuz: İlk atam Buygur, devlet yöneten kişidir. İkincisi Babir Han, üçüncüsü Tüböy, dördüncüsü Kögöy. Kögöy’den Nogoy, Nogoy’dan ben oldum… Otuz yıldan beri Altay’ın dağlarında yaşadım. Adım Cakıp…

“Ah, aman Tanrım! Cakıp’ım sen misin? Ciğerim sağ mısın?” diye Bay çığlık attı. “Ben Bay, ağabeyinim.”

Cakıp attan kendini atarak katır üzerindeki ihtiyarı kucaklayıp indirdi. Gözlerinden yaş döktü; ağladı, ağladı. Yıllardır birbirinden ayrı olan iki kardeş çölde ağlayıp dertleştiler. Birbirine kavuştuklarına sevinen zavallılar gözlerinden yaş akıtıp bir süre oturdular.

“Cakıp’ım, seni araya araya atım kuş kirazı gibi, bitim Torgay gibi oldu” dedi Bay.

Cakıp “Ah, tövbe!” diye Tanrı’ya sığındı. “O günleri Tanrı haber verdiği ya da ruhlardan işaret geldiği zaman uykum kaçıp, oturacak yer bulamadım. Kalbim yerinden oynadı, perişan oldum, ağabey hep seni düşündüm, rüyama girdin. Beklediğime değdi, şimdi işte rüyam gerçekleşti.”

Güngörmüş iki ihtiyar birbirine sarılıp başlarından geçenleri anlattılar. Sevindiler, bezdiğimizde dağılsak da, ölmediğimiz sürece görüşecekmişiz diye Tanrının takdirine şaşırıp, söylemeye söz bulamadılar.

“Kaç çocuğun var Cakıp’ım?” diye sordu Bay.

“Bir tane.”

“Çocuğunun adı nedir?” dedi Bay.

“Adı Manas. On üç yaşında”.

“Ad veren bilerek vermiş, adı kutsal bir addır. Atalarımızın ruhu yardımcı olsun!” diye Bay Tanrı’ya sığındı. “Şimdi aklımdayken söyleyeyim. “Manas’ı yakalayıp getirin!” diye Esen Han’ın gönderdiği Neskara adlı dev altı bin askerle geliyor. Bunu gözümle gördüm, kulağımla duydum.”

“O zaman yola çıkalım, Bay ağabey.” Cakıp’ın kalbi sızlayıp kayası titredi, çabucak avul yolunu tuttu.

Cakıp avula haber verdi. Neskara’nın askerlerinin binlerce olduğundan korkmaya başladı.

“Bu Çinli ve Kalmukların askeri çokmuş. Bize saldıracaklarmış. Neskara gördüğünü diri yutan bir devmiş. Bunlara at, kız hediye edelim, hayvan ve altın hazırlayalım.” dedi Cakıp.

“Ey baba, düşmanı gördüğün zaman böyle korkup duruyorsun. Yüreğin sökülüp alınmış gibi. Artık korkma! Canını sıkma. Yaşadığım hâlde halkımı tutup nasıl onlara vereyim. Kaderimde varsa oktan öleyim. Kara canı esirgemeden mücadele edeyim. Bu kudurmuş Kalmukların yiğitliğini deneyeyim. Cezasını vereyim.” dedi Manas.

Manas’ın fikrini Akbalta destekledi. Komşu Türk kabilelerine, altı günlük mesafedeki Kazaklara haber gönderdi.

Neskara’nın aç kalan altı bin askeri yolunu şaşırıp Cakıp’ın kışlağı olan Keng-Aral’a geçerek yoldaki Moğolların yurdunu basıp, on bin at ele geçirmişlerdi. Sayıları beş yüze varmayan Moğollar “Nereden çıktı bu haydutlar! Ya savaşmanın yolunu bilmiyorlar ya da küstahlık ediyorlar!” diye onların peşine düştüler.

“Hey, siz kimsiniz? Düşmanınız olan kim?” diyerek hayvanlarını çaldıran Moğol beyi Caysangbay at üzerinden bağırdı.

Dil bilen Şart Basangkul seslendi:

“Hey, Cakıp Bay’ın avulu nerede? Onu arıyoruz.”

“Hey, o Kulan yaylasında. Onlar için mi bizim hayvanlarımızı soyup götürüyorsunuz? Onlar çöpünü yedirtmeyen kötü insanlardır. Öç alacaksanız onlardan alınız, hayvanlarımızı geri verin.”

Neskara “Atları çok olan kurnaz ihtiyar Cakıp, oğlunu saklayıp yolumuzu sapıttı; hile yaptı, bunun atlarını geri verip, Cakıp’ı yakalayalım.” diye düşündü.