Genel itibariyle bakıldığında Rusya 1850’lere kadar, Türkistan’ın kuzeyinde kurduğu hat boyunca Türkistan’a karşı yapacağı saldırı için hazırlık yapmıştır. Ancak Kırım Harbi’nin çıkması ve Rusya’nın bu harp sonunda mağlup olması, Rusya’nın Türkistan’a saldırısına engel olmuştur. Kırım Harbi’nden sonra ise Rusya, stratejisinde değişiklik yaparak İngiltere’nin Hindistan’daki nüfuzunu kırmaya karar vermiştir. Kırım Harbi’nde Rusya’nın aldığı mağlubiyet, Rusya’yı Balkanlardan ve Yakın Doğu’dan önce Orta Asya’ya yönlendirmiştir. Böylece Türkistan, Rusya siyasetinin bir aşaması hâline gelmiştir (Hayit 1995: 51).
Rus Çarlığı’nın Kazak Bozkırlarını Tedricî Sömürge Siyaseti
Rus Çarlığının Kazak bozkırlarına hâkim olması uzun soluklu ve planlı bir siyasetin sonucu gerçekleşmiştir. Rusların Kazak topraklarındaki sömürgeleştirme siyaseti iki şekilde uygulanmıştır: a) Kale inşaatları için topraklara el konulmuş ve Kazaçi birlikleri bu bölgelere yerleştirilmiştir, b) Rus köylüleri, Kazakların ellerinden alınan verimli topraklara iskân edilmiştir. İlk sürecin stratejik öneme sahip en önemli örneği, yukarıda da belirtildiği gibi Orenburg Kalesi’nin inşası olmuştur. Or ile Ural nehirlerinin birleştikleri bölgede inşa edilen kale vasıtasıyla Rusların Kazak bozkırlarına ve Türkistan’a yayılmalarını sağlayacak kapının kilidi açılmıştır. Daha sonra da Rusya’dan getirilen göçmenlerin yerleştirilmesi için arazilere el koyma aralıksız devam etmiştir. Sömürgeleştirmede belirli bir araziye değil, Rus askerî ve iktisadî menfaatlerinin bulunduğu her toprak parçasına el konulmuştur (Hayit 1995: 161). Çarlık el koyduğu topraklarda uyguladığı iskân siyaseti sayesinde de rejim için tehlike oluşturabilecek Rus köylülerini Kazak bozkırlarına iskân ettirmiş, böylelikle hem rejimi tehlikeden kurtarmış hem de yeni yurtların Ruslaştırılmasını sağlamıştır. Ruslar girdikleri yeni yurtlarda halkları yerlerinden edip her birini başka yere sürerek bu halkların ortak düşmana karşı birlik oluşturmalarına da engel olmuşlardır (Abdekimulı 1997: 111).
Abdekimulı Rus Çarlığı’nın Kazak topraklarını ele geçiriş sürecini dört safhaya ayırmıştır: 1) XVI. yüzyıldan itibaren çeşitli başıbozuk ve kaçak Kossaklardan kurulan müfrezelerin keyfî bir şekilde yaptığı sömürge faaliyeti gelişmiştir. 2) XVII. yüzyıldan başlayarak ticaret ve sanayiin gelişmesiyle birlikte askerî-idarî açıdan sömürge siyasetini gerçekleştirme süreci yaşanmıştır. 3) XIX. yüzyılın sonundan XX. yüzyılın başına kadar devam eden süreçte yapılan iskân politikasıyla sömürge siyaseti gerçekleştirilmiştir. 4) XVII. asırdan XX. asra kadar da sosyo-ideolojik bir sömürge siyaseti sürdürülmüştür (Abdekimulı 1997: 110-111).
Rus sömürgeciliğinin ilk aşamasında Kazak bozkırlarına inşa edilen kalelerden bazıları Ombı (1716), Semey (1718), Öskemen (1720), Orenburg (Kz. Orınbor) (1735), Akmola, Kökşetav, Karkaralı (1824), Zaysan (1868), Oral, Torgay (1845), Novopetrov (1834), Aleksandrov (1834), Kazalı ve Kosaral (1848) gibi kalelerdir. Bunun dışında, Kazak coğrafyasına gönderilen Rus diplomatik heyetler de Rusya’nın bölgeden haberdar olmasında etkili olmuştur. Bölgede inceleme yapmak amacıyla gönderilen askerî inceleme heyetleri ve heyetlerin raporları da Rus Çarlığı’nın bölgeyle ilgili planlar yapmasında kolaylık sağlamıştır. Bunlardan bazıları Buhgolts’ın Şıgıs Kazakstan Ekspeditsiyası (1715), İ. Kirilov’un Orenburg Ekspeditsiyası (1734), Rusya İlimler Akademisinin akademisyeni P. S. Pallas’ın inceleme gezisi (XVIII. asır), akademisyen N. G. Geogrid’in İdil boyuna, Oral’a, Sibir’e seyahati (1772-1774), kaptan teğmen A. Bugakov’un Aral denizini incelemesi (1848-1849), İ. Muşketov’un Yedisu ve Orta Asya’yı jeolojik açıdan incelemesidir (1874-1877) (Abdekimulı 1997: 111).
Yaşanan aşamalı Rus sömürgeleştirme sürecinin ardından, Rus Çarı I. Nikolay 22 Haziran 1854 tarihinde çıkardığı bir fermanla Kazak topraklarının Rusya hâkimiyeti altına girdiğini ve Kazak halkının Rusya’ya tâbiyetini resmen ilan etmiştir (Boranbayeva 2004: 21). Kazak topraklarının Rus halkının yerleşimine açık olduğuna dair ilk resmî izin ise 1879’da çıkmıştır. Aslında Çarlık Rusya Hükümeti Kazak topraklarına Rus göçmenlerini yerleştirmeye bu tarihten daha önce 1868’de Göçmenler Komitesi’ni (pereselençeski komitet) teşkil ederek başlamıştır. Bu komite, köylülerin hürriyetini ilan eden 1861’de çıkan Serflik Kanunu’nun tatbik edilmeye başlamasından sonra ortaya çıkmıştır. Serflik Kanunu’nun hayata geçirilmesiyle binlerce Rus köylüsü Kazakistan ve Sibirya topraklarına akın etmiştir (Tacibayev 1998: 155). Rus göçmenleri Kazak topraklarına yerleştirilirken özellikle, verimli ve stratejik öneme sahip bölgelere yerleştirilmişlerdir. Çarlık Rusyası, Rus göçmenlerinin Kazak topraklarına yerleşmelerini cazip hâle getirmek için çeşitli uygulamalara da başvurmuştur. Kazak topraklarına yerleştirilen göçmenlere şöyle kolaylıklar sağlanmaktaydı: 1) Araziyi seçme hakkı, 2) Eğer 2 yıl içerisinde inşaata ve tarımla uğraşmaya başlarsa askerî yükümlülüğün haricinde vergi ve diğer maddî yükümlülüklerde 10 yıl süreyle kolaylık sağlanması, 3) Yerleşime ilk yardım olarak a) ücretsiz 100 fidan ve her aileye iadesiz 20 ruble ve b) tarım araç gereçleri ve hayvan edinmek için 20’şer ruble iadesiz verilmesi (Tacibayev 1998: 157).
Rus hükümeti 1890 yılından itibaren göçettirme siyasetini planlı bir şekilde gerçekleştirmiştir. Bu tarihten sonra Rusların sayısı çok hızlı bir artış göstermiştir. 1891 yılında yayınlanan “Bozkır Vilâyetleri İdaresine Ait Kanunlar”ın 119. ve 120. maddeleriyle bütün Kazakistan toprakları Rusya’nın devlet mülkü ilan edilmiştir. Böylece Kazaklar kendi yurtlarında geçici olarak yaşayan misafir durumuna düşmüşlerdir (Togan 1981: 301).
Verimli toprakları ellerinden alınan Kazakların bir kısmı güneye çöl arazisine sürülmüşlerdir. Gitmeyip Omsk, Pavlador, Petropavl, Kökşetav gibi Ruslarla meskûn yerlerde kalan Kazaklar ise Rus nüfus yoğunluğu içerisinde sıkışıp kalmışlardır. Kazakların verimli ve sulak araziye alışan hayvanları çöl arazisinde yaşayamadığı için, halk her gün biraz daha fakirleşmiş ve geçimini sağlayabilmek için Rus köylerinde iş aramak zorunda kalmıştır (Togan 1981: 303).
1861’den sonra Kazak topraklarına gelen Rus göçmenlerinin sayıları daha azken, 1891 yılından sonra hem İdil boyundaki açlık hem de Kazakistan’dan geçen Sibir demiryolunun kurulması nedeniyle Kazakistan yoğun Rus göçüne maruz kalmıştır. Aşağıdaki tabloda 1860-1890 yılları arası Petropavl ve Kökşetav uvezlerine gelen Rus göçmen sayılarının devamlı artış gösterdiği görülmektedir.
Tablo 1: 1860-1890 arası Petropavl ve Kökşetav uvezlerine gelen Rus göçmen sayısı
1890’dan sonra göçmen sayısındaki hızlı artışı, Akmola oblastına yerleştirilen göçmen sayısını gösteren aşağıdaki tablodan gözlemlemek de mümkündür.
Tablo 2: 1896-1900 yılları arasında Akmola oblastına yerleşen Rus göçmen sayısı
1900 yılından itibaren Kazakistan’a gelen göçmen sayısı iyiden iyiye artış göstermiştir. Serfliğin kaldırılması sonucunda azat olan Rus köylülerinin kendilerine ait topraklarının olmaması ve toprak sahiplerinin kendi topraklarını onlara vermeyi reddetmesi nedeniyle 1901-1902 yıllarında Rusya’da yer sıkıntısı yaşanmış, dolayısıyla Çarlık, Rus köylülerini Kazakistan’a iskân politikasına hız vermiştir. 1900’den sonra Kazakistan’daki Rus nüfusu önemli oranda artış gösterdi. Mesela, Akmola ve Semey oblastlarına 1900 yılından 1914 yılına kadar yerleştirilen Rus köylülerinin sayısı şu şekildeydi:
Tablo 3: 1900 ve 1914 yıllarında Akmola ve Semey oblastlarına yerleştirilen Rus göçmen sayısı
Çarlık Hükümeti, 1905 yılından sonra da Rus köylülerini Kazakistan’a yerleştirmeye devam etmiştir. Çarlık, 1905 yılından sonra Kazakistan’a gönderdiği Rus köylülerle adeta bir taşla iki kuş vurmayı başarmıştır. Çarlık Hükümeti, yürüttüğü iskân siyaseti ile hem kendisi için tehlike teşkil edebilecek Rus köylülerini uzaklaştırmış hem de yer sorununu çözümlemiştir.
Kazak topraklarındaki Rus sömürgeciliği Kazak halkının durumunu günden güne kötüleştirmiş, Kazak halkı giderek fakirleşmiştir. Yine bu dönemde bazı bölgelerde Kazak halkının nüfusunda da azalmalar başlamıştır. Aşağıdaki tabloda bazı bölgelerin 1897 ve 1914 yıllarındaki Kazak nüfusu görülmektedir. Tabloda Kazak nüfusunun 1897’ye göre 1914’te önemli ölçüde azaldığı dikkati çekmektedir.
Tablo 4: 1897 ve 1914 yıllarında çeşitli bölgelerde Kazak nüfusundaki azalma
Rus Çarlığı’nın Kazak yurdunda uyguladığı sömürgecilik siyaseti sonucunda Kazak bozkırları Rus hâkimiyeti altına girdiği gibi, Kazaklar kendi yurtlarında adeta sığıntı durumuna düşmüşlerdi.
Rus İdaresine Karşı Millî İstiklâl Hareketleri
Küçük Cüz Hanı Ebulhayır Rus hâkimiyetini kabul etmesine rağmen, daha o zamanlar Kazak halkı Ebulhayır’ın bu kararını kabullenmemiş ve Rus hâkimiyetine karşı çıkmıştır. Ancak Rusların planlı ve sabırlı çalışmaları sonucunda Ruslar, Kazak topraklarında kendilerine taraftar olan belirli bir kitlenin desteğini almayı başarmıştır. Dolayısıyla Ruslarla kurulan ilk ilişkilerden itibaren Kazaklar Ruslara karşı millî bir direniş içinde olmuşlardır. Özellikle Rusların Kazakların sulak ve verimli topraklarına el koyması, Kazakları sürekli olarak Ruslara karşı bir direnişe itmiştir. Rusların Kazakların verimli topraklarına el koyması Kazak halkının hafızasına jersuv meselesi olarak kazınmış ve kuşaktan kuşağa da aktarılmıştır. Rusların hâkimiyetine girmeden daha önce özgürlükleri hiçbir zaman kısıtlanmayan, konar-göçer olarak geniş Kazak bozkırları içinde diledikleri mekânları konar-göçer hayatın örfî hukuku çerçevesinde istedikleri gibi kullanan Kazaklar, Rus işgali altında daha fazla esaret altında kalmak istemeyip Rus işgaline ve sömürgeciliğine karşı millî istiklâl hareketleri başlatmışlardır. Rusların hâkimiyetleri altına aldıkları bölgelerdeki adaletsiz uygulamaları da zaten Rus hâkimiyetini hiçbir zaman kabullenememiş Kazak halkının Ruslara isyan etmesindeki önemli sebeplerdendir.
Kazak bozkırlarını işgal eden Ruslar, eskiden veraset yoluyla belirlenen hanlık görevine kendi çıkarlarına uygun olan kişileri tayin etmişlerdir. Halka ağır vergiler yükleyerek maddî açıdan da Kazakları zor durumda bırakmışlardır. Bununla birlikte, Kazakların verimli arazilerini ellerinden alarak bu bölgelere Rusları yerleştirip Kazakların bu verimli bölgelere girmelerini yasaklamışlardır. Kazaklar verimli otlakları ellerinden alındığı için hayvancılık yapamadığından gün geçtikçe ekonomik açıdan sıkıntıya düşmüştür. Rusya’nın sistemli bir şekilde Kazaklara uyguladığı baskı ve sömürgeci politikaları, Kazak halkının Rus idaresine karşı tepki göstererek isyan etmelerine neden olmuştur.
Rus hâkimiyetine karşı yapılan istiklâl hareketlerinden Sırım Batır İsyanı (1783-1797), kendi isteği ile Rus hâkimiyetini kabul eden Küçük Cüz Hanı Ebulhayır Han’ın çocuklarına ve Rus Çarı’na karşı yapılan bir istiklâl hareketidir. Ebulhayır ve çocuklarının sadakatleri oranında Çarlık’tan imtiyazlar almasına karşın, Kazak halkına uygulanan baskıcı uygulamalara, Kazak halkının kendi topraklarında sığıntı durumuna düşürülmesine, Sırım Batır önderliğindeki Küçük Cüz urukları razı olmamıştır. Bökey Ordası’nda çıkan İsatay Tayman İsyanı da (1836-1838) Kazakların önce kendi kukla Hanları Cengir Han’a ve onu destekleyen Ruslara karşı başlattıkları bir isyandır. Kazak halkından ağır vergiler alınmasına ve verimli otlaklara Kossakların yerleştirilip o bölgelere Kazakların girmesinin yasaklanmasına rağmen, bölgedeki kukla Han Cengir’in Ruslardan aldığı destekle Kazaklara ağır vergiler yükleyip, onların topraklarına usulsüzce el koyması üzerine bu isyan başlamıştır. Orta Cüz’de çıkan Kenesarı Han İsyanı (1837-1846) ise Ruslara karşı yapılan tam bir istiklâl hareketidir. Kenesarı, doğrudan Kazak topraklarındaki Rus hâkimiyetine karşı çıktığı için, bu isyanı başlatmıştır. Başarılı olduğu takdirde amacı, Kazakları Rus esaretinden kurtarıp, eskiden olduğu gibi Kazak Hanlığı idaresinde tek bir çatı altında toplamaktır. Can Hoca (1851-1860), Eset Batır ve diğer isyanlar da Kenesarı isyanı kadar büyük çaplı bir istiklâl mücadelesi olmasalar da, Ruslara karşı başlatılan ve Rusları uğraştıran önemli isyanlardır.
1854 yılında her ne kadar Rus Çarı I. Nikolay, Kazak topraklarının Rusya hâkimiyetine girdiğini ve artık Kazakların da Rus kanunlarına tâbi olduklarını açıklamışsa da, Kazaklar Rus hâkimiyetini yine kabul etmemiş ve 1875 yılına kadar Kazaklar arasından çıkan halk kahramanları ve boy beylerinin önderliğinde Ruslara karşı isyanlar devam etmiştir. Canhoca ve Eset Batır isyanları dışında, 1869’da Torgay bölgesinde çıkan Han Gali Arslan, 1870’de Mangışlak’ta çıkan İsa Tülenbay isyanları da halk arasında heyecan yaratmış ve Rusları bir süre uğraştırmıştır (Hayit 1995: 189). Ancak, Kenesarı isyanının ardından gerçekleşen bu isyanların hiçbiri Kenesarı’nın istiklâl mücadelesi kadar geniş çaplı bir isyan olmamış ve Rusları Kenesarı isyanı kadar zor duruma düşürmemiştir (Abdekimulı 1997: 134).
Kenesarı Sultan İsyanı (1837-1846)
Orta Cüz’de çıkmış bir isyandır. İsyana Orta Cüz Hanı Abılay Han’ın torunu Kenesarı Sultan önderlik etmiştir. Türkistan’da hâkimiyet kurabilmek için Kazak bozkırlarına sahip olmak gerektiğini anlayan Rusya, daha 1700’lerin başında Kazak topraklarında müstahkem mevkiler ve kaleler inşa etmeye başlamıştı. 1750’lere gelindiğinde Kazak yurdu artık Rusların kaleleriyle dolup taşmıştı. Ayrıca bu kalelerin etrafına Rusya içlerinden getirilen Rus göçmenleri yerleştiriliyordu. Bu faaliyetler sonucu XVIII. yüzyılın sonu ve XIX. yüzyılın başlarında Kazak bozkırlarında Rusya’nın etkisi hissedilmeye başladı (Ölçekçi 2009: 125). Kazakların verimli topraklarına Rusların yerleştirilmesi, Kazaklardan ağır vergiler alınması ve buna ek olarak Kossakların Kazaklara yaptıkları baskılar Kazakları isyana zorladı.
Kenesarı Sultan’ın kuvvetleri 1837 yılında Aktav’daki Rus kalelerine saldırdı. Bu saldırıyı 1838’de Kökşetav ve Akmola’daki Rus kalelerine yapılan saldırılar takip etti. Kenesarı bir yandan Ruslarla mücadele ederken, diğer yandan da halkı etrafına toplayarak güçlü bir birlik hareketi sağlamaya çalışıyordu. Rus boyunduruğundan kurtulmak ve kendisini Han olarak seçmeleri için halktan destek istiyordu. 1840’a gelindiğinde artık Kenesarı, Taşkent ile güney Sibirya ticaret yolunu kontrol altına almıştı. Kenesarı’nın başarıları, kendisine olan desteği artırırken Rusları oldukça zor duruma düşürdü (Hayit 1995: 183).
1840 yılında Kazakistan’da büyük bir hayvan kırgını (jut) oldu. Hayvanların ölümü Kenesarı’nın kuvvetlerini zayıflattı, Ruslar bu durumdan istifade ederek Kenesarı’yı takibe başladı. Kenesarı, kendisine bağlı kuvvetlerle güneye, Sır Derya boyuna çekildi. Bu sırada Ruslar kendisine elçiler göndererek Orenburg civarında malikâneler verip, barış yapmak istemişlerdir, ancak o Rusların bu tekliflerini de geri çevirerek Hive Hanlığı’ndan aldığı destekle tekrar Rus kuvvetlerine ve kalelerine saldırdı. Bazı başarılar elde ettiyse de Rusların getirdiği topçu takviyeli yeni kuvvetlere yenilerek tekrar güneye, Sır Derya havzasına çekildi. Rusların takibi sonucunda bu bölgede de kalamadı ve 1846’da Doğu Kazakistan’a Çu havzasına gitti. Amacı, bu bölgede yeniden güç toplayıp Rusya ile mücadeleye devam etmekti. Nitekim bu bölgedeki Ulu Cüz urukları da ona tâbiyetini bildirdi ve onu han olarak kabul etti. Kenesarı aynı zamanda Çin ile de temas kurdu. Rusya ile olan mücadelesinde Çinlilerden destek almayı ümit ediyordu (Togan 1981: 314-317).
Kenesarı Sultan, Doğu Kazakistan sınırında yaşayan Kırgız uruklarını da kendisiyle birlikte Ruslara karşı mücadeleye çağırdı. Ancak Kırgızlar, Kenesarı’ya yardım etmek yerine, Kenesarı üzerine saldırdı. Bu saldırıyı beklemeyen Kenesarı, hayatını kaybetti. 1846’da Kenesarı’nın ölümüyle onun başlattığı isyan hareketi sona erdi ve etrafındaki kuvvetler de dağıldı.
Rusya İdaresinde Kazaklar
Kenesarı İsyanı sona erdikten sonra Rus Çarı I. Nikolay 22 Haziran 1854’te bir ferman yayınlayarak Kazak topraklarının bütünüyle Rusya hâkimiyetine girdiğini ve Kazakların da artık Rus kanunlarına tâbi olduklarını ilan etti (Gömeç 2011: 116). Çarlık Hükümeti 1869 yılında Kazakistan’ın idaresi hakkında yeni bir kanun çıkardı. Bu yeni kanunla Kazak bozkırlarında yeni bir idare sistemi kuruluyordu. Çarlık Hükümeti, o güne kadar Kazak bozkırlarını Kazak aksüyekler aracılığıyla idare ediyordu, ancak bu yeni kanunla birlikte Kazak bozkırları Rusya’nın diğer bölgeleri gibi idare edilecekti (Aspendiyarov 1994: 61).
Çarlık Hükümeti Kazakistan’ı altı ayrı oblasta (il) böldü. Bunlar: Torgay, Oral, Akmola, Semey, Sır Derya ve Yedisu oblastlarıydı (Aspendiyarov 1994: 61). Rus Hükümeti’nin idarî kanununa göre, Torgay ve Oral bölgelerinin yönetimi Orenburg Genel Valiliği’ne, Akmola ve Yedisu bölgeleri Batı Sibirya Genel Valiliği’ne devredildi. Daha sonra bu dört bölge 1891’de Omsk merkez kabul edilerek “Bozkır Genel Valiliği” adı altında bağımsız bölgesel bir idarî kuruluş içinde birleştirildi. Bozkır Genel Valiliği’nin yönetimi ayrı bir tüzük esas alınarak yürütülecekti. Rusya işgal ettiği topraklarına yenilerini ekledikçe yeni valilikler kuruyordu. 1867 yılında çıkarılan bir kanunla Sır Derya, Yedisu ve Semerkant oblastlarından ibaret olan “Türkistan Genel Valiliği” teşkil edildi (Hayit 1995: 157-158).
Her bir oblastın başında gubernatör bulunuyordu. Her oblast 6-7 oyaza (uvezd/uyezd “ilçe”) bölündü ve uvezdin başında uvezd yöneticisi bulunuyordu. Her oyaz 2000 evden oluşan birkaç bolısa (volıs “kaza”), bolıs da 200 evden oluşan birkaç idarî avula bölünüyordu (Aspendiyarov 1994: 62; Sahipova 2007: 187). Kazak topraklarındaki yeni idarî sisteme göre, Ulu Cüz Kazakları Yedisu Oblastı’nı ve Sır Derya Oblastı’nın Şımkent ve Almatı uvezdlerini; Orta Cüz Kazakları Akmola ve Semey Oblastları’nı, Torgay ve Yedisu Oblastları’nın birkaç bölgesini; Küçük Cüz Kazakları Oral ve Torgay Oblastları’nı, Hazar Dışı Oblastı’nın Manğışlak uvezdini, Bökey Ordası’nı, Sır Derya Oblastı’nın Kazalı ve Perovsk uvezdlerini oluşturmuştur (Sahipova 2007: 187). Bu idarî taksimatta Rus memurları görevlendirildi. İdarî işler Rusça olarak yürütüldüğü için, Ruslar idarî işlemlerde Kazaklar ile anlaşabilmek için tercüman kullandı. Bu sebeple tercümanlık mesleği önemli hâle geldi. İlk tercümanlar Tatarlar ve Başkurtlar arasından yetiştirildi (Hayit 1995: 159). Bolıslar ile avul idarecisi demek olan avulnayları halk kendisi seçiyordu. Avulda yaşayan sakinler avulnayları seçerken, bolıslar da 50 evi temsil eden kişiler tarafından seçiliyordu. Seçim işini Çarlık Hükümeti’nin idarecileri yürütüyordu. Seçilen kişilerin bu makamlarda kalıp kalmamaları gubernatörün elindeydi (Aspendiyarov 1994: 62).
Bolıslar ve avullarda olduğu gibi biyleri de halk seçiyordu. Biyler halk arasındaki adalet işleriyle ilgileniyordu, ancak onların ilgilendikleri sadece Kazaklar arasındaki küçük anlaşmazlıklardı. Rusların karıştığı, paranın söz konusu olduğu ve önemli olan davalara Rus mahkemesi bakıyordu. Biyler yargıya varırken Kazak örfî hukukunu kullanıyordu. Bolıslık makamında olduğu gibi biyleri göreve getiren ya da görevden alan da gubernatördü. Bolıslar, avulnaylar ve biyler Çarlık idarecilerinin vergi toplama ve buna benzer her türlü emirlerini yerine getiriyordu. Bu sebeple Kazaklar arasında bu makamlar prestijli hâle geldi. Zengin ve halk arasında nüfuzlu Kazaklar bolıs, biy, avulnay olabilmek için gayret gösterdi. Çarlık’ın bu siyaseti zengin ve güçlülerin nüfuzlarını artırdı. Seçim dönemlerinde Kazaklar arasında ihanet, zorbalık ve rüşvet iyiden iyiye arttı. Kazak zenginleri bolıs olabilmek için çok para harcıyordu, ancak bolıs olduktan sonra çok kısa bir zaman içinde harcadıkları parayı halktan bir şekilde geri topluyordu. Yeni kanunun çıkıp Rus idaresinin Kazak bozkırında yerleşmesinden sonra Kazaklar arasındaki zengin ve güçlü kişilerin nüfuzu daha da arttı ve bütün yük fakir Kazak halkının sırtına yüklendi (Aspendiyarov 1994: 62-63). Kazakistan’da uygulanan idarî sistem fakir Kazak halkını iki ezici güç arasına sıkıştırdı. Bunlardan birincisi, Çarlık Hükümeti’ydi diğeri ise, Kazaklar arasından çıkan ve nüfuzu gittikçe artan baylar (zenginler), bolıslar, biyler ve tilmaşlar (tercümanlar) idi.
Kazak bozkırlarındaki Rus idare memurları daima paradüşkünü, açgözlü, sarhoş kişiler oluyordu. Rus idare memurlarının Kazakistan’a geliş amacı kolay para sahibi olmaktı. Bu sebeple Kazaklar Rus idare memurları tarafından da çok ezildi. Rus idare memurlarına bu konuda yardımcı olanlar da tercümanlar olmuştur. Kazakların idaresi Rusları idare etmekten farklı oldu. Çarlık Hükümeti, Kazakları Ruslardan aşağı görüyordu ve Rusların her zaman Kazaklardan ve diğer halklardan üstün olması gerektiğini düşünüyordu. Bu sebeple biylerin, bolısların ve diğer Kazak idarecilerinin, Kazaklar arasındaki Rusları idare etme hakkı yoktu. Bu Rus nüfusun idaresinden ve mahkemelerinden yine Rus makamları sorumluydu. Ruslar ve Kazaklar arasındaki davaları da daima Rus idareciler ve Rus mahkemeleri çözüyordü (Aspendiyarov 1994: 63).
Çarlık, Kazakları Ruslaştırma siyasetine büyük önem verdi. Ruslaştırma siyaseti, önce toprakların istilâsı ile başladı, ardından Rus göçmenlerinin yerleştirilmesi ile bu topraklardaki nüfusun Ruslaştırılması amaçlandı, son olarak da bu topraklarda yaşayan yerli halkın zihniyetinin Ruslaştırılması şeklinde bu siyaset aşamalı olarak gerçekleştirildi. Son aşamada, Ruslar istila ettikleri topraklarda Ruslaştırmanın bir ara aşaması olarak da gördükleri Ortodoks-Hristiyanlaştırma siyasetini de uygulamaya başladı (Mirzahmetov 1993: 119). Çarlık idaresi, Kazaklar arasında uygulamaya başladığı yeni idarî sistemle birlikte Ortodoks-Hıristiyanlaştırma siyasetini de yürüttü. Çarlık’ın 19. yüzyılda yürütmeye başladığı İslâm karşıtı misyonerlik siyasetinin en önemli isimleri, Kazan misyonunu temsil eden Nikolay İvanoviç İlminskiy, Gordiy Semenoviç Sablukov ve Yevmifiy Aleksandroviç Malov üçlüsü idi (Gökgöz 2007: Vİİ). Bir diğer önemli misyoner de İlminskiy’in başarılı öğrencilerinden Türkistan sahasında faaliyet gösteren N. P. Ostroumov idi. Ostroumov, hocası İlminskiy’in tavsiyesi üzerine Türkistan’da misyoner olarak çalışmış ve Türkistan Genel Valisi’ne danışmanlık yapmıştı. O, Türk boyları arasındaki ortak edebî dil olan Çağatay Türkçesi yerine, Sart dili denilen bir dilin icat edilmesine öncülük etti. Ostroumov, 1883’ten itibaren Türkistanskie Vedemosti gazetesinin ekini Sart dilinde yayımladı. 1887’den 1917’ye kadar Türkistan Vilayetinin Gazetesinin başyazarlığını yaptı. Türkistan’da daha önce bir Sart milleti ve Sart dili olmadığı hâlde yürüttüğü misyonerlik faaliyetleri ile böyle bir halkın ve dilin varlığını ortaya koymaya çalıştı. Ostroumov, Türk ve Taciklerden bir Sart milleti; dillerinden de bir Sart dili oluşturmakla Türkistan’ın millî şuurunu adım adım yok etmek niyetinde idi. Türkler yerine, Sartlar kelimesinin kullanılması Rus kültür siyasetinin önemli bir parçasıydı. Bu bağlamda Ruslar tarafından 1897 nüfus sayımında Türkistan Genel Valiliği’nin temel nüfusunun % 18,31’inin Sartlardan meydana geldiği ifade edildi. 1926 yılında ise Sartlar, Özbeklerle bir arada sayıldılar. Sonuç olarak Ostroumov’un çalışmalarıyla Sart dili ile Özbek dili arasında bir benzerlik olmamasına rağmen, Ruslar Özbek Türkçesini Sart dili olarak kabul ettiler ve bu görüşü yaygınlaştırdılar (Hayit 1995: 168-170).
Rusların Türkler üzerinde uyguladığı misyonerlik faaliyetlerinde en çok öne çıkan isim İlminskiy oldu. İlminskiy, özellikle geliştirdiği yerel dilde Hıristiyanî bir eğitim vermeyi hedefleyen ve daha sonra kendi adıyla anılan yeni okul sistemi ile diğer misyonerleri geride bırakarak bu faaliyetlerin merkezindeki isim hâline geldi. Rusya, zihinleri Ruslaştırmanın anahtarı olarak eğitimi gördü ve bu alandaki faaliyetlere öncelik verdi. Bu kapsamda İlminskiy’in öngördüğü sistem, 26 Mart 1870’de “Rusya’da ikamet eden inorodotsının (yabancı, Rus olmayan) eğitimine ilişkin tedbirlerle ilgili yönetmelik” şartları çerçevesinde uygulanmaya başladı (Rorlich 2000: 182).