Книга Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik - читать онлайн бесплатно, автор Cemile Kınacı. Cтраница 9
bannerbanner
Вы не авторизовались
Войти
Зарегистрироваться
Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik
Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik
Добавить В библиотекуАвторизуйтесь, чтобы добавить
Оценить:

Рейтинг: 0

Добавить отзывДобавить цитату

Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik

Çarlık Hükümeti, Kazaklar arasından kendisine yarayacak eğitimli Kazaklar yetiştirme amacıyla İlminskiy’in sistemini kullandı. Kazan’da iyi eğitim almış bir misyoner olan İlminskiy, İdil boyundaki Çuvaş, Mordva, Mari ve başka halklar arasında uzun yıllar çalışmıştı (Aspendiyarov 1994: 65-66). İlminskiy’in öngördüğü eğitim programı, Rusya’da 1860’lardan sonra dikkat çekmişti. 1858’de İlminskiy Orenburg Bölge Komisyonu’na seçildi. Bu tarihe kadar daha çok Tatarlar ve İdil boyundaki diğer Türk soyluların Hıristiyanlaştırılması için faaliyetler yürüten İlminskiy, bu tarihten sonra Kazaklara yöneldi (Adilbayev 2002: 70). Orenburg’da bulunduğu sürede Kazakları daha yakından gözlemleme ve onlar hakkında bilgi sahibi olma imkânı bulan İlminskiy, Kazaklar arasında yürütülecek misyonerlik faaliyetinin başarıya ulaşma oranının daha yüksek olduğuna kanaat getirdi. Bunun sebebi, Kazaklarda Tatarlara oranla İslam taassubunun olmamasıydı. Konar-göçer hayat yaşayan Kazaklar arasında her ne kadar İslâm dini yaygınsa da aslında bu, konar-göçer Kazak halkının samimiyetine dayanan, kural ve vecibelerine daha serbest bakan bir İslâm anlayışıydı. Dolayısıyla İlminskiy büyük uğraşlarına rağmen başarılı sonuçlar alamadığı Tatarlar yerine, Kazaklar arasında faaliyet yürütmeye başladı.

İlminskiy’in programına göre, ilk iş olarak ana dili Rus alfabesiyle öğretilecekti. Ana dilini Rus alfabesiyle öğrenen kişilerin Rusçayı kullanmaya başlamaları daha kolay oluyordu (Aspendiyarov 1994: 65-66). İlsminskiy’in programının merkezini ana dilde eğitim oluşturuyordu, Rusça ise sadece ders olarak olarak programda yer alacaktı. Ancak zaman içinde, öğrenciler Rusçayı öğrendikçe Rusça ana dilinin yerine geçecekti. Bu okullardaki öğretmenler de yerli halktan tayin edilecekti. Bu uygulamalarla millî bir karakter kazanan okullara yerli halk kendi isteğiyle çocuklarını göndermek isteyecekti (Adilbayev 2002: 71).

İlminskiy’in programının Kazaklar arasındaki yerli uygulayıcısı Ibıray Altinsarin oldu. İlminskiy ile Altinsarin Orenburg’da tanışmıştı. İlminskiy’in düşüncelerinden etkilenen Altinsarin, öncelikle Kiril harfleri esasında Kazak lehçesi ile ders kitapları hazırlayarak Kazak lehçesinin yazı dili olması noktasında ilk girişimleri gerçekleştirdi. Kazaklar arasında İlminskiy’in programına uygun olarak kurulan ilk okulu da yine Ibıray Altinsarin Torgay şehrinde açtı. Daha sonra Kazak bozkırlarında açılan bu okulların sayısı arttı. Altinsarin, birkaç ilkokul, dört Rus-Kazak Lisesi, Kazaklar için öğretmen okulu açtı ve 1877 yılında da bir Rus kız okulunda Kazak kızları için yurt kurdu (Gömeç 2011: 132).

İlminskiy programına uygun olarak açılan okullarda Kazaklar daha modern bir eğitim aldı. Bu okullarda Rusça ve matematik öğretildi. Okulları bitirenler de genellikle tercüman oldu. Okullara meyledenler çoğunlukla ruv (uruk) idarecilerinin çocuklarıydı. Bazen de ruv liderleri din konusunda hassas davranıp, bu okulda okuyacak çocuklarının Hıristiyanlaşmasından korktukları için kendi çocukları yerine fakir çocuklarını bu okullara kaydettiriyordu (Aspendiyarov 1994: 65).

Çarlık, Kazaklar arasından kendilerine idarede yardımcı olacak yerli kadroları yetiştirmeyi amaçlayarak Rus-Kazak okullarını kurmuş gibi görünse de, esasen bu okulların açılmasının arka planında Rusların misyonerlik amaçları yatıyordu (Mirzahmetov 1993: 119). Ancak bunun yanı sıra şunu da belirtmek gerekir ki, Rus-Kazak okulları vasıtasıyla Kazaklar arasında eğitim yaygınlaştı ve Kazaklar arasında yaşanan aydınlanma sürecinde bu okullar mühim rol oynadı. Yenilikçi/ceditçi Kazak aydınları, Kazak bozkırlarına açılan bu okullarda okuyarak yetişti.

1916 İsyanında Kazaklar

Çarlık yıkılmadan önce Çarlık idaresine karşı yapılan son büyük isyan 1916 isyanıdır ve bu isyan I. Dünya Savaşı’nın seyrini de değiştirmiştir. İsyanı tetikleyen sosyal, ekonomik ve siyasî sebepler vardır. Bu sebepler, Çarlık Hükümeti’nin sömürge siyasetini ağırlaştırması, topraklara zorla el koyması, vergileri ağırlaştırması; Çarlık Hükümeti’nin Kazak halkına ve topraklarına yönelik yürüttüğü Ruslaştırma siyaseti, fakir halkın gittikçe kötüye giden durumu gibi sebeplerdir (Aldajumanov vd. 2010: 637-638).

I. Dünya Savaşı devam ederken Çarlık Hükümeti, Türkistan topraklarına el koyma ve bu topraklara göçmen yerleştirme siyasetini sürdürdü. 1916 yılında, Türkistan topraklarının Rusya’nın devlet mülkü olarak ilan edildiği hakkındaki kanun daha Devlet Duması’ndan geçmemişken karar uygulanmaya başladı. Bununla birlikte Rusya, savaş ihtiyaçları için Türkistan bölgesinden at, keçe ve et topluyordu. Ancak Rusya Hükümeti Türkistan halkını savaş esnasında askere almadığı gerekçesiyle onlardan savaş ihtiyaçlarını toplarken aşırıya kaçıyordu. Üstelik Çarlık Hükümeti bunu yaparken, Türkistan halkını askere almamayı bir lütufkârlık olarak değerlendiriyor ve savaş ihtiyaçlarını toplarken yaptığı uygulamayı hak olarak görüyordu. Aslında eskiden Kazaklar askere alınıyordu. Hatta 1822 yılında alınan bir kararla Kazak sultan ve biy çocuklarının devlet tarafından askerî okullarda okumasına dair bir kanun da çıkmıştı. Ancak Kenesarı isyanı nedeniyle 1834’ten sonra Kazaklar askere alınmamaya başladı. Daha sonra bazı Kazak aydınları, Rus Kossakları ve Başkurt usulü askerlik yapmayı talep etmişti. Hatta 1900 yılında İrtiş Kazakları Çar Hükümeti’ne başvurup askerlik yapmayı istemişlerse de bu istekleri reddedilmişti. Çünkü Orenburg bölgesi ve Sibirya sınırına yerleştirilmiş Rus Kossakları “Kazaklar asker olurlarsa, gasbedilen toprakları geri alırlar ve isyan ederler” diye Çarlık Hükümetine dilekçe vermişti. Çarlık Hükümeti de onların bu düşüncelerini yerinde bularak Kazakların asker olma isteklerini reddetmişti (Togan 1981: 336). Bu sebeple Kazaklar Rus ordusunda askerlik yapmıyordu.

25 Haziran 1916 yılında Çarlık Hükümeti daha önce askere alınmayan Türkistanlılardan 19-43 yaş arasındaki erkekleri cephe gerisinde, silahsız olarak çalıştırmak üzere (siper kazma, yol açma, köprü inşası…) askere alma kararı çıkardı. Alınan karara göre, Kazakistan’dan ve merkezî Asya’dan 400 bin kişi, bu rakamın içinde Kazakların yaşadığı bütün oblastlardan 240 bine yakın asker alımı planlandı. Ancak o günün şartlarında Kazaklar arasından bu kadar kişinin askere alınması, sosyal ve ekonomik açıdan Kazakları felakete uğratacak bir durumdu (Aldajumanov vd. 2010: 638).

Çarlık Hükümeti’nin Kazakları silahsız olarak cephe gerisinde çalıştırmak üzere askere alma kararı, Kazaklar tarafından gerçekte Çarlık Hükümeti’nin kendilerini bilinçli olarak ölüme göndermesi olarak değerlendirildi (Aldajumanov vd. 2010: 638). Alınan bu karar, Türkistan halklarının Çarlık’tan iyilik beklentisinin tamamen bitmesi anlamına geliyordu ve Çarlık’a olan inançlarının son kırılma noktasıydı (Aspendiyarov 1994: 107). Çarlık Hükümetinin askere alma kararını yerli hükümet idarecileri uygunsuz şekilde uyguladılar. Askere alınacak 19-43 yaş aralığındaki Kazaklar listelenirken bölge idarecileri güvenilir listeler hazırlamak yerine, diledikleri şekilde listeler oluşturdular. Zengin Kazaklar bu listelerde çocuklarının yaşlarını büyütüp bu kanundan kurtuldular. Bazı bölge idarecileri de şahsî meseleleri nedeniyle yaşı tutmamasına rağmen düşmanlık besledikleri kişilerin çocuklarının yaş bilgilerini istedikleri şekilde değiştirip askere alınmasına sebep oldular (Aldajumanov vd. 2010: 641). Bütün bu haksızlıklar, artık sabrı tükenen Kazak halkının Çarlık Hükümeti’ne karşı isyan başlatmasına neden oldu. 1916 isyanı, Çarlık Hükümeti’nin düşüş sinyali ve yaklaşmakta olan devrimin ayak sesiydi.

İsyan özellikle Yedisu oblastındaki Kazak ve Kırgızlar arasında çok şiddetli hissedildi. İkinci olarak da Torgay oblastı isyanın en şiddetli yaşandığı yerdi. Batı, Kuzey ve Güney Kazakistan’da da isyan etkili oldu. İsyan eden Kazaklar, ellerine geçirdikleri Çarlık idarecisi bolısları ve askerleri öldürdü (Aspendiyarov 1994: 108). Çarlık hükümeti isyancıları çok sert bir şekilde cezalandırdı. Kazakistan’ın bütün bölgelerinde mahkemeler kuruldu, isyancılar yargılandı ve ölüm cezasına çarptırıldı. Yedisu bölgesindeki isyan Çarlık Hükümeti’ni çok zor durumda bıraktı. Çarlık yönetimi Almanlarla yapılan savaştan bazı kuvvetleri bu bölgeye çekip isyanı bastırmaya çalıştı. Dolayısıyla 1916 İsyanı, Çarlık yönetimini I. Dünya Savaşı’ndaki mücadelesinde de güçsüzleştirmiş oldu. Çarlık Hükümeti isyanın ikinci merkezi olan Torgay oblastında da, isyancı Kazakları durdurmakta başarısız oldu. Hatta bu bölgedeki isyan hareketi 1917’deki Devrim’e kadar bastırılamadı (Aspendiyarov 1994: 108-109).

İsyan sırasında Kazaklar iki gruba ayrıldı. Kazak zenginlerinin büyük bir kısmı ve yerli bölge idarecileri Çarlık kararını eksiksiz yerine getirme taraftarıydı. Kazak entelektüelleri de kendi içinde ikiye ayrıldılar. Turar Rıskulov, Tokaş Bokin, Alibiy Jangeldin ve bazı aydınlar Çarlık yönetiminin askere alma kararına şiddetle karşı çıktılar ve halkı Çar yönetimine karşı silahlı mücadeleye çağırdılar. Kazak Gazetesi3 etrafında, Ahmet Baytursınov, Alihan Bökeyhanov, Mirjakıp Duvlatov gibi Kazak liderlerin etrafında toplanan aydınlar halkın Çarlık yönetimine karşı isyan etmesine karşı çıkmıştır. Halka Çarlık idaresine karşı isyan etmemelerini önermişlerdir. Aynı zamanda Çarlık yönetiminin askere alma kararını hemen uygulamasının bir hata olduğunu da Çarlık idarecilerine bildirmişlerdir (Aldajumanov vd. 2010: 640). Çünkü onlara göre Kazak halkının elinde Rus ordusuna karşı koyabilecek teknolojik silahlar ve düzenli bir ordu bulunmuyordu. Oysa Çarlık yönetiminin modern silahları ve düzenli bir ordusu mevcuttu. İsyana karşı olan aydınlar bu sebeple Kazakların cephe gerisinde de olsa Ruslara yardım etmesi gerektiğini düşünüyordu, çünkü savaşın galibiyetle bitmesi hâlinde Rusya’nın Kazaklara otonom olma hakkı verebilecekleri ümidini taşıyorlardı (Aldajumanov vd. 2010: 640). Gerçekten de cephe gerisinde savaşan Kazaklar deneyim kazanmış ve 1917 İhtilali’nde yararlılıklar göstermişlerdir (Togan 1981: 345).

1916 İsyanı’nın ilk amacı, Kazakların millî ve siyasî açıdan bağımsızlıklarını kazanma istekleridir. İsyan, Kazak halkının doğrudan doğruya Çarlık Hükümeti’ne ve yerli Çarlık idarecilerine karşı çıkardıkları bir isyandır. Bu anlamda isyandan sonraki süreç de dikkate alındığında 1916 İsyanı, hem Çarlık Rusyası’nın hem de Rusya hâkimiyetindeki halkların kaderlerini belirleyici tarihî bir olay olmuştur.

Rus Çarlığı’nın Yıkılışını Hazırlayan Sebepler, Fikirler, Akımlar

II. Aleksandr’ın bir suikast sonucunda Çarlık karşıtı hürriyet taraftarı Ruslar tarafından öldürülmesinin ardından (Mart 1881) tahta geçen III. Aleksandr, (1881-1894) hükümdarın halkına ne kadar çok hürriyet verirse o kadar zayıflık gösterdiğini ve muhalefet ile terörizmi o oranda cesaretlendirdiğini öğrenmişti (d’Encausse 2003: 176). Bu sebeple onun döneminde Çarlık otoritesini güçlendirmek amacıyla şiddetli tedbirler alınmıştı. Çiftlik sahiplerinin ekonomik ve hukukî durumlarını düzeltmek, Rus olmayan kavimleri ezmek, Ortodoksluğu yaymak ve Rus olmayanları Ruslaştırmak Çarlık tarafından esas prensip hâline getirilmişti (Kurat 2010: 356, 359). Çok milletli Çarlık İmparatorluğu içinde iktidarın, ülkenin sadece Rus ve Ortodoks karakterini öne çıkaran bir politika takip etmesi, Rusya için bir tehlikeyi filizlendiriyordu ve iktidar bunun farkında değildi (d’Encausse 2003: 180).

19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Rusya’da endüstri hızla gelişmiş, fabrika sayısı artmış, demir yolları süratle inşa edilmiş, Rusya’nın iç ve dış ticareti artmış, Rusya Batı Avrupa ülkeleri gibi kapitalist bir ülke olma yolunda ilerlemeye başlamıştı. Bu dönemde fabrikalarda çalışan büyük bir işçi sınıfı da teşekkül etmişti. Ayrıca Avrupa’da görülen sosyalist fikirler Rusya’da da yayılmaya başlamıştı. Böyle olmakla birlikte III. Aleksandr hükümeti, değişen şartlara rağmen Rus tahtının dokunulmazlığını korumaya çalışıyordu (Kurat 2010: 360).

Son Rus Çarı II. Nikolay döneminde (1894-1917) ise artık Rusya’da oluşmuş çeşitli siyasî gruplar ve yenilikçi fikirlere sahip bir zümre Çarlık rejimine karşı harekete geçmişti. Rusya’da Çarlık rejimine karşı bilinçli bir mücadele başlamıştı. II. Nikolay döneminde Çarlık’ın bütün engellemelerine rağmen işçi meseleleriyle ilgilenen “Sosyal Demokratlar”, özellikle köylülerin sorunlarını ele alan “Sosyal Revolüsyonel” (Es-Er) partileri gizli olarak kurulmuştu (Devlet 1999: 83). Es-Er’ler Çarlık rejimine karşı şiddet ile mücalede ediyor, Çarlık Hükümetinin bakanlarına ve önemli şahsiyetlerine yaptıkları suikastlerle ismini duyuruyordu. Es-Er’ler, çiftliklerin köylüler arasında dağıtılmasını ve Rusya’da liberal bir rejimin kurulmasını istiyordu (Kurat 2010: 369). Rusya’da orta sınıf ise, İngiltere ve Fransa’da olduğu gibi anayasalı bir hükümet kurulmasını isteyen Kadet Partisi tarafından temsil ediliyordu (Devlet 1999: 83).

Siyasî gruplar, genellikle devlete karşı tutumları nedeniyle sürgüne gönderilmiş ve Rus halkından uzaklaştırılmış entelektüellerden oluşuyordu (Vernadsky 2011: 324). II. Nikolay döneminde, Rus entelektüelleri ve fabrikalarda çalışan işçi sınıfı, Çarlık rejimi üzerinde etkili sosyal bir baskı unsuru hâline gelmişti. Bu sosyal baskı ilk olarak 1896 yılı Haziran ayında kendisini hissettirmişti. Petersburg fabrikalarında çalışan işçiler grev yaparak, ücretlerinin iyileştirilmesini istemişti. İşçiler arasında bir süreden beri yapılan Marksist propagandalar bu şekilde ilk meyvelerini vermişti. II. Nikolay’ın Çarlık rejimini koruma çabası, çeşitli gruplara ayrılan Rus sosyalistleri ve liberallerinin gittikçe şiddetlenen karşıt hareketleriyle yüz yüze kaldı (Kurat 2010: 364-365).

Rus sosyalistleri kendi içinde çeşitli gruplara ayrılmıştı. Bunlar hepsi Çarlık rejimine karşı olmakla birlikte tuttukları yollar birbirinden farklılık gösteriyordu. “Dekabristler”, Batı Avrupa devlet kurumlarını örnek almıştı. 19. yüzyılın ikinci yarısında önemli bir fikir akımı hâline gelen “Batıcılar” hareketi de Avrupa fikir hareketlerini taklitten ibaretti ve bu grup özellikle de Almanya’yı kendisine örnek alıyordu. Buna karşın “Narodniçestvo” adlı “Halkseverlik” ya da diğer adıyla “Popülist” hareket ise Rusya merkezli, bir çeşit Rus sosyalizmi olarak dikkat çekiyordu. Halkseverler, Avrupa’daki sosyalizm prensiplerini benimseyerek Rusya’da sosyalizmi yerleştirmeyi gaye edinmişlerdi (Kurat 2010: 365). Halkseverler daha çok halkın eğitimine önem veriyordu, çünkü 1897 yılında yapılan nüfus sayımında Rusya’da halkın dörtte üçünün okuma-yazma bilmediği görülmüştü (Devlet 1999: 84).

Karl Marx’ın 1872’de Rusçaya yapılan Kapital tercümesinin ardından Rusya’da “Marksizm” de yayılmaya başladı. Bu hareketin önderleri de Rus entelektüelleriydi. Rus Sosyal Demokrat Partisi’nin kurucusu G. V. Plehanov (1856-1918) Çarlık tarafından takibe alınınca Avrupa’ya kaçtı ve orada sosyal demokrat fikirleri benimseyerek bu fikirleri Rusya’da yayma çabasına girdi. Plehanov, 1883 yılında ilk Rus sosyal demokrat partisinin temelini attı. O, Rusya’da Çarlık rejiminin yıkılmasının ancak sosyalist hareketin başarısı ile mümkün olacağı görüşündeydi. Plehanov, Marx ve Engels’in eserlerini çevirerek Rusya’da Marksizm’in yayılmasında önemli bir rol oynadı. Plehanov, 1903’te Rus Sosyal Demokratları “Bolşevik” ve “Menşevik” olarak iki gruba ayrıldıkları zaman tarafsız kaldı. 1917 İhtilali’nden sonra Rusya’ya dönen Plehanov, bir süre Bolşevikler tarafından hapsedildiyse de serbest bırakılıp 1918’de Finlandiya’da öldü. Rusya’da Marksizm’in yayılmasında ve ilerideki ihtilal hareketlerinin hazırlanmasında önemli bir rol oynamış, Rusya’da sosyalist hareketin “babası” olarak kabul edilmiş ve 19. yüzyıl sonunda görülen Rus fikir hareketlerinin önemli bir ismi olmuştur. Ancak, Rus Sosyal Demokrat Partisi mensupları arasında beliren yeni isimler ve parti üyeleri arasındaki fikir ayrılıkları nedeniyle Plehanov geri planda kalmıştır (Kurat 2010: 366-367).

Sosyalizm fikirleri işçi sınıfı arasında geniş bir kitleye yayılmamasına rağmen, Rus entelektüelleri arasında oldukça yaygındı. Sosyalizmi benimseyen bu entelektüel kitle, Çarlık rejimine karşı mücadeleyi kendileri için kutsal bir görev olarak görmeye başlamışlardı. Plehanov tarafından 1883’te kurulan Sosyal Demokrat Partisi’ne girenlerin sayısı küçük bir gruptan ibaretken, partiye Vladimir İlyiç Ulyanov’un (Lenin) katılımıyla Rus ihtilalcilerinin hareketleri yeni bir safhaya girmiş oldu. Lenin’in ağabeyi Petersburg Üniversitesi’nde öğrenciyken rejim karşıtı hareket içinde yer almış ve III. Aleksandr’a yapılan bir suikasta karıştığı ortaya çıkınca da asılmıştı (1887). Bu olay 17 yaşından beri Lenin’in hayatına çok derin tesir etmiş ve onun ihtilalci kimliğinin oluşmasında esas rolü oynamıştır. Lenin, Rusya’da Çarlık rejiminin ancak tam bir devrim hareketi ile yıkılabileceğini, bunun da ancak Marx’ın prensiplerinin uygulanmasıyla ve proletaryanın ihtilali ile mümkün olabileceğini düşünüyordu (Kurat 2010: 367; Devlet 1999: 84).

Lenin kısa zaman içinde Sosyal Demokratların önde gelenlerinden biri oldu. Petersburg’daki işçiler arasında teşkilatlar kurmaya ve sosyalist propaganda yapmaya başladı. Bu faaliyetleri sonucunda Çarlık rejimi tarafından 1896 yılında tutuklanarak 1897’de Sibir’e sürüldü. Sürgün süresi bittikten sonra hükümetten izin alarak Avrupa’ya gitti ve orada ihtilalci faaliyetlere devam etti. Kısa bir zaman içinde Rus Sosyal Demokrat Partisi içinde oldukça sivrildi. Plehanov ve Martov ile birlikte Partinin yayın organı olan İskra4 adlı gazeteyi çıkardı. İskra “kıvılcım” demekti ve gazete “Koca yangını yalnızca bir kıvılcım başlatır.” sloganı ile yayımlanıyordu (Zinovyev 2012:100-104). Lenin, gizli yollarla bu yayını Rusya’ya sokarak işçiler arasında propaganda faaliyetini yürüttü. Yine Rus entelektüellerinden olan Leon Bronştein (Trotski) da Sibir’de sürgündeyken Avrupa’ya kaçmıştı ve İskra’nın yazı heyetinde yer alıyordu. Rusya’daki sosyalist harekete bir düzen vermek amacıyla İskracılar 1903’te önce Brüksel’de sonra ise Londra’da Rus Sosyal Demokratları’nın kongresini topladılar. Bu kongrede Lenin, merkez komitenin bütün teşkilat ve üyeler üzerinde mutlak bir otoritesinin olması gerektiğini savundu. Ona göre, Parti’ye yeni katılacak olanlar ancak bu merkez komite kararıyla onaylanmalıydı. Lenin, her üyenin ihtilalci hareketete fiilen katılmasını istiyordu. Martov’un temsil ettiği grup, Lenin’in bu fikirlerine karşı geldi ve küçük bir değişiklik yapılmasını teklif etti. Kongrede bir ikilik meydana geldi, oylama sonucunda Lenin grubu çoğunluk kazanarak “Bolşevik” (çoğunluk) adını aldı, Martov grubuna da “Menşevik” (azınlık) adı verildi. Başlangıçta Bolşevikler ile Menşevikler arasında önemsiz prensip farkları varken, Lenin’in Rus sosyalist hareketin tek lideri olmak istemesi, diğer partileri tanımaması nedeniyle Bolşevikler ile Menşevikler arasındaki mesafe giderek açıldı. Bolşevikler, tam bir proleterya iktidarı kurmayı esas prensip olarak benimsediler (Kurat 2010: 368).

II. Nikolay Çarlık yönetimini korumak için politika geliştirirken, Çarlık karşıtı olan bütün gruplar da farklı farklı yollarla da olsa bu rejimi yıkmak için teşkilatlı bir faaliyete başlamıştı. Sonuç olarak, Çarlık Hükümeti karşıt hareketler nedeniyle önce yavaş yavaş geri çekilmek, ardından da rejim karşıtlarına tavizler vermek zorunda kalmıştı.

Rus-Japon Savaşı (1904-1905) ve Rusya’da 1905 İhtilali

Rusya, 1891 yılında inşası başlayan ve önemli bir kısmı 1904 yılına kadar tamamlanan “Transsibirya” demiryolu ile Uzak Doğu’da da varlık gösterme imkânı bulmuştu. Çarlık Hükümeti, halkın dikkatini iç huzursuzluklardan başka yöne çekmek için Japonya ile savaşı göze almıştı. Çarlık Hükümeti’nin düşüncesine göre, Japonya ile yapılacak savaşta Rusya halkı, fikir ayrılıklarını bir kenara bırakarak Rusya’nın dış düşmana karşı başarısını isteyecekti. Japonlar, Rusya’nın kendileri aleyhine savaş hazırlıkları nedeniyle 1904 yılı başında Rusya’ya savaş ilan etti. Bir yıl sonra Rusya beklemediği şekilde Japonlar karşısında kayıplar verdi, 3 Ocak 1905’te Port-Artur kalesi düştü ve Japonlar hem çok sayıda Rus’u esir alırken, hem de çok miktarda ganimetin de sahibi oldu. Savaşın sonuna doğru Rusya’nın çeşitli şehirlerinde büyük kargaşa meydana geldi. Grevler, sosyalist mitingler Çar Hükümeti’ni savaşı bitirmeye zorladı. Rusların kendilerinden daha güçsüz olan Japonlara yenilmeleri, bütün dünyaya Çarlık Rusyası’nın artık ne kadar güçsüzleştiğini göstermiş oldu. Bu yenilgi, Rusya’ya Uzak Doğu kapısını kapatmıştı. Ama bu yenilginin esas can alıcı sonucu Rusya’da ilk ihtilalin gerçekleşmesine zemin hazırlaması oldu (Kurat 2010: 369-371).

İç karışıklıklarla çalkalanan ve kendisine karşıt hareketin güçlendiğini fark eden Çarlık Hükümeti, Japon Savaşı’nın yenilgisinin ardından rejimi biraz yumuşatarak, hükümetin istişarî mahiyette bir Duma kurma fikrinde olduğunu bildirdi. Bu sırada Rusya dışındaki ihtilalci liderler de olayları dikkatle takibediyor, Rusya’daki sosyalist ve ihtilalcileri yönlendiriyorlardı. Rus-Japon savaşının kötü gidişi Çarlık Hükümeti’nin otoritesini oldukça zayıflatmıştı ve Çarlık’a karşı işçilerin hareketleri de durmaksızın devam ediyordu (Kurat 2010: 379-384; Vernadsky 2011: 328-329).

II. Nikolay başka çare kalmayınca nihayet 30 Ekim 1905’te Rusya’da meşrutî bir idare kurulmasına karar verdi ve bir ferman yayınladı. Çar’ın Rus halkına vaatleri şunlardı: “1) Temel kişi hak ve özgürlükleri- kişi dokunulmazlığı, düşünce, konuşma ve örgütlenme özgürlüğü- güvence altına alınacak; 2) Demokratik oy verme hakkı getirilecek; 3) Duma’nın onayı alınmadan hiçbir kanun çıkarılmayacak.” (Vernadsky 2011: 329). Çar’ın fermanı, Rusya’da yeni bir dönemin başladığının habercisiydi. Liberaller ve sosyalistler daha geniş hürriyet talep ederken, muhafazakâr gruplar verilen hürriyetten tatmin olmuştu. Bunlardan bir grup “17 Oktober Birliği” adlı parti çatısında bundan böyle Çarlık Hükümeti’ni destekleme kararı aldı. Liberal ve demokratik çevreler ise, Duma’da Kadet Partisi çatısı altında yer aldı. Sosyalist partiler genel olarak gelişmelerden memnun olmasalar da meşru yollarla faaliyet yürütme kararı verdi (Kurat 2010: 385-386). 30 Ekim sonrası Rusya’ya dönen Lenin ve destekçileri ise, hükümet politikalarını şiddetle eleştirmeye devam etti (Vernadsky 2011: 330).

1905 İhtilali, Rusya Türkleri arasında da nispî bir hürriyet havasının doğmasına yol açmıştır. Rusya Türkleri, Çar’ın kendilerine verdiği imkânlardan ellerinden geldiği ölçüde faydalanmıştır. İhtilalin hemen ardından özellikle Kazan Türkleri’nin önderliğinde millî ve siyasî bazı faaliyetler gerçekleşmiştir. 1905 yılına kadar, yayınlanan tek Türkçe gazete Kırım’daki Tercüman idi. Matbuat hürriyeti ile Kazan’da ve diğer şehirlerde birçok Türkçe gazete ve dergi çıkmaya başlamıştır. İhtilal her ne kadar tam anlamıyla bir hürriyet getirmese de Türkler arasında kültürel bir aydınlanmaya imkân sağlamıştır. Bununla birlikte siyasî anlamda da Türkler Hükümet yetkililerine dilekçeler yazarak bazı haklar talep etmişlerdir (Kurat 2010: 389-390).

Rusya Müslümanları’nın önde gelen isimlerinden Yusuf Akçura, İsmail Gaspıralı ve Azerbaycanlı Alimerdan Topçubaşı 1905 sonrası gerçekleşen nispî rahatlıktan Rusya Müslümanları adına faydalanma amacıyla 8 Nisan 1905 tarihinde Petersburg’da bir araya gelerek Rusya Müslümanları Kongresi toplama planını hazırladılar. 15 Ağustos 1905’te Nijni Novgorod şehrinde gayriresmî olarak Rusya Müslümanları’nın Birinci Kongresi’ni topladılar (Devlet 1999: 102-103). Kongrede Rusya Müslümanları’nı ilgilendiren pek çok mesele üzerine kararlar alındı. Bu kararlardan bazıları şunlardı: Rusya Müslümanları’nın siyasî, sosyal ve kültürel faaliyetlerde birleşmeleri gerektiği; bunu gerçekleştirmek için Rusya’nın yenilikçi gruplarıyla işbirliği yapılması; Ruslarla her bakımdan eşitlik talep edilmesi; Müslümanlar arasında yayın ve okullar aracılığıyla modern hayatın yaygınlaştırılması; bu planların gerçekleştirilebilmesi için kongrelerin toplanması. Kararlarda Rusya Müslümanları’nın talepleri siyasî olmaktan çok, Rusya Müslümanları’nı kültürel açıdan geliştirmeyi hedefliyordu. 1905 İhtilali ile birlikte Rusya Müslümanları da artık kendi haklarını talep etmeye başlamışlardı (Kurat 2010: 391; Devlet 1999: 104). Rusya Müslümanları, 1905’teki ilk Rusya Müslümanları Kongresi’nin ardından I. Dünya Savaşı’na kadar II. (13-23 Ocak 1906), III. (16-21 Ağustos 1906) ve IV. (Haziran 1914) Rusya Müslümanları Kongrelerini toplamıştı. Bu kongreler, Rusya Müslümanları arasında millî bir aydınlanma hareketi başlatması açısından oldukça önemli bir misyon üstlenmişti.

1905 İhtilali’nin Kazak Türklerine etkisi, Kazan Türklüğü’ne oranla daha az olmuştu. Troisk’te çıkarılan Aykap gazetesi etrafında toplanan Kazak aydınları, Kazaklar arasında ihtilalci fikirlerin yayılmasına gayret ettiler. İhtilal sonrasında Kazak asilleri arasından Rus okullarında okuyarak yenilikçi görüşlere sahip bir zümre de oluşmaya başlamıştı. Sayıları az da olsa Kazaklar arasından da Duma’da temsilci yer alıyordu. Kazak aydınları ve uruk liderleri, II. Nikolay’a müracaat ederek Kazak bozkırlarındaki Rus sömürgeciliğinin durdurulmasını ve Kazakların haklarının iade edilmesini de talep etmişlerdi. Aralık 1905’te Kazak ileri gelenlerinden Alihan Bökeyhanoğlu, Batı Kazakistan aydınlarının, ileri gelenlerinin katıldığı bir konferans düzenlemiş ve konferans sonucunda Kadet Partisi’nin desteklenmesi kararı alınmıştı. 1913 yılında Orenburg’da Alihan Bökeyhanoğlu, Ahmet Baytursunoğlu ve Mirjakıp Duvlatoğlu’nun çıkarmaya başladığı Kazak Gazetesi, Kazak aydınlanmasında çok önemli bir misyon üstlenmişti. Kazak Gazetesi, özellikle Rus okullarında eğitim gören Kazak gençleri üzerinde etkili olmuştu. O gün için Kazakların en büyük sorunu, Kazak topraklarına yapılan Rus ve Ukraynalı göçüydü. Kazaklar, Rus göçlerine engel olmak için 1907’de Troisk, Orenburg, Kostanay gibi şehirlerde konferanslar düzenleyerek Kazak topraklarına yapılan bu göçlerin Kazak Türkleri’nin sosyal ve ekonomik hayatlarına çok kötü tesir ettiğini dile getiriyorlardı. Duma’da da bu mesele görüşülmesine rağmen, Ruslar Kazak topraklarına göç politikalarında hiçbir değişiklik yoluna gitmemişlerdi. Kazakların konar-göçer hayat yaşamaları, Kazak topraklarının genişliği nedeniyle birbirleriyle ulaşım ve temas imkânının olmaması Kazaklar arasında güçlü siyasî bir faaliyetin yürütülmesine engel oluyordu. Bu sebeple, Kazakların siyasî faaliyetleri sadece Duma’ya katılan üyeler ve birkaç aydın tarafından yürütülüyordu. Ancak bu dönemde başta Alihan Bökeyhanoğlu’nun yürüttüğü faaliyetler ileride Alaş Orda Partisi’nin kurulmasına zemin hazırlamıştı (Devlet 1999: 138-139).