banner banner banner
Nutuk
Nutuk
Оценить:
 Рейтинг: 0

Nutuk

Bundan sonra doğru Kolordu Komutanlığı binasına gittim ve derhâl maiyetiyle beraber Ali Galip’i ve onun yardakçısı olduğunu anladığım fesatçıları getirttim. Onlara yaptığım muameleyi anlatarak zaten kâfi derecede yorgunluğa sebep olduğuna şüphe etmediğim teferruatı uzatmak istemem.

Yalnız bir noktayı işaret etmekle yetineceğim.

Efendiler, bu Ali Galip, gördüğü kötü muameleden sonra bana bazı gizli söyleyecekleri olduğunu bildirerek gece yalnız olarak yanıma gelmek istedi. Kabul ettim. Hareketlerinin görünüşüne önem vermemekliğimizi rica ile Elazığ vilayetini kabul ederek gelmekten maksadının, benim fikirlerime hizmet etmek ve Sivas’ta kalış sebebinin beni görüp bizzat talimat almak için olduğunu izaha ve bin türlü delillerle ispata çalıştı. Bizi sabaha kadar oyalamak suretiyle bunu başardığını da itiraf etmeliyim.

Erzurum’a Hareket

Sivas’ta teşkilat ve hareket tarzı hakkında icap eden kimselere talimat verildikten sonra, hiç uyumadan geçen 27-28 gecesinin sabahında, bir bayram günü Sivas’tan Erzurum’a doğru hareket edildi.

Bir haftalık yorucu bir otomobil yolculuğundan sonra, 3 Temmuz 1919 günü halkın ve askerin cidden samimi gösterileri arasında Erzurum’a girildi. İstanbul hükûmetinden gelebilecek menfi talimatı kontrol ve önlemek için haberleşme kanalı olan önemli merkezlerde tedbir ve tertipler alınmak üzere, bütün komutanlara, 5 Temmuz 1919 tarihinde emir verdim (Ves. 29).

Komutan, Vali ve Vilayatışarkiye Müdafaaihukuk-i Millîye Cemiyeti Erzurum şubesiyle temasa geçildi.

Vali Münir Bey, İstanbul’ca azledilmişti. Hareket etmeyip Erzurum’da kalması hakkında gönderdiğim haber üzerine henüz Erzurum’da bulunuyordu. Bitlis valiliğinden ayrılıp İstanbul’a gitmek üzere Erzurum’dan geçen Mazhar Müfit Bey de aynı şekilde Erzurum’da beni bekliyordu.

Millî Gaye İçin Ortaya Atılmak Kararı

Bu iki vali bey ile 15’inci Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa ve beraberinde bulunan Rauf Bey, eski İzmit Mutasarrıfı Süreyya Bey ve karargâhıma mensup Kurmay Başkanı Kazım Bey ve Kurmay Hüsrev Bey, Doktor Refik Bey arkadaşlarımla ciddi bir görüşme yapmayı uygun buldum. Kendilerine umumi ve hususi durumu, tutulması mecburi olan yolu anlattım. Bu münasebetle en elverişsiz durumları ve umumi, şahsi tehlikeleri, her ihtimale karşı katlanılması zaruri olan fedakârlığı izah ettim: “Millî gaye için ortaya atılacakların bugün yok edilmesini düşünen yalnız Saray, Hükûmet ve yabancılardır. Fakat bütün memleketin aldatılmasını ve aleyhimize çevrilmesini de ihtimal dâhilinde görmek lazımdır. Lider olacakların, her ne olursa olsun gayeden dönmemesi, memlekette barınabilecekleri son noktada, son nefeslerini verinceye kadar gaye uğrunda fedakârlığa devam edeceklerine işin başında karar vermeleri icap eder. Kalplerinde bu kuvveti hissetmeyenlerin teşebbüse geçmemeleri elbette daha hayırlıdır. Zira bu takdirde, hem kendilerini hem de milleti aldatmış olurlar.

Bir de söz konusu vazife, resmî makam ve üniformaya sığınarak, el altından yürütülebilir cinsten değildir. Bu tarzın bir derecesi olabilir. Fakat artık, o devir geçmiştir. Açıkça ortaya çıkmak ve milletin hakları adına yüksek sesle bağırmak ve bütün milleti, bu sese iştirak ettirmek lazımdır.

Benim azlolunduğuma ve her türlü akıbete mahkûm bulunduğuma şüphe yoktur. Benimle açıkça iş birliği yapmak, aynı akıbetleri şimdiden kabul etmek demektir. Bundan başka, bahis konusu ettiğimiz şartların istediği adamın, birçok bakımlardan da mutlaka benim şahsım olabileceği gibi bir iddia mevcut değildir. Yalnız, her hâlde, bu memleket evladından birinin ortaya atılması zaruri olmuştur. Benden başka bir arkadaşı dahi düşünmek mümkündür. Yeter ki o arkadaş bugünkü durumun kendisinden istediği tarzda hareketi kabul etsin!” dedim.

Bu açıklama ve izahlardan sonra, hemen karar vermek doğru olamayacağından bir müddet düşünmek ve özel görüşmeler yapabilmek için müzakereye son verdiğimi bildirdim.

Tekrar toplandığımızda, işin başında benim devam etmemi ve kendilerinin bana yardımcı ve destek olacaklarını bildirdiler. Yalnız bir arkadaş, Münir Bey, ciddi mazereti dolayısıyla bir zaman için kendisinin fiilî vazifeden affını rica etti. Ben, şeklen vazife ve askerlikten istifa etmiş olsam bile, bundan sonra da tıpkı şimdiye kadar olduğu gibi üst komutanmışım gibi emirlerimin yerine getirilmesinin başarı için temel şart olduğunu belirttim. Bu nokta, tamamen tasvip ve tasdik olunduktan sonra toplantıya son verildi.

Efendiler, İstanbul’da Erkânıharbiyeiumumiye Riyaseti makamında, Cevat Paşa ve onun yerine geçen Fevzi Paşa’dan, İstihzarat-ı Sulhiye Komisyonunda (Barış Hazırlıkları Komisyonu) çalışan İsmet Bey’den başlayarak Erzurum’a gelinceye kadar her yerde temas ve münasebette bulunduğum komutan, subay ve her türlü devlet adamı ve ileri gelen şahsiyetlerle burada, Erzurum’da yaptığım gibi görüşmeler ve anlaşmalar yapmıştım.

Bundaki fayda takdir buyurulur.

Erzurum Kongresi Hazırlıkları

Erzurum’a gelişimin ilk günlerinde, Erzurum Kongresi’nin toplanmasını sağlamak için tedbirler alınmakla uğraşılmaya önem verildi. Efendiler, Vilayatışarkiye Müdafaaihukuk-i Millîye Cemiyetinin 3 Mart 1919 tarihinde bir müteşebbis heyet vücuda getirmek suretiyle kurulmuş olan Erzurum şubesi, Trabzon ile de anlaşarak 1919 senesi Temmuz’unun onuncu günü Erzurum’da bir Vilayatışarkiye Kongresi (Doğu Vilayetleri Kongresi) toplamaya teşebbüs etti. Benim henüz Amasya’da bulunduğum tarihlerde, haziran içinde doğu vilayetlerine temsilci göndermeleri için teklif ve davette de bulundu. Vilayetlerden temsilci getirtilmesi için o tarihten itibaren, benim Erzurum’a gelişime kadar ve ondan sonra da bu hususta fevkalade gayret sarf etti.

Fakat o günlerin şartları içinde böyle bir maksadın gerçekleştirilmesindeki güçlüğün büyüklüğü kolaylıkla takdir olunur. Kongrenin toplanma günü olan 10 Temmuz yaklaştığı hâlde vilayetlerden gereken temsilciler seçilip gönderilmiyordu.

Hâlbuki bu kongrenin toplanmasını sağlamak artık pek önemli olmuştu. Bu sebeple tarafımızdan da ciddi teşebbüslerde bulunmak icap etti.

Vilayetlerin her birine açık telgraflar göndermekle beraber, bir taraftan da şifre telgraflarla valilere, komutanlara gerektiği şekilde tebligatta bulunuldu. Nihayet, on üç gün gecikmeyle, yeteri kadar temsilci getirtilip kongreyi toplamaya muvaffak olundu.

Efendiler, Millî Mücadele’ye ordu mensuplarının desteği ve askerî ve Millî Mücadele’yi ahenkli bir şekilde yürütmek hususu son derece önemliydi.

Trabzon’daki tümen vekâletle idare olunuyordu. Asıl Komutanı Halit Bey, Bayburt’ta gizlenmişti. Halit Bey’i iki bakımdan gizlendiği yerden çıkartmak lazımdı. Biri ve en önemlisi, İstanbul’a çağrılmanın ve bu emre uymamanın korkulacak, gizlenmeyi gerektirecek bir mahiyette olmadığını millete ve bilhassa ordu mensuplarına göstererek maneviyatı yükseltmek gerekiyordu. Diğer sebep, sahilde mühim bir nokta olan Trabzon’a dışardan bir saldırı olursa, oradaki tümenin başında gözü pek bir komutan bulundurmak uygun olurdu.

Bundan dolayı Halit Bey’i Erzurum’a getirttim. Kendisine bizzat özel talimat verdikten sonra, gerektiğinde derhâl tümeninin başına geçmek üzere Maçka’da bulunması için emir verdim.

Biz bu işlerle uğraşırken, bir taraftan da, İstanbul’da Harbiye Nezareti makamında bulunan Ferit Paşa’nın ve Padişah’ın, İstanbul’a dönmemi sağlamak için üst üste gelen aldatıcı telgraflarına da değişik cevaplar vermekle vakit kaybetmeye mecbur bulunuyorduk.

Resmî Sıfat ve Salahiyetleri Bırakarak Milletin Şefkat ve Fedakârlığına Güvenmek ve Vicdani Vazifeye Devam Etmek Kararı

Harbiye Nezareti, İstanbul’a gel, diyor. Padişah, önce “Hava değişimi al, Anadolu’da bir yerde otur fakat bir işe karışma!” diye başladı. Sonunda, ikisi birlikte “Mutlaka gelmelisin!” dediler. “Gelemem!” dedim. Nihayet 8-9 Temmuz 1919 gecesi, Sarayla açılan bir telgraf-başı görüşmesi esnasında, birdenbire perde kapandı ve 8 Haziran’dan 8 Temmuz’a kadar bir aydır devam eden oyun sona erdi. İstanbul, benim, o dakikada resmî memuriyetime son vermiş oldu. Ben de aynı dakikada, 8-9 Temmuz 1919 gecesi, saat 10.50 sonrasında Harbiye Nezaretine, saat 11 sonrasında Padişah’a resmî vazifemle beraber askerlik mesleğinden istifamı bildiren telgrafları vermiş oldum.

Durum, tarafımdan ordulara ve millete duyuruldu. Bu tarihten sonra resmî sıfat ve salahiyetten sıyrılmış olarak yalnız milletin şefkat ve fedakârlığına güvenerek ve onun tükenmez feyiz ve kudret kaynağından ilham ve kuvvet alarak vicdani vazifemize devam ettik.

Biz, 8-9 Temmuz gecesi İstanbul ile telgraf başında konuşurken, başka dinleyenlerin ve ilgilenenlerin de bulunduğunu tahmin etmek güç değildir.

O tarihlerde ve ondan sonraki zamanlarda en hafif tabirle, safdilliklerini uyanıklık ve tedbirlilik gibi göstermeye çalışmış olanlar hakkında bir fikir vermiş olmak için müsaade buyurursanız, şu vesikayı aynen bilgilerinize arz etmek isterim.

    Konya’dan, 9 Temmuz 1919

140/140

Saat: 6

Üçüncü Ordu Müfettişliği Başyaverliğine,

Telgraf ve Posta Genel Müdürü Refik Halit Bey ile Konya Valisi Cemal Bey 6-7 Temmuz gecesi, telgrafla makine başında konuştular. Konuşmanın şu suretle cereyan ettiğini haber aldım:

“Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin icabına bakıldı. İstanbul’a getirilecek. Cemal Paşa hazretlerinin de hakkında yapılacak muamele hazırdır.”

Konya Valisi de,

“Teşekkür ederim, dediler.”

Uygun şekilde Paşa hazretlerine arz etmenizi rica ederim.

    2’nci Ordu Müfettişliği
    Şifre Müdürü
    Hasan

Mersinli Cemal Paşa’nın İstanbul’a Gitmesi

Hakikaten, Konya’da bulunan 2’nci Ordu Müfettişi Cemal Paşa’nın on gün müddetle izinli olarak İstanbul’a gittiğinden dört gün önce haberdar olmuş ve hayret etmiştim.

Cemal Paşa ile Samsun’a çıktığımdan beri millî davayı gerçekleştirmek için iş birliği yapmak konusunda ve askerî, millî hazırlıklara girişmek ve teşkilat kurmak hususlarında haberleşmelerimiz vardı. Kendisinden ümit verici, müspet cevaplar almıştım.

Benimle bu tarzda münasebete girmiş olan bir komutanın, kendi kendine izin alıp İstanbul’a gitmesi akıl kârı olamamak lazım gelirdi. Bu sebeple, 5 Temmuz 1919 tarihli şifreyle, Konya’da 12’nci Kolordu Komutanı Albay Selahattin Bey’e şu iki maddeyi yazdım:

1- Cemal Paşa’nın on gün müddetle İstanbul’a hareketinin hakiki sebebini açıkça ve çok acele bildirmenizi;

2- Zatıalinizin hiçbir sebep ve suretle oradaki kuvvetlerin başından ayrılmanız doğru değildir. Bu hususta Fuat Paşa ile de haberleşerek en kötü ihtimale karşı tedbirler almanız zaruridir. Her gün durumunuz hakkında kısa bilgiler vermenizi rica ederim.

Aynı şifrenin suretini, aynı tarihte Ankara’da bulunan Fuat Paşa’ya da verdim.

Selahattin Bey’in Konya’dan 6-7 Temmuz tarihlerinde, yani Refik Halit Bey’in Konya Valisi Cemal Bey ile telgraf başında konuştuğu sırada, cevap olarak verdiği şifreli telgrafta “Cemal Paşa, İstanbul’da bazı kimselerle temas etmek ve ailesiyle görüşmek üzere on gün müddetle ve kendi arzusuyla izinli olarak İstanbul’a gitmiştir.” denilmekteydi (Ves. 30, 31, 32, 33).

Cemal Paşa gitti fakat gelmedi. Kendisini çok zaman sonra, Ali Rıza Paşa kabinesinde Harbiye Nazırı olarak göreceğiz.