banner banner banner
Erguvan Tahtındaki Lanetin Sırrı – Kösem Sultan’ın Yüzüğü
Erguvan Tahtındaki Lanetin Sırrı – Kösem Sultan’ın Yüzüğü
Оценить:
 Рейтинг: 0

Erguvan Tahtındaki Lanetin Sırrı – Kösem Sultan’ın Yüzüğü

..
Karşu durmaz sana şimden sonra bu ikbal ile
Düşmenin ger kahraman olsa ser-a-ser leşkeri

Afitab-ı bahr u ber sahib-kıran-ı şark u garb
Şehsüvar-ı nam-ver rayet- güşa-yı saf-deri

Asuman-ı devletin Hurşid-i kudsi-pertevi
Bezm-gâh-ı şevketin Cemşid-i hurşid-efseri

Şah-ı vala rütbe ‘Osman Hanı Gazi kim felek
Görmemişdir böyle bir şahen-şeh-i ceng-averi

Şehsüvar-ı ‘âlem-ara kim revâdur olsa ger
Na’l u mih-i rahşı çarhın afitab u ahteri
..

Fikr-i evsafın gıda-yı ruhdur endişeme
Dil helak olur eger olsam o sevdadan berî

Böyle cevher var elimde n’eyleyüm dünyayı ben
Başına çalsun felek ayine-i İskender’i

Âlemi teshir içün hatem ne Iazum tab’uma
Ben Süleyman-ı hayalem n’eyleyüm engüşteri

Her ne dirsem ism-i azam gibi olur karger
Ol kadar ta’zim ile dinler sözüm ins ü peri

Başla şimden sonra ey Nefi du’a-yı devlete
Bir du’a it kim ola hüsn-i kabulün mazharı

Eyleye ta Husrev-i sahib-kıran-ı şark u garb
Eşheb-i zer-palheng-i subh ile cevlangeri”

Elbette âmin dedik bu duaya, lakin Osman’ın Büyük Doğu’nun ordusunu kuracağına ve Yeniçeri vesayetini ortadan kaldıracağına dair kanaat dilden dile yayıldı. Osman ise tedbir almak yerine fütursuz hareket ediyordu. Ocak ağaları konuşuyorlardı hep kendi aralarında:

“Güya Dürzî liderinin isyanını bastırmaya gidecekmiş, külahıma anlat onu sen! Nizam-ı âlemi tesis ettiği, ilâ-yı kelimetullahın peşine birlikte gittiği orduyu bir kenara koyup, Türkmenlerden yeni bir ordu kuracakmış. Kül yutar mıyız biz be!”

“Şimdi de tutturmuş hacca gideceğim, isyanı bastırmak için gitmiyorum diye… Besbelli Anadolu’ya geçip isyancılarla birlikte ordu kurup İstanbul’a başka türlü dönecek.”

Vezirler de bu koroya katıldı. Onlar da yeni bir orduyla güçlenecek olan padişahın kimseyi makamında komayacağı görüşündeydiler.

“Hem ne öyle teamüle uymamak? Padişahlar hayli zaman taht üzerinde hak iddia etmesün diye geniş ailelerden, beyliklerden eş yapmamaktadır. Bu ne yaptı? Şeyhülislamın kızını aldı.”

Bunlar hep bahaneydi. Ücretler düşmüş, bahşişler azalmıştı. Lehistan seferi devleti maddi bakımdan zora sokmuştu.

Genç padişah ilk defa alttan aldı. Niyetinin ordu kurmak olmadığı, isyanı bastırmak için de gitmediği; sadece rüyasına peygamber efendimiz girdiği ve onu hacca davet ettiği için gitmek zorunda olduğunu söyleyerek gönül almak istedi. Fakat kül yutmadılar. Çünkü ocağa padişahın asıl niyetinin ne olduğu yolunda istihbaratlar gitmekteydi.

İhtilal için düğmeye basılmıştı.

Evvel şeyhülislama yazılı sordular:

“Padişahımızı tuhaf yeniliklere sürükleyenleri ve Müslümanların mülküne göz dikenleri katletmek caiz midir?”

Osman’ım büyük fikirlere sahipti ama bu fikirleri uygulayacak adamları yoktu. Hocası Ömer Efendi bir yandan, kayınpederi şeyhülislam efendi diğer yandan onun konuştuklarını ulu orta tartışıyorlardı. Bütün bu tartışmalar da elbette ocağa gidiyordu. Yeniçerinin Babüssaade Ağası Süleyman’ın hakaretlerine karşı büyüttükleri öfke de işin cabası oldu.

Sonunda bizzat kayınpederinden fetva aldılar. Şeyhülislam da damadının yeniliklerine karşıydı. Yazık ki, damadı bizzat Suriye’ye gidip Oğuzlardan bir ordu kuracağını ağzından kaçırmıştı. “İstanbul’u haraca boğan yeniçeri taifesinden bu devleti kurtaracağım, askerin vesayetini ortadan kaldıracağım; kapıkullarının imtiyazlarını gözden geçireceğim…” daha neler neler?.. Bire bin katarak isyanın tohumlarını ektiler ocakta…

Yavrucak babasına nasip olmayan bir yüksek ihtimamla üstün bir eğitime kavuştu. Daha küçük yaşta şu şiiri yazmıştı. Sanki akıbetini biliyor gibi.

“Niyyetim hidmet idi saltanat ü devletime
Çalışır hasid ü bedhah ecel nekbetime”

Annesinden çok benim yanımda kaldı şehzadeliği döneminde. Hele hele son beş yıl tamamen Yeni Saray’da geçirdi hayatını. Eski Saray’a ise çok nadiren gitti. Bayramdan bayrama…

Vasili Baba’dan dinlediklerimi bir bir anlattım ona. Bizans İmparatoru Andronikos’un başına gelenleri, devleti ıslah etmek için düşündüğü yenilikleri… Tam da benim o hikâyeleri dinlediğim yaştaydı. On üç yaşından tahta geçtiği yaşına kadar gündüz şehzade okulundan kazandıkları istikametinde, akşam da benimle birlikte kafasında oluşturduğu yeni devlet düzenini hayata geçirmeye kararlıydı. Büyük Doğu’yu kuracak zekâ, bilgi ve irade onda vardı. Ben de ümitliydim ama korkusuzluğu ve fütursuzluğu beni korkutuyordu. Bir de annesine karşı bile nobran olan şehzadem etrafını ezip geçiyordu.

Yüzüğümde sürekli Andronikos’un Bizans sokaklarında sürüklenişini görüyordum.

O büyük felakette sonradan kimileri benim payım olduğunu düşündüler. Baştan aşağıya iftira…

Anastasya’nın Rüyası

Anastasya o gece uyuyamadı.

Ne zaman gözlerini kapatsa Selanik’e giren gemileri hatırlıyordu. Normanları… Bizans’a yaptıklarını…

Yine babası anlatmıştı. Araplar bile Kostantinopolis’i kuşatırken Latinler kadar kötülük yapmamıştı. Hele hele 1204 yılındaki Haçlı seferi…

İstanbul nasıl büyük bir katliama uğramış, Bizans değerleri maddi manevi nasıl da hoyratça yağmalanmış, yok edilmişti.

Anna’nın sonunu merak ediyordu hâlâ…

Bir imparator on üç yaşındaki eşine niçin kötü davransın? Niye zulmetsin?

Anastasya da bir imparatorluğa gelin gitmeyi hayal ediyordu hep.

Ama babasının anlattığı hikâye ürkütmüştü onu. Şimdi bir gemiye binip uzak diyarlara gitme fikrine o kadar sıcak bakmıyordu.

Ama her imparatorluk da her imparator da aynı değildir diye geçirdi içinden.

Onu alıp götürecek bir gemi öyle bir saltanatı ayaklarının dibine serecekti ki önce babası, sonra bütün köy bunun nasıl gerçekleştiğine şaşacaklardı.

Olacaktı bu, inanıyordu buna Anastasya…

Bu küçük Rum köyünden çıkıp dünya çapında bir iktidarın nedimesi olacaktı…

Kiklat Adalarında inşa edilmiş kiliseler arasında Agios Nikolas Kilisesi en meşhuru idi. Neden? Çünkü orada Papaz Vasili Baba vaaz veriyordu. Vasili Baba kutsal kitapta yazılanları âdeta bir tiyatroda oynar gibi yaşayarak anlatıyor, yaptığı esprilerle de dinleyenleri kendine hayran bırakıyordu. Sadece vaazları ile meşhur olmamıştı Vasili. O aynı zamanda iyi bir insandı, yardımseverdi. Halkın ne derdi varsa çözmek için uğraşırdı. Elinden geleni yapardı. Eğer derdin üstesinden gelemezse dert sahibi ile hemdert olur acısını paylaşırdı. Bu da onları derdi halletmekten belki de daha mutlu kılardı.