banner banner banner
Sherlock Holmes’un Maceraları Bütün Maceraları 3
Sherlock Holmes’un Maceraları Bütün Maceraları 3
Оценить:
 Рейтинг: 0

Sherlock Holmes’un Maceraları Bütün Maceraları 3


‘Peki, iş nedir?’

‘Britannica Ansiklopedisi’ni kopyalayacaksınız. Şuradaki baskıda ilk cildi var. Kendi mürekkep, kalem ve kurutma kâğıdınızı getireceksiniz, biz de size bu masa ile sandalyeyi vereceğiz. Yarın başlamaya ne dersiniz?’ ‘Memnuniyetle!’ dedim.

‘O zaman iyi günler, Bay Jabez Wilson. Bu görevi elde edecek kadar şanslı olduğunuz için sizi bir kez daha tebrik ediyorum.’ Başını eğdiğinde odadan çıkmam gerektiğini anladım ve yardımcımla beraber eve gittik. Ne söyleyeceğimi ya da ne yapacağımı bilemiyordum; ama şansımın iyi gitmesinden dolayı çok mutluydum.

Bütün gün bu olayı düşündüm, akşam olduğunda ise iyice kederlenmiştim. Çünkü bunun bir hile ya da sahtekârlık olduğu konusunda kendimi ikna etmiştim. Amaçlarının ne olduğunu tahmin edemiyordum. Böyle bir vasiyetin olması inanılacak gibi değildi ve ‘Britannica Ansiklopedisi’ni kopyalamak gibi basit bir işe bu kadar çok para vermeleri tuhaftı. Vincent Spaulding, beni neşelendirmek için elinden geleni yaptı ama ben gece yatmadan önce bu işten vazgeçmeye çoktan karar vermiştim. Fakat sabah olduğunda gidip bakmaya niyetlendim ve ufak bir şişe mürekkep, tüylü bir kalem ve yedi tane büyük kâğıt alarak Pope’s Court’a doğru yola koyuldum.

Şaşkınlığıma rağmen her şeyin yolunda gitmesine çok memnun oldum. Benim için bir masa hazırlanmıştı ve işe tam olarak hazır olmam için Bay Duncan Ross bana yardımcı olmuştu. A harfiyle başlamamı söyledikten sonra beni yalnız bıraktı ama ara sıra uğrayarak her şeyin yolunda gidip gitmediğine bakıyordu. Saat ikide bana iyi günler diledi, yazdıklarım için iltifatlar yağdırdı ve arkamdan kapıyı kilitledi.

Her gün böyle devam etti, Bay Holmes ve cumartesi günü yönetici gelip bir haftalık maaşım olan dört pound’u önüme koydu. Bu birkaç hafta daha sürdü. Her gün saat onda oradaydım ve ikide ayrılıyordum. Zaman geçtikçe Bay Duncan Ross sadece sabahları uğrar oldu ve bir süre sonra da hiç uğramamaya başladı. Ama yine de odamdan ayrılmaya hiç cesaret edemedim; çünkü ne zaman geleceği hiç belli olmazdı ve bu iş o kadar iyi, bana o kadar uygundu ki kaybetmeyi göze alamazdım.

Bu şekilde sekiz hafta geçti; başrahiplik, okçuluk, silahlar, mimarlık[3 - İngilizceleri “A” harfiyle başlamaktadır (ç.n.).] ve Attica hakkında yazmıştım ve bir an önce B harfine geçmeyi ümit ediyordum. Kâğıda bayağı bir para vermiştim ve yazılarım neredeyse bir rafı doldurmuştu. Derken birdenbire her şey sona erdi.”

“Sona mı erdi?”

“Evet efendim. Bu sabah sona erdi. Her zamanki gibi saat onda işe gittim ama kapı kapalı ve kilitliydi. Küçük kare bir kartonu panelin ortasına çiviyle asmışlardı. İşte buyurun kendiniz okuyun.”

Bir kâğıt sayfası büyüklüğünde beyaz bir kartonu havaya tuttu. Şöyle yazıyordu:

KIZIL SAÇLILAR KULÜBÜ FESHEDİLDİ

9 Ekim,1890

Sherlock Holmes ile ben bu kısa ilanı ve arkasındaki hüzünlü yüzü inceledik; ancak birdenbire olayın komik yönü üstün geldi ve ikimiz de kahkahalara boğulduk.

“Burada komik olan hiçbir şey göremiyorum!” diye bağırdı müşterimiz saç diplerine kadar kızararak. “Eğer gülmekten başka bir işe yaramayacaksanız başka yere giderim!”

“Hayır, hayır!” diye bağırdı Holmes onu oturduğu yere tekrar itekleyerek. “Sizin bu davanızı hayatta kaçırmam. Oldukça ilginç ama eğer söylememe izin verirseniz, biraz komik bir yanı var. Kartonu kapıda bulduğunuzda ne yaptığınızı anlatır mısınız lütfen?”

“Sersem gibi olmuştum, efendim. Ne yapacağımı bilemedim. Sonra civardaki ofislere sordum ama hiç kimse bir şey bilmiyor gibiydi. En sonunda giriş katında yaşayan ev sahibine gittim, kendisi bir muhasebecidir. Ondan Kızıl Saçlılar Kulübü hakkında bilgi istedim. Böyle bir kulübü hiç duymadığını söyledi. Sonra Duncan Ross’ın kim olduğunu sordum. Bu ismi de ilk defa duyduğunu söyledi.

‘Yani…’ dedim. ‘4 numarada oturan beyefendi.’ ‘Ne? O kızıl saçlı adam mı?’

‘Evet.’

‘Ah!’ dedi. ‘Onun adı William Morris. O bir avukat ve yeni ofisi hazır olana kadar benim odalarımın birini geçici olarak kullanıyordu. Dün taşındı.’

‘Onu nerede bulabilirim?’

‘Yeni ofisinde. Bana adresini verdi evet, King Edward Caddesi, No:17, St. Paul’e yakındır.’

Oraya gittim Bay Holmes ama bu adreste protez diz kapağı yapan bir atölye vardı ve hiç kimse, ne William Morris ne de Duncan Ross ismini duymuştu.”

“Bunun üzerine ne yaptınız?” diye sordu Holmes.

“Eve, Saxe-Coburg Meydanı’na gittim ve yardımcımın tavsiyelerini dinledim; ama onun da bana pek faydası dokunmadı. Tek söyleyebildiği, beklediğim takdirde bana posta yoluyla ulaşacaklarıydı. Bu benim için yeterli değildi, Bay Holmes. Böyle bir işi mücadele etmeden kaybetmek istemiyordum ve sizin zavallı insanlara tavsiyeler verecek kadar iyi niyetli olduğunuzu duyar duymaz hemen atlayıp geldim.”

“Çok akıllıca bir iş yaptınız.” dedi Holmes. “Anlattıklarınız aşırı derecede ilginç ve size yardım etmekten mutluluk duyarım. Anlattıklarınıza bakılırsa göründüğünden daha ciddi olayların olduğunu tahmin ediyorum.”

“Yeterince ciddi!” dedi Bay Jabez Wilson. “Haftada dört pound kaybediyorum.”

“Kişisel olarak endişeleniyorsunuz.” dedi Holmes. “Ama bu olağanüstü kulübe karşı pek de şikâyetiniz olmamalı. Aksine, anladığım kadarıyla otuz pound kazandınız ve ansiklopedide A harfinin altında bulunan bilgileri öğrenmiş bulunuyorsunuz. Yani fazla bir kaybınız yok.”

“Hayır efendim ama onlar hakkında bilgi edinmek istiyorum. Kim onlar? Böyle bir eşek şakasını -eğer eşek şakasıysa- neden yaptıklarını öğrenmek istiyorum. Onlara bayağı pahalıya patlayan bir şaka oldu; tam tamına otuz iki pound.”

“Bunları öğrenmek için gayret edeceğiz. Bir iki sorum daha olacak, Bay Wilson. Bu ilana ilk olarak dikkatinizi çeken yardımcınız ne zamandır sizin için çalışıyor?”

“O zamanlar, yaklaşık bir aydır benimle çalışıyordu.”

“Nasıl işe başladı?”

“İlan vasıtasıyla.”

“Tek başvuran o muydu?”

“Hayır, yaklaşık bir düzine aday vardı.”

“Onu neden seçtiniz?”

“Çünkü pratik zekâlı biri gibi görünüyordu ve aynı zamanda daha ucuza çalışacaktı.”

“Tam olarak yarım maaş kadar ucuz.”

“Evet.”

“Bu Vincent Spaulding nasıl biri?”

“Ufak tefek, güçlü yapılı, kendince hızlı, yüzünde hiç kıl yok ama otuz yaşından küçük değildir. Alnında beyaz bir asit lekesi var.”

Holmes heyecanlanarak sandalyesinde doğruldu. “Ben de öyle tahmin etmiştim.” dedi. “Kulaklarının delik olduğu hiç dikkatinizi çekti mi?”

“Evet efendim. Küçükken bir Çingene’nin deldiğini söylemişti.”

“Hımm…” dedi Holmes koltuğuna gömülüp derin düşüncelere dalarak. “Hâlâ sizinle çalışıyor mu?”

“Ah, tabii efendim. Biraz önce onun yanından ayrıldım.”

“Siz yokken işleri idare edebiliyor mu?”

“Evet, şikâyetim yok efendim. Zaten sabahları pek iş olmuyor.”

“Bu, yeterli Bay Wilson. Bir iki gün içinde sizi aydınlatmaktan mutluluk duyacağım. Bugün cumartesi, sanıyorum pazartesi gününe kadar bir sonuca varırız.”

“Ee, Watson…” dedi Holmes misafirimiz ayrıldıktan sonra. “Ne diyorsun bu işe?”

“Pek bir şey anlamadım.” dedim açık konuşarak. “Oldukça gizemli görünüyor.”

“Sana bir kural söyleyeyim.” dedi Holmes. “Bir şey ne kadar tuhaf ise gizemi o kadar azdır. Alelade, niteliksiz suçlar esasen daha anlaşılmaz olur, tıpkı alelade bir yüzü tasvir etmeye çalışmak gibi zordur. Yalnız bu meselede hemen harekete geçmeliyim.”