banner banner banner
Odise
Odise
Оценить:
 Рейтинг: 0

Odise

Başka biri şöyle söyledi: “Belki de Telemakhos gemiyle giderse babası gibi olur ve dostlarından uzakta kaybolup gider. Bu durumda, yapacak çok iş var, zira varını yoğunu aramızda bölüşürüz. Eve gelince; anasına ve evleneceği adama veririz onu da.”

İşte böyle konuştular. Ancak Telemakhos yüksek tavanlı ve geniş ambara indi, burada babasının altın ve tunç hazineleri yerde öbek öbek duruyordu ve meşe sandıklarda ketenler ile yedek elbiseler saklanıyordu. Kokulu zeytinyağları depolanmıştı burada, yıllanmış, katıksız ve bir tanrıya yaraşır şaraplarla dolu küpler dayalıydı duvarlara dizi dizi, Odysseus sonunda eve gelirse diye. Oda sağlam kapılarla kapanıyordu, ortasından açılan. Üstelik Peisenoroğlu Ops’un kızı, sadık yaşlı kâhya Eurykleia gece gündüz her şeyinden sorumluydu. Telemakhos onu ambara çağırdı ve şöyle dedi:

“Dadı, buradaki en iyi şaraplardan doldur bana, babamın -zavallı adam eğer ölümden kaçıp sonunda evini tekrar bulabilirse diye- içmesi için sakladığından. On iki küp olsun ve hepsinin de kapakları; bir de arpa unu doldur iyi dikilmiş tulumlara, yirmi ölçü kadar olsun hepsi. Bütün bunları hemen hazırla ve hiç kimseye bir şey söyleme. Anam uyumak için üst kata çıkar çıkmaz alacağım hepsini bu akşam. Sparta ve Pilos’a gidiyorum, sevgili babamın dönüşü hakkında bir şeyler duyabilir miyim diye.”

Eurykleia bunu duyunca ağlamaya başladı ve onunla şefkatli sözlerle konuşmaya başladı, şöyle diyerek: “Sevgili oğlum, böyle bir fikri kim koydu kafana? Nerelere gitmek istersin, sensin bu evin umudu? Zavallı baban öldü gitti bir yaban elde, kimse bilmez nerede ve sen arkanı döner dönmez buradaki kötü insanlar seni yok etmek için entrikalar çevirecekler ve mallarını aralarında paylaşacaklar. Burada kendi insanlarının arasında kal, uzaklaşma ve uçsuz bucaksız okyanusta çile çekme.”

“Korkma dadı.” diye karşılık verdi Telemakhos. “Benim planım Tanrı’nın izni dışında değil. Ama söz ver anama bir şey demeyeceksin bütün bunlar hakkında, on veya on iki gün geçene kadar, o benim gittiğimi duyup sana sormadıkça; zira güzelliğini bozmasını istemiyorum ağlaya ağlaya.”

Yaşlı kadın söylemeyeceğine dair en kutsal yemini etti ve andını bitirir bitirmez, şarabı küplere ve arpa ununu tulumlara doldurmaya başladı, bu sırada Telamakhos taliplerin yanına geri gitti.

Bu arada Athena başka bir iş ile meşguldü. Mentor gibi görünerek, şehrin etrafında dolaşıp tayfalardan her birine güneş batınca gemiye gitmelerini söyledi. Phroniusoğlu Noemon’a da gitti ve ona bir gemi vermesini söyledi, o da hemen vermeye hazırdı. Güneş batınca ve karanlık yeryüzüne çökünce gemiyi denize indirdi, gereken bütün araçlarla donattı ve limanın en sonuna götürdü. Ardından tayfa geldi ve tanrıça her birine konuşarak güç verdi.

Sonra da Odysseus’un evine gitti ve taliplere derin bir uyku verdi. İçkilerinin onları sersemletmelerini sağladı ve kupalarını ellerinden düşürttü. Böylece şarapla oyalanacakları yere, şehre uyumaya gittiler, gözleri ağırlaşmış ve sersem bir hâlde. Ardından tanrıça, Mentor’un kılığına ve sesine büründü ve Telemakhos’a dışarı gelmesini söyledi.

“Telemakhos!” dedi. “Adamlar gemide ve küreklere sarılmış hâlde, emir vermeni bekliyor, haydi çabuk ol da gidelim.”

Böylece yolu gösterdi, Telemakhos da onu takip etti. Gemiye vardıklarında tayfanın deniz tarafında beklediğini gördüler ve Telemakhos şöyle dedi: “Haydi adamlarım, erzağı gemiye taşımaya yardım edin, hepsi bir arada kemer altında duruyor ve anam hiçbir şey bilmiyor, hizmetçiler de bir tanesi dışında.”

Bu sözlerle yol gösterdi ve diğerleri de onu takip etti. Söylediği şeyleri getirdiklerinde Telemakhos gemiye bindi, Athena onun önünden gidip geminin arkasında yerini aldı, Telemakhos da yanına oturdu. Sonra adamlar halatları gevşetti ve sıralarında oturdular. Athena onlara batıdan güzel bir yel gönderdi, derin mavi dalgalarda uğuldayan. Bunun üzerine Telemakhos halatları yakalamalarını ve yelken açmalarını söyledi ve onlar da dediklerini yaptı. Direği tahta çarmıktaki oyuk yuvasına diktiler, kaldırdılar ve kayışlarla bağladılar. Sonra bükülmüş öküz derisinden halatlarla yukarıya çektiler ak yelkenleri. Yelkenler rüzgârla şişince gemi derin mavi suda ilerledi. Köpükler pruvaya vurdu, gemi hızla ilerledikçe. Sonra tekne boyunca halatları bağladılar, karma kaplarını ağzına kadar doldurdular ve hep var olan ölümsüz tanrılara içecek sundular, ama en çok da Zeus’un gri gözlü kızına.

Ardından gemi hızlandı yolunda gece boyunca, karanlıktan şafak vaktine kadar.

KİTAP III

Güneş, ölümlü ve ölümsüzlere ışık vermek üzere güzel denizden gök kubbeye yükselirken Neleus’un şehri Pilos’a vardılar. O sırada Pilos halkı deniz kenarında toplanmış, toprağı sarsan tanrı Poseidon’a kara boğalar kurban ediyordu. Dokuz tane birlik vardı, her birinde de beş yüz adam ve her birliğe dokuz boğa düşüyordu. Sakatatları yerlerken ve (kor ateşte) butlarını yakarken Poseidon adına, Telemakhos ve tayfası oraya vardı, yelkenlerini topladı, gemilerini demirledi ve karaya çıktılar.

Athena önden yürüdü ve Telemakhos da onu takip etti. O sırada dedi ki: “Telemakhos, asla utangaç veya endişeli olma. Bu yolculuğa babanın nerelerde kaldığını ve sonunun nasıl olduğunu bulmak için çıktın. Bu yüzden doğruca Nestor’a git ki bize ne söyleyeceğini görelim. Doğruyu söylemesi için yalvar ona, yalan söylemeyecektir, zira seçkin bir insandır o.”

“Ama nasıl Mentor, cesaret ederim Nestor’un yanına gitmeye ve nasıl hitap ederim ona?” diye sordu Telemakhos. “İnsanlarla uzun uzun konuşmaya alışık değilim henüz ve benden çok daha yaşlı olan birine soru sormaya utanırım.”

“Bazı şeyler, Telemakhos, kendi sezginle aklına gelir, ilaveten Tanrı da koyar ağzına.” diye karşılık verdi Athena. “Zira eminim ki doğumundan şu ana kadar tanrılar seninleydi.”

Sonra hızlıca devam etti yürümeye ve Telemakhos da adımlarını takip etti, ta ki Piloslu insanların birliklerinin toplandığı yere varana dek. Burada Nestor’u oğullarıyla otururken buldular, bu sırada çevresindeki adamlar da akşam yemeği hazırlamakla ve şişlere parça parça etleri dizmekle meşguldü, diğer et parçaları pişerken. Yabancıları görünce etraflarına toplandılar, ellerinden tuttular ve yerlerine oturmalarını söylediler. Nestor’un oğlu Peisistratos hemen her birine ellerini verdi ve onları yumuşak koyun postlarına oturttu, babası ve kardeşi Thrasymedes’in yanında, kumların üzerinde seriliydiler. Sonra sakatattan paylarına düşeni verdi ve altın bir kupaya şarap doldurdu, önce Athena’ya sundu ve aynı zamanda selamladı onu.

“Dua edin konuğum Kral Poseidon’a.” dedi. “Zira katıldığınız onun şöleni. Gerekli duayı edip içki sunusunu yaptığınız zaman, kupayı arkadaşınıza verin ki o da yapabilsin. Şüphem yok ki o da ellerini kaldırıp yakarır, zira insan yaşayamaz tanrısız bu dünyada. Ama o senden genç, benim yaşımda olmalı, bu yüzden önceliği sana verdim.”

Konuştuğu sırada kupayı verdi eline. Athena kupayı ilk önce ona vermesinin çok doğru ve uygun olduğunu düşündü, bundan dolayı Poseidon’a yakarmaya başladı tüm kalbiyle. “Ey sen!” diye bağırdı. “Toprağı saran, seni çağıran hizmetkârlarına dualarını bağışla. Özellikle yakarırız sana Nestor ve oğullarına lütfundan göndermen için, ondan sonra tüm Piloslu insanlara sana sundukları güzel kurbanlar için iyi bir karşılık ver. Son olarak da Telemakhos ve bana, mutlu bir netice ver, bizi gemimizle Pilos’a getiren sebep için.”

Duasını bitirince bu şekilde, kupayı Telemakhos’a verdi ve o da o şekilde dua etti. Çok geçmeden etler kızardı ve şişlerden çekip alındı, ustalar herkese payını verdi ve hepsi harika bir akşam yemeği yediler. Hepsi yeteri kadar yiyip içtikten sonra, at terbiyecisi Nestor başladı konuşmaya.

“Şimdi misafirlerimiz akşam yemeklerini yediklerine göre, onlara kim olduklarını sormak en iyisi.” dedi. “Siz kimsiniz sayın yabancılar ve hangi limandan geldiniz? Tüccar mısınız? Yoksa korsan mısınız denizlerde dolaşan, eli herkese karşı olan ve herkesin eli de size karşı olan?”

Telemakhos cevap verdi cesurca, zira Athena, babasını sorması ve iyi bir ün kazanması için ona cesaret vermişti.

“Nestor!” dedi. “Neleusoğlu, Akhaların onuru, nereden geldiğimi sordun, sana söyleyeceğim bunu. Neriton eteklerindeki İthaka’dan geliriz ve konuşacağım mesele bana mahsustur, halk meselesi değil. Bahtsız babam Odysseus’tan haber almaya çalışıyorum, seninle beraber Truva şehrini yıktığı söyleniyor. Truva’da dövüşen diğer yiğitlerin her birinin kaderinin nasıl olduğunu biliyoruz ama Odysseus’a gelince Tanrı sakladı bizden onun ölüp ölmediğini bilmeyi, zira hiç kimse doğrulamaz nerede yok olduğunu, karada savaşırken mi öldüğünü, yoksa denizde, Amphitrite’nin dalgalarının ortasında mı kaybolduğunu söylemez. Bu sebeple dizlerine kapanıp yalvarıyorum, belki bana anlatmaktan memnun olursun hazin sonunu -onu kendi gözlerinle görmüş veya başka bir yolcudan duymuş olabilirsin- zira o dert çekmek için dünyaya gelmiş. Bana acıyıp da olanları yumuşatma, olduğu gibi söyle ne gördünse. Siz Akhalar Truvalılar arasında bitmiş tükenmişken, cesur babam Odysseus’un -sözleri veya davranışlarıyla- sadık hizmetleri olduysa benim için bunu aklına getir ve bütün gerçeği söyle bana.”

“Dostum!” diye karşılık verdi Nestor. “Bana çok acı günleri hatırlatıyorsun, zira cesur Akhalar hem denizde Aşil’in komutasında düşmana saldırırken hem de Kral Priamos’un yüce şehri önünde savaşırken çok acı çekti. En iyi adamlarımız orada öldü; Aias, Aşil, akılda tanrılara denk Patroklos ve kendi sevgili oğlum Antilokhos, eşi görülmemiş derecede ayakları çevik ve savaşta cesur bir adam. Ama bundan da fazla acılar çektik, hangi ölümlü dil anlatabilir ki tüm hikâyeyi? Burada kalıp beni sorgulasan beş yıl, hatta altı yıl, sana Akhaların çektiği bütün acıları anlatamam ve daha hikâyem bitmeden dönersin evine yorgun argın. Dokuz uzun yıl her türlü hileyi denedik ama Tanrı’nın eli bize karşıydı tüm bu süre boyunca, kurnazlıkta babanla boy ölçüşecek kimse yoktu. Eğer gerçekten onun oğluysan… Ki gözlerime inanamıyorum, aynı onun gibi konuşuyorsun, kimse demez bu kadar farklı yaştaki insanlar bu derece benzer konuşabilir. Onunla ben ne savaşta ne de toplantılarda hiçbir şekilde farklı düşünmedik, tek yürek ve amaçla her konuda en iyisini öğütledik Argoslulara.

Ancak Priamos’un şehrini yağmalayıp yelken açarken Tanrı bizi ayırdığı için, Zeus Argosluları eve dönüş yolculuğunda üzmeyi uygun gördü, zira akıllı veya anlayışlı davranamadılar, bu sebeple pek çoğunun sonu kötü oldu Zeus’un kızı Athena sayesinde, ki o, Atreus’un iki oğlu[18 - Bunlar, Agamemnon ve Menelaos’tu. (ç.n.)] arasında tartışma başlatmıştı.

Atreus’un oğulları bütün Akhaları olmaması gereken bir toplantıya çağırdılar, zira güneş batmıştı ve Akhalar şarapla körkütük sarhoştu. İnsanları toplamalarının sebebini söyledikleri zaman, Menelaos’un hemen eve doğru yola çıkmaya hevesli olduğu anlaşıldı ve bu durum Agamemnon’u memnun etmedi, o Athena’nın öfkesini dindirmek için kurbanlar kesinceye dek beklemek gerektiğini düşünüyordu. Öyle aptaldı ki, Athena’yı ikna edemeyeceğini bilmeliydi, zira tanrılar bir kere karar verince bunları kolay kolay değiştirmezler. Sonuçta ikisi durup birbirlerine ağır laflar ettiler, bunun üzerine Akhalar da bağıra çağıra ayağa fırladılar, ne yapmaları gerektiği konusunda ikiye bölünmüşlerdi.

O gece dinlendik ve öfkemizi büyüttük içimizde, zira Zeus bize karşı kötülükler planlıyordu. Sabah olunca bazılarımız gemileri suya indirdi ve malları, kadınları gemiye yerleştirdi; geri kalanlar ise -ki bunlar hemen hemen yarısı- Agamemnon’la orada kaldı. Biz diğer yarı ise denize açıldık ve gemiler ilerledi güzelce, zira Tanrı denizi dümdüz etmişti. Tenodos’a[19 - Bozcaada. (ç.n.)] varınca tanrılara kurbanlar sunduk, zira eve gitmek için can atıyorduk. Ancak zalim Zeus bizim gitmemizi istemiyordu hâlâ ve yolda ikinci bir tartışma çıkardı, bunun üzerine aramızdan bazıları gemilerini geri çevirdi ve Odysseus’un yönetiminde Agamemnon’la barışmak için yola çıktı. Ancak benim gemim ve benimle olan bütün gemiler hızla ilerledi, zira belanın geldiğini anlamıştım. Tydeusoğlu[20 - Diomedes. (ç.n.)] da benimle geldi ve tayfası da yanındaydı. Sonra Menelaos da katıldı bize Lesbos’ta,[21 - Midilli Adası. (ç.n.)] yolumuza karar verirken buldu bizi, zira bilmiyorduk Chios’un[22 - Sakız Adası. (ç.n.)] dışından, Psara Adası tarafından, onu solumuza alarak mı gidelim, yoksa Chios içinden, rüzgârlı Mimas’a[23 - Karaburun (ç.n.).] karşı mı gidelim. Tanrı’ya sorduk bir işaret göndersin diye ve bir işaret geldi, eğer açık denizden Euboia’ya doğru gemilerimizi yöneltirsek tehlikeden en hızlı şekilde kurtulacağımızı gösterdi. Bu sebeple böyle yaptık ve güzel bir rüzgâr esip gece boyunca Geraistos’a çabucak geçmemizi sağladı. Burada uzun yolumuzda bize yardım ettiği için Poseidon’a bir sürü kurban sunduk. Dört gün sonra, Diomedes ve adamları gemilerini Argos’ta karaya çektiler ama ben Pilos’a devam ettim ve Tanrı’nın ilk günden verdiği güzel rüzgâr hiç azalmadı.

Bu sebeple, sevgili genç dostum, diğerleri hakkında hiçbir şey duymadan geldim. Ne kimin eve sağ salim geldiğini bilirim ne de kimin kaybolduğunu; ama sana karşı olan görevim, bana ulaşan haberleri açık açık söylemek; çünkü burada kendi evimdeyim. Myrmidonların, Aşil’in oğlu Neoptolemos komutasında evlerine sağ salim döndükleri söyleniyor, Poias’ın yiğit oğlu Philoktetes’in de. İdomeneus da denizde hiçbir adamını kaybetmemiş ve savaşta ölümden kaçan bütün yoldaşları onunla Girit’e sağ salim varmış. Ne kadar uzakta yaşarsan yaşa dünyada, Agamemnon’u ve Aigisthos’un elleriyle hazırladığı kötü sonunu duymuşsundur, Aigisthos’un sonunda korkunç bir bedel ödediğini de. Görüyorsun Orestes’in yaptığını yapacak bir oğul arkada bırakmak ne iyi şey, yanlış yapan Aigisthos’u, soylu babasının katilini öldürdü. Sen de -ki boylu boslu, akıllı görünen bir adamsın- yiğitliğini göster ve geride anlatılacak bir şan şeref bırak.”

“Neleusoğlu Nestor!” diye cevap verdi Telemakhos, “Akhaların onuru, Akhalar Orestes’i takdir etti, adı yaşayacak sonsuza dek, zira asilce babasının öcünü aldı. Keşke bana kötü davranan ve felaketimi hazırlayan kötü taliplerin arsızlıkları için böyle bir öç almayı nasip etse bana Tanrı; ama tanrıların böyle bir mutluluk nasip etmeye niyeti yok bana ve babama, bu yüzden elimizden geldiği kadar katlanmak zorundayız.”

“Dostum!” dedi Nestor. “Bana şimdi hatırlattın, ananın bir sürü talibi olduğunu duyduğumu hatırlıyorum, sana karşı kötü niyetlilermiş ve malına zarar veriyorlarmış. Buna boyun mu eğersin, yoksa halk bir tanrının sesine uyarak sana karşı mı duruyor? Babanın geleceğinden kimse şüphe duymuyor mu ve bu alçaklara bunları ödeteceğini, tek başına veya arkasına Akhaları alarak? Eğer Athena biz Truva önlerinde savaşırken Odysseus’u sevdiği kadar seni sevseydi -ki Athena kadar hiçbir tanrının birine böyle açıkça sevgi gösterdiğini görmemiştim o zamana kadar- eğer ona ehemmiyet verdiği kadar sana da ehemmiyet verseydi bu taliplerin çoğu en kısa zamanda taleplerinden vazgeçerlerdi.”

Telemakhos karşılık verdi: “Böyle bir şey beklemiyorum, bunu umut etmek fazla olur. Düşünmeye bile cesaret edemem bunu. Tanrılar istese bile böyle iyi bir kader düşmez bana.”

Bunun üzerine Athena şöyle dedi: “Telemakhos, ne diyorsun sen? Tanrı’nın kolu uzundur, bir adamı kurtarmayı aklına koyduğu zaman; ben olsam eve dönmeden ne kadar acı çektiğimin önemi olmazdı, eğer ki oraya varınca güvende olacaksam. Böyle olmasını tercih ederim, eve çabuk dönüp Aigisthos ve karısının hainlikleri neticesinde Agamemnon gibi evinde öldürülmek yerine. Yine de ölüm kayıtsız şartsızdır ve birinin zamanı doldu mu tanrılar bile kurtarmaz onu, ne kadar severlerse sevsinler.”

“Mentor!” diye cevapladı Telemakhos. “Daha fazla konuşmayalım bunu. Babamın dönüşü için hiçbir umut kalmadı, tanrılar çoktan ölümüne karar vermişler. Ancak Nestor’a sormak istediğim başka bir şey var, zira o herkesten iyi bilir. Derler ki o üç kuşağa hükmetmiştir, o yüzden onunla konuşmak bir ölümsüzle konuşmak gibidir. Bu yüzden söyle bana Nestor ve gerçeği söyle, Agamemnon nasıl öldü böyle? Menelaos ne yapıyordu? Nasıl oldu da hilekâr Aigisthos kendisinden çok daha iyi bir adamı öldürdü? Menelaos Akhalı Argos’tan uzakta, insanlar arasında dolanıyor muydu başka bir yerde de Aigisthos cesaret alıp Agamemnon’u öldürdü?”

“Sana doğrusunu anlatacağım.” diye cevap verdi Nestor. “Gerçekten ne olduğunu anlayacaksın sen de. Eğer Menelaos Truva’dan geri döndüğünde Aigisthos’u evinde hâlâ sağ bulsaydı, onun için kazılan bir mezar olmazdı, ölü olsa bile, kurda kuşa yem olarak atılırdı şehrin dışına ve hiçbir kadın yas tutmazdı ona, zira o kadar büyük bir ahlaksızlık yapmıştı. Biz orada Truva’da savaş üstüne savaş verirken Argos’un ortasında keyif çatan Aigisthos, Agamemnon’un karısı Klytaimnestra’yı sonu gelmeyen iltifatlarla baştan çıkardı.

Klytaimnestra, önceleri bu ahlaksız oyuna yüz vermiyordu, zira yüreğinde kötülük yoktu. Bir de yanında bir ozan vardı, Agamemnon Truva’ya giderken kati emirler vermişti ona, karısını koruması için. Ama Tanrı felaketine karar verince Aigisthos bu ozanı ıssız bir adaya sürdü, kargalar ve martılara yem olsun diye orada bıraktı. Ardından kadın da Aigisthos’un evine gönüllü gitti. Aigisthos tanrılara bir sürü kavrulmuş kurban sundu, işlemeli kumaşlar ve altın yaldızlarla süsledi pek çok tapınağı, zira beklediğinden de büyük bir başarı elde etmişti.

Bu sırada ben ve Menelaos da Truva’dan evimize doğru yola koyulmuştuk, birbirimizle iyi geçiniyorduk. Sunium’a vardığımızda, Atina’nın o kutsal burnuna, Apollon öldürdü acısız oklarıyla Phrontis’i, Menelaos’un dümencisini, ki kötü havalarda gemiyi idare etmeyi ondan iyi bilen yoktu, oracıkta öldü elinde dümeniyle ve Menelaos hızla yol almak istese de yoldaşını gömmek ve hakkı olan cenaze merasimini yapmak üzere mola vermek zorunda kaldı. Ardından yeniden denizde ilerleyip Malean kayalıklarına ulaşınca Zeus bir kötülük düşündü ona ve dalgalar dağ kadar olana dek sert rüzgârlar üfledi. Burada filosunu ikiye böldü ve yarısını Girit’e doğru yolladı, İardanos Nehri kıyılarında Kydonların oturduğu. Gortyne adı verilen yerden denize uzanan yalçın bir kayalık vardır buralarda ve bu kıyı boyunca Phaistos’a kadar deniz kabarır, güney yeli esip durdukça; ama Phaistos’tan sonra kıyı daha korunaklıdır, zira küçük bir burun bile büyük bir barınak olabilir. Gemilerin bu tarafa sürüklenenleri kayalara çarptılar ama tayfası canlarını kurtarmayı başardı. Geri kalan beş gemi, rüzgârla ve dalgalarla Mısır’a sürüklendi, Menelaos burada altın ve mal topladı yabancı dilde konuşan insanlardan. Bu sırada Aigisthos burada, evinde entrikalar çeviriyordu. Agamemnon’u öldürdükten sonra, Mykene’de yedi yıl boyunca hüküm sürdü ve insanları boyunduruk altına aldı. Ama sekizinci yılda Orestes Atina’dan geldi felaketi olmak için ve babasının katilini öldürdü. Sonra anası ve düzenci Aigisthos’u gömerek Argos halkına cenaze ziyafeti verdi ve o gün Menelaos eve döndü, gemisi tıka basa hazineyle dolu olarak.

İşte sen de sözümü dinle ve evinden uzakta çok uzun süre oyalanma, malını evindeki böyle tehlikeli insanlara bırakma, varını yoğunu yerler bir olup ve sen de boşuna bir iş yapmış olursun. Yine de gidip Menelaos’u ziyaret etmeni salık veririm elbette, hiç kimsenin dönmeyi ümit etmeyeceği uzaklıktaki yaban ellere yaptığı yolculuktan en son dönen odur, tahmin ettiğinden çok daha uzağa taşıyınca onu rüzgârlar; bu uzaklığı kuşlar bile on iki ayda uçamaz, denizler çok engin ve korkunçtur geçmeye kalkınca. Ona git haydi o zaman denizden kendi yoldaşlarınla veya eğer karadan gitmek istersen, araba alabilirsin, atları alabilirsin ve Menelaos’un yaşadığı Sparta’ya kadar sana eşlik etmek için oğullarım da burada. Ona doğruyu söylemesi için yalvar, sana yalan söylemez o, zira öyle mükemmel bir adamdır.”

Konuştuğu sırada güneş battı ve karanlık çöktü, bunun üzerine Athena şöyle dedi: “Efendim, söyledikleriniz ne âlâ ama artık kurbanların dillerinin kesilmesini, Poseidon ve diğer ölümsüzlere içki sunularını yapmak için şarabın karılmasını buyur, sonra da yatmaya gidilsin, zira uyku zamanı geldi. İnsanlar erken kalkmalı, geç saatlere kalmamalı dinî kutlamalarda.”

Böyle konuştu Zeus’un kızı ve onlar da söylediklerine uydular. Uşaklar misafirlerin ellerine su döktüler, delikanlılar karma kaplarını şarap ve suyla doldurdular, herkese içki sunularını verdiler bir bir, sonra kurbanların dillerini ateşe attılar ve içki sunularını yapmak üzere ayağa kalktılar. Sunularını yapıp diledikleri kadar içtikten sonra, Athena ve Telemakhos gemilerine gitmek üzere kalktılar ama Nestor onları yakaladı hemen ve alıkoydu.

“Tanrı ve ölümsüz ilahlar esirgesin evimi terk edip gemiye gitmenizi!” diye çığlık attı. “Benim fakir olduğumu ve çarşaflarım olmadığını mı düşünüyorsunuz, yoksa kendime ve misafirlerime rahat yataklar yapmak için yeterli örtü ve kilimler olmadığını mı? Size bolca kilim ve örtümün olduğunu söyleyebilirim ve eski dostum Odysseus’un oğlunun geminin güvertesinde uyumasına izin vermeyeceğimi ben hayattayken; oğullarım da benden sonra benim yaptığım gibi açık tutacaklar kapımı.”

Ardından Athena karşılık verdi: “İhtiyar, çok iyi söyledin, Telemakhos’un senin dediğini yapması çok daha iyi olur. Bu yüzden, o seninle beraber gidip evinde uyumalı ama ben tayfaya emirler vermek için geri gitmeliyim ve onları yüreklendirmeliyim. Aralarındaki tek yaşlı adam benim. Diğerleri Telemakhos’la yaşıt delikanlılar, dostlukları yüzünden bu yolculuğa çıktılar, onun için gemiye dönüp orada uyumalıyım. Bir de yarın Kaukonlara gitmeliyim, uzun zamandır epey bir miktar para borçlular bana. Telemakhos’a gelince; artık senin misafirin olduğuna göre, onu bir arabayla Sparta’ya gönder ve oğullarından birini de yanına kat. En iyi ve hızlı atlarını da ona ver memnuniyetle.”

Böyle konuştuktan sonra, bir kartal suretinde uçtu gitti ve bunu görünce hepsi şaştı kaldı. Nestor afallamıştı ve Telemakhos’un elini tuttu. “Dostum!” dedi. “Görüyorum ki bir gün büyük bir yiğit olacaksın çünkü çok genç olmana rağmen tanrılar eşlik ediyor sana. Gökte yaşayanlar içinde Zeus’un Triton’da doğan yaman kızından başkası olamaz bu, Argoslular arasında cesur babana destek olurdu en çok.” Devam etti: “Kutsal tanrıça, saygınlık bahşet bana, güzel karıma ve çocuklarıma. Karşılığında ben de sana bir yaşında geniş alınlı, henüz üvendire değmemiş, boyunduruğa girmemiş bir buzağı kurban edeyim. Boynuzlarını altınla kaplayıp sana kurban edeceğim onu.”

İşte böyle yakardı ve Athena da duydu duasını. Sonra evinin yolunu gösterdi, oğulları ve damatları da takip ettiler onu. Varınca oraya ve yerlerini alınca tahtlarda ve koltuklarda, onlara bir kâse içinde on bir yıllık tatlı şarap kardı, hizmetçi küpün kapağını açınca. Şarabı karıştırırken bolca dua etti ve Athena’ya, kalkan taşıyan Zeus’un kızına içki sunusunu yaptı. İçki sunularını yaptıktan ve diledikleri kadar içtikten sonra, diğerleri kendi evine yatmaya gitti;

ancak Nestor Telemakhos’u giriş kapısının üstündeki odada yatırdı, evli olmayan tek oğlu Peisistratos ile beraber. Kendisi de evin iç tarafındaki bir odada yattı, yanında kraliçe olan karısıyla.

Sabahın çocuğu, gül parmaklı şafak sökünce Nestor yatağından kalktı ve evinin önündeki beyaz ve cilalı mermerden sıralara oturdu. Burada eskiden akılda tanrılara denk Neleus otururdu ama artık ölüp Hades’in evine gittiği için asası elinde Nestor oturuyordu onun yerine; halkının refahının bekçisiydi. Oğulları odalarından çıktığında çevresine toplandılar; Ekhephron, Stratios, Perseus, Aretos ve Thrasymedes, altıncı oğlu da Peisistratos’tu. Telemakhos da onlara katılınca yanlarına oturttular onu. Ardından Nestor onlara şöyle hitap etti.

“Oğullarım!” dedi. “Size buyurduklarımı çabucak yapın. Öncelikle yüce tanrıça Athena’nın gönlünü kazanmak isterim, dün yapılan şölende göründü bana o. Gidin şimdi birinizden biriniz ovaya, sığırtmaca söyleyin bana bir buzağı bulsun ve hemen buraya getirin onu. Bir diğeriniz de Telemakhos’un gemisine gitsin ve bütün tayfayı buraya davet etsin, sadece iki adam kalsın orada gemiden sorumlu olarak. Birisi de Kuyumcu Laerkes’i koşup getirsin, buzağının boynuzlarını altın yaldızla süslemesi için. Geri kalanların hepsi burada kalsın, mükemmel bir akşam yemeği hazırlamaları için hizmetçilere buyurun, koltukları ve adakları yakmak üzere odun kütüklerini getirmeleri için de. Bana temiz kaynak suyu da getirmelerini söyleyin.”

Hemen bu işleri yapmak üzere koşuşturdular. Ovadan buzağı getirildi ve Telemakhos’un tayfası gemiden geldi. Kuyumcu örs, çekiç ve maşasını getirdi, altını işlemek için ve Athena da geldi kurbanı kabul etmek için. Nestor altını verdi ve kuyumcu da buzağının boynuzlarını yaldızladı, ki tanrıça güzelliğini görünce beğensin. Sonra Stratios ve Ekhephron buzağıyı boynuzlarından tutup getirdi, Aretos da üzerinde çiçek desenleri olan bir ibrikle su getirdi evden ve diğer elinde de arpa kırması dolu bir sepet vardı. Güçlü Thrasymedes keskin bir balta ile duruyordu, buzağıyı kesmeye hazır, Perseus da bir kova tutuyordu. Sonra Nestor başladı törene ellerini yıkayarak ve arpa kırmasını saçarak, Athena’ya bol bol dua etti, buzağının başından kopardığı kılları ateşe atarken.

Hepsi dua edip arpa kırmalarını saçtıktan sonra, Thrasymedes vurdu baltayı ve bir darbeyle boynun sinirlerini keserek buzağıyı yere indirdi, bunun üzerine Nestor’un kızları ve gelinleri sevinçle bağrıştılar ve saygıdeğer eşi Eurydike de öyle; Klymenus’un kızlarının en büyüğüydü o. Sonra buzağının başını yerden kaldırdılar ve Peisistratos boğazını kesti. Kanı akıp canı gidince doğradılar hayvanı. Sırayla butlarını kestiler, iki yandan içyağı ile sardılar ve üzerlerine çiğ et parçaları koydular. Sonra Nestor onları odun ateşi üzerine koydu ve şarap döktü üstlerine, bu sırada delikanlılar ellerinde beş dişli şişleriyle yanında durdu. Butlar kızartıldıktan ve sakatat yendikten sonra, geri kalan etleri küçük küçük parçalara ayırdılar, bunları şişlere geçirdiler ve ateşin üzerinde kızarttılar.

Bu arada güzel Polykaste, Nestor’un en küçük kızı, Telemakhos’u yıkadı. Onu yıkayıp yağla ovduktan sonra, güzel bir harmaniyle gömlek getirdi, Telemakhos hamamdan gelirken bir tanrı gibi görünüyordu, gelip Nestor’un yanında yerini aldı. Dıştaki etler pişince, şişlerden çıkardılar ve yemeğe oturdular, değerli yardımcılar göz kulak oluyordu onlara, altın kupalara şarapları koyup duruyorlardı. Yeteri kadar yiyip içince hepsi, Nestor şöyle söyledi: “Oğullarım, Telemakhos’un atlarını arabaya koşun da hemen yola koyulsun.”