Книга Kızıl Odanın Rüyası III. Cilt - читать онлайн бесплатно, автор Сюэцинь Цао. Cтраница 3
bannerbanner
Вы не авторизовались
Войти
Зарегистрироваться
Kızıl Odanın Rüyası III. Cilt
Kızıl Odanın Rüyası III. Cilt
Добавить В библиотекуАвторизуйтесь, чтобы добавить
Оценить:

Рейтинг: 0

Добавить отзывДобавить цитату

Kızıl Odanın Rüyası III. Cilt

Cenaze kortejinin yola çıkacağı günden birkaç gün önce, hizmetçiler hanımlarının seyahat yatakları için perdeleri ve takımları paketlemişlerdi. Bunlar toparlanıp, birkaç erkek hizmetkârın da yardımıyla dört beş kişilik bir hizmetçi grubu tarafından bir arabayla arka sokaklardan, konaklamanın yapılacağı yere götürüldü ve kullanılmaya hazır hâle getirildi.

Jia hanımları ve maiyetleri, cenazenin yola çıkmasından bir gün önce konaktan ayrıldılar. Büyükanne Jia ve Jia Rong’un karısı birinci tahtırevana bindiler; Wang Hanım ikincisiyle onları takip etti; Kuzen Zhen bir grup erkek hizmetkâra liderlik ederek atla geliyordu. Hizmetçileri ve kadın hizmetkârları taşıyan birkaç tane büyük ve üstü kapalı at arabası onları izliyordu. Bu arabalarda aynı zamanda hanımların kıyafetlerinin bulunduğu büyük bohçalar da vardı. Ailenin diğer üyeleri, Xue teyze ve You Shi öncülüğünde bu küçük kafileyi ana kapının eşiğine kadar yolcu ettiler. Sonra Jia Lian küçük bir grupla at sırtında geldi. Ailesinin tahtırevanlarını Büyükanne Jia’nınki ile Wang Hanım’ınkinin arasına yerleştirdikten sonra, kadınlar eşliğinde taşınan eşyaları korumasız bırakmanın muhtemel sonuçlarını düşününce, arabaların arkasına doğru atını sürüp, en geriden takip etmeye başladı.

Rong Konağı’ndaysa Lai Da nöbetçi sayısını artırdı ve iki ana avlunun girişlerinin sürekli kapalı tutulmasını söyledi. Konağa girip çıkmak isteyenler batı köşesindeki küçük, yan kapıyı kullanmak zorundaydılar. Konağın iç kısmını dışından ayıran merasim kapısı gün batımında kapanıyordu. Wang Hanım’ın evinin arka tarafına giriş ve çıkışlar için normalde kuzenlerin kullandıkları kapı ile Xue teyzenin avlusuna açılan, doğu tarafındaki kapı açık kalıyordu. Bunlar, konağın zaten kilitli olan iç kısımlarının birbirine geçişini sağladıklarından, kapatmak gerekmiyordu. Yuan-yang ve Yuchuan, hanımlarının oturma odalarını kapatıp, diğer hizmetçilerle birlikte arkadaki müştemilata uyumaya gittiler. Her akşam gün batımında Lin Zhixiao’nın karısı on kadar kıdemli hizmetçiyi alıp gece boyu güvenliği sağlamak için Bahçe’ye giderdi. Dışarıda salon girişlerindeki nöbetçiler artırıldı. Kısacası, konağın güvenliğini sağlamak için gereken her şey yapıldı.

***

Güzel bir ilkbahar sabahı uykudan uyanan Baochai yatağının perdesini kaldırıp çıktı. Hafif bir serinlik hissetti ve oda kapısını açıp dışarı bakınca bunun nedenini anladı. Şafaktan önceki son saatte yağan sağanak toprağı tazelemiş, her yerdeki yosunları parlak bir yeşile bürümüştü. Tekrar içeri girdi, diğerlerini uyandırdı. Yıkanıp giyinirlerken Xiangyun yanaklarının kaşındığından şikâyet etti ve zaman zaman patlak veren egzamanın habercisi olduğundan korkarak Baochai’den yüzüne sürmek için altın kök tozu istedi.

“Son kalanı geçen gün Qin’e verdim.” dedi Baochai. “Çatık Kaş’ta çok var. Ondan biraz isteyecektim ama bu yıl yanaklarımda bir sorun olmayınca unuttum.”

Yinger’a gidip biraz istemesini söyledi. Kız tam çıkmak üzereyken, Ruiguan da Fangguan’ı görmek için onunla birlikte gitmek istedi. İki kız gülüp konuşarak Alpinia Park’tan çıktı.

Söğütlü Yol’da ilerlerken salkım söğütlerin altın ipliklerinin yeşile döndüğünü gördüler.

“Bu sepetçi söğüdünden bir şeyler örmeyi biliyor musun?” diye sordu Yinger, gülerek.

“Nasıl şeyler?” diye sordu Ruiguan.

“Küçük oyuncaklar ya da her türlü işe yarar şeyler. Bekle sen, birkaç dal koparıp küçük bir sepet yapayım. Yapraklarını da üstüne bırakayım ki içine rengârenk çiçekler koyduğumuzda güzel görünsün.”

O anda altın kök tozunu unuttu ve uzanıp yumuşak söğüt dallarından kopardı. Tutması için Ruiguan’a verdi, sonra tekrar yollarına devam ederlerken, bu dallardan küçük bir sepet örüyordu. Ara sıra durup yol kenarında büyüyen çiçeklerden bir iki tane koparıyordu. Sonunda kafes işi örülmüş, her yerinden dikkatle koruduğu yeşillikler fışkıran, saplı bir sepet çıktı ortaya. İçine çiçekler de doldurulunca çok güzel oldu. Ruiguan hayran kaldı.

“Ah Yinger, benim olsun mu?” dedi.

“Bunu Bayan Lin’e verelim.” dedi Yinger. “Geri dönerken biraz daha dal koparırız, hepinize aynısından yaparım.”

O arada iki kız Bambu Evi’ne gelmişti bile. Daiyu henüz sabah tuvaletini bitirmemişti. Sepeti görünce çok beğendi.

“Canlı bir sepet! Kim yaptı bunu?” diye bağırdı.

“Ben.” dedi Yinger. “Sizin için, küçük hanım.”

“Çok güzel bir şey bu!” dedi Daiyu eline alırken. “Demek herkes ellerinin ne kadar becerikli olduğunu boşuna söylemiyormuş.”

Biraz daha inceledikten sonra Zijuan’e, görebileceği bir yere asmasını söyledi.

Yinger önce nazikçe Xue teyzeyi sorup sonra altın kök tozu rica etti. Daiyu, Zijuan’den biraz paketleyip vermesini istedi.

“Bugün daha iyiyim.” dedi Daiyu paketi verirken. “Biraz yürüyüşe çıkmak istiyorum. Dönünce Baochai’e söyle, anneme saygılarını sunmak ve beni görmek için zahmet edip gelmesine gerek yok. Saçımı yapar yapmaz, annemle beraber ona uğrayacağız. Kahvaltımızı orada yapacağız. Küçük bir aile toplantısı olur!”

Yinger söyleyeceğine söz verip Ruiguan’ı almak için Zijuan’in odasına gitti ama Ruiguan, Ouguan ile hararetli bir sohbetin ortasında olduklarından gitmek istemedi. Yinger, Zijuan’e bir teklifte bulundu.

“Hanımın bizim eve gelecekmiş. Ouguan da bizimle gelip hanımını orada beklesin.” dedi.

“Çok iyi fikir!” dedi Zijuan. “Burada öyle çok yaramazlık yapıyor ki biraz uzaklaşmasına memnun oluruz!”

Sonra Daiyu’nün kaşığını ve yemek çubuklarını keten bir peçeteye sarıp Ouguan’a verdi.

“Al bunları da götür. Bari bir işe yara.” dedi.

Ouguan neşe içinde ikisiyle beraber yola koyuldu. Yine Söğütlü Yol’dan geçerlerken, Yinger söğüt dallarından kopardı, yakınlardaki bir kayanın üzerine oturup bir sepet daha örmeye başladı. Sonra Ruiguan’a altın kök tozunu götürüp geri gelmesini söyledi ama iki kız da Yinger’ın yaptığı işten öylesine büyülendi ki bir türlü oradan ayrılamadı. Yinger onları tehdit etti.

“Gitmezseniz yapmıyorum.”

“Haydi ama.” dedi Ouguan. “Ben de seninle geliyorum. Hemen gidip geliriz.”

Onlar fırlayıp gidince, Yinger örgüsüne devam etti. O sırada He ananın kızı Chunyan geldi, Yinger’ın ne yaptığını sordu. Onlar konuşurlarken kızlar geri döndüler.

“Geçen gün Xia teyzem seni yakaladığında ne kâğıdı yakıyordun?” diye sordu Chunyan, Ouguan’a. “Seni rapor edecekti ama Baoyu ona hata yaptığını söyleyince o da sesini çıkaramamış. Çok öfkeliydi. Gelip her şeyi anneme anlattı. Bunca zaman dışarıda tiyatro ekibiyle yaşarken onu kendine düşman edecek ne yaptın ki?”

“Hiçbir şey yapmadım.” diyerek burun kıvırdı Ouguan. “Çok açgözlü olduğu için bütün bunlar. Eskiden olduğu gibi benden para sızdıramıyor da ondan. Her şey bir yana, son iki yıldır dışarıda bizimle çalışırlarken onun ve diğerlerinin bizden alıp evlerine götürdükleri o yiyecekleri bir düşün! Bir iş verecek olsak kıyameti koparıyorlar. Biliyorsun sen de!”

Chunyan güldü.

“O benim teyzem. Başkalarının yanında onu eleştiremem. Ama bir zamanlar Baoyu’nün dediği gibi, ‘Bir kız evlenmeden önce paha biçilmez bir inci gibidir ama bir kere evlendi mi inci ışıltısını kaybeder ve kusurla dolar; yaşlı bir kadın olunca da artık incilik hâli kalmaz, haşlanmış balık gözüne döner. Nasıl oluyor da aynı kişi hayatının farklı dönemlerinde bambaşka üç kişi olabiliyor?’ O zaman yine her zamanki gibi saçmaladığını düşünmüştüm ama söylediklerinde haklılık payı varmış. Diğer aileleri bilmem ama annem ve teyzem için doğru bu. Yaşlandıkça, paradan başka bir şey düşünemez oldular. Aynı evde beraber yaşarken, para getireceğimiz bir işimizin olmadığından şikâyet edip dururlardı. Sonra bu Bahçe yapıldı, ben de burada çalışmak için seçilen şanslılardan biri oldum, hem de Kızıl Neşe Avlusu çifte şans oldu. Artık beni doyurmak zorunda kalmamalarının dışında, her ay maaşımdan artırdığım dört beş yüz sikkeyi de alıyorlardı. Bununla yetindiklerini sanıyorsan, yanılıyorsun! Sonra kendileri de iş buldular; Armut Ağacı Avlusu’ndaki oyuncu kızlara bakmaya başladılar. Xia teyzem Ouguan’a analık oldu, annem de Fangguan’a. Böylece iki yıldır durumları iyiydi. Ama şimdi siz Bahçe’ye taşınınca, onların ellerinden kurtuldunuz; yine de vazgeçmediler. Çok komik! Önce teyzem Ouguan’la kavga etti; sonra da annem saç yıkama yüzünden Fangguan’la. Fangguan kim bilir kaç kere saçını yıkamak istemişti. Sonra Fangguan’ın maaşı ödenince, annem daha fazla erteleyemedi ve ihtiyaç duyduğu şeyleri satın almak zorunda kaldı ama önce benim saçımı yıkamamı söyledi. Ben yapmak istemedim. Yani benim kendi param var, olmasa bile her zaman Xiren, Qingwen ya da Sheyue’den istediğim şeyi hiç sıkıntı çekmeden alabiliyorum. Bu yüzden de olmaz dedim. O zaman kardeşimi yakalayıp saçını yıkadı. Tabii ardından Fangguan’ı çağırınca kavga çıktı. Sonra da gidip Baoyu’nün çorbasını üflemek istedi. Ah, neredeyse ölecektim! İçeri girdiğini görünce ona kuralları söyledim ama bana inanmadı. Annem en iyisini bilir tabii! Hâliyle kendisini aptal durumuna düşürdü. Neyse ki Bahçe’de bir sürü insan çalışıyor da kimin kiminle ilgili olduğunu kimse hatırlayamaz. Aksi takdirde ailemdeki herkesin kavga etmekten başka bir şey yapmadığı izlenimi edinirlerdi, kendimi kötü hissederdim.”

“Şimdi senin sepet ördüğün bu yer benim halama ait. Buranın sorumluluğunu aldığından beri, kendi malıymış gibi davranıyor. Sabahtan akşama kadar köle gibi çalışıyor. Dahası, benim de gelip göz kulak olmamı istiyor. Bir şeyler bozulacak diye ödü kopuyor. Neredeyse kendi işimi doğru dürüst yapamayacağım. Şimdi annem de Bahçe’ye taşındı, ikisi şahin gibi gözcülük yapıyorlar. Hiç kimsenin bir ota bile dokunmasına izin yok. Sizi uyarıyorum, eğer buraya gelip de çiçekleri topladığını, körpe söğüt dallarını kopardığını görürlerse bundan hiç hoşlanmazlar!”

“Belki başkaları koparamaz ama benim durumum farklı.” dedi Yinger. “Bahçe bölündüğünde, her dairenin günlük olarak ürünlerden pay alması kararlaştırıldı. Yiyecek şeylerin yanı sıra saça takılacak ya da vazolara konulacak çiçekler de buna dâhil. Benim hanımım bunların her gün gönderilmesini istemeyen tek kişiydi. İhtiyacı olduğunda haber vereceğini söyledi ama henüz hiç istemedi. Yani şimdi benim bunları topladığımı görseler bile itiraz edemezler.”

Bu sözler ağzından henüz çıkmıştı ki Chunyan’in sözünü ettiği halası bastonuna dayanarak çıkageldi. Yinger ve Chunyan onu buyur ettiler. Yaşlı kadın, Ouguan ve Fangguan’ın elindeki kırık söğüt dallarını ve yeni toplanmış çiçekleri görünce çok sinirlendi ama bu işin sorumlusunun Yinger olduğunu anlayınca, şikâyet etmekten vazgeçip, yeğenine homurdanacak başka bir şey buldu.

“Ben sana buraya gelip her şeye göz kulak olmanı söylediğim zaman, evde kalıp oyun oynamayı tercih ediyorsun. Başkaları senden bir şey yapmanı istediğinde, benim için çalıştığını söylüyorsun. Beni sihirli değneğinmişim gibi kullanıyorsun; ne zaman bir iş yapılması gerekse ortadan kayboluyorsun!”

“Önce buraya gelmemi söylüyorsun, sonra başkaları beni çağırır diye korkuyor, burada görünce azarlıyorsun!” diye karşı çıktı Chunyan. “Aynı anda iki yerde birden olamam, hala!”

“Ona inanma, hala!” diye takıldı Yinger. “Bütün bu dalları o koparıp kendisine sepet yapmam için ısrar etti. Ondan kurtulmaya çalıştım ama rahat vermedi.”

“Saçmalama!” diye bağırdı Chunyan. “Şakanı ciddiye alacak sonra.”

Ne yazık ki öyle oldu! Chunyan’in halası o kadar aptal bir ihtiyardı, paraya olan sevdası öyle büyüktü ki gözü kimseyi görmezdi. Yinger’ın sözleri üzerine, kendi sahasında yapılan bu korkunç talana karşı bastırdığı kederi çıkış yolu buldu. Bastonunu kaldırdı, yaşının verdiği cüretkâr gaddarlıkla Chunyan’in sırtına birkaç kere vurdu.

“Küçük kaltak!” diye küfretti. “Bana cevap mı veriyorsun? Annen bile senden öyle nefret ediyor ki parçalamamak için zor tutuyor kendisini. Sakın bana sesini yükseltmeye kalkma!”

“Yinger şaka yapıyor.” dedi Chunyan. Sadece yediği dayaktan değil, herkesin önünde rezil olduğundan ağlamaya başladı. “Annem niye benden nefret etsin? Suyunu mu kaynattım, tavasını mı yaktım? Ne yaptım ki?”

Sözlerinin böyle bir sonuç doğurduğuna çok üzülen Yinger, hemen ikisinin arasında girdi ve halanın havaya kalkan elini tuttu.

“Şaka yaptım.” dedi yatıştırıcı bir sesle. “Onu döverek beni çok üzdün.”

“Bizim işlerimize karışmayın rica ederim!” diye tersledi kadın onu. “Siz buradasınız diye kendi yeğenimi terbiye etmem yasak mı?”

Bu ahmakça cevap karşısında Yinger öfkeden kıpkırmızı kesildi.

“Onu istediğin zaman terbiye edebilirsin ama neden ben şaka yaptığımda buna kalkışıyorsun?” dedi küçümseyerek. “Tamam, terbiye vermeye devam et o zaman.”

Kadının kolunu bırakıp tekrar kayanın üzerine oturdu, sepeti eline aldı.

Derken kızını arayan Chunyan’in annesi de sahnede belirdi.

“Sen ne arıyorsun burada?” diye sordu, kızını görünce. “Sana gidip su getirmeni söylemiştim.”

“Gel de ne yaptığını gör!” diye bağırdı yaşlı kadın. “Artık benim de üzerinde senden fazla bir hükmüm yok! Çok terbiyesizlik yapıyor!”

“Bu sefer ne yaptı?” dedi kadın, yanlarına gelerek. “Artık annesine hiçbir faydası olmadığını biliyordum da sana karşı biraz saygısı kalmıştır belki diye düşünüyordum.”

Yinger yeni gelenin Chunyan’in annesi olduğunu anlayınca açıklama yapmak istedi ama hala ona fırsat bırakmadı.

“Şuna bak!” dedi kayanın üzerindeki söğüt dallarını göstererek. “Kocaman kız oldu, akıllandı sanıyorsun ama yok! Bir de beni mahvetsinler diye başkalarını da getirmiş!”

Fangguan ile başarısız dalaşmasından dolayı hâlâ öfkeli olan He ana, kendisine destek olmadığı için kızına da kızgındı.

“Küçük sürtük!” diye bağırdı, üstüne doğru gelip, başına vurarak. “Bu genç kadınlarla çalışmaya başlayalı ne kadar oldu ki hemen onlar gibi havalara girdin! Ama elimden kurtulabileceğini sanma sakın! Evlatlık başka bir şey, sen benim kanımdan, canımdansın. İstediğim zaman bakımını üstlenebilirim. Boyalı, küçük kaltaklar senin girebildiğin yerlere benim giremeyeceğimi söylediler! Sen de gir içeri; belki bir müşteri bulacak kadar uzun süre kalırsın!” Sonra henüz tamamlanmamış olan bir sepeti alıp Chunyan’in yüzüne doğru salladı. “Bu rezil şey de ne böyle? Ne demek oluyor?”

“Ben yaptım.” dedi Yinger. “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla! Asıl kızdığın kişi benim, neden doğrudan öyle söyleyip kızı rahat bırakmıyorsun?”

He ana; Yinger, Xiren ve Qingwen gibi kıdemli hizmetçileri fena hâlde kıskanıyordu çünkü onların statülerinin ve yetkilerinin kendisininkinden çok daha üstün olduğunu biliyordu. Onlardan korkuyor ve saygı gösteriyordu ama bunu yapmaktan büyük bir öfke duyduğundan acısını genç hizmetçilerden çıkarıyordu. Şimdi de kız kardeşinin düşmanı Ouguan orada olduğu için öfkesi daha da şiddetlendi. Chunyan ağlayarak Kızıl Neşe Avlusu’na doğru gidiyordu. Annesi, orada neden ağladığını sorduklarında anlatırsa, Qingwen’in aşağılamalarına maruz kalmaktan korktu. Bu yüzden arkasından koşup durdurmaya çalıştı

“Geri dön!” diye bağırdı. “Ancak ben söyleyince gidebilirsin.”

Ama Chunyan durmadı, çok sinirlenen annesi ileri atılıp onu yakalamak istedi. Chunyan dönüp, peşinden geldiğini görünce daha hızlı koşmaya başladı. Onu takip eden annesi yosunlara basıp düştü. Bu manzara Yinger ve diğer ikisini çok memnun etti.

Yinger olup bitenden o kadar tiksinmişti ki her şeyi -sepeti, dalları, çiçekleri- suya fırlatıp, sinir içinde Buda’yı yardımına çağıran yaşlı halayı ardında bırakarak eve gitti.

“Aşağılık yaratık!” diye bağırdı kadın arkasından. “Bütün çiçekleri ziyan ettiğin için üzerine yıldırım düşsün!”

Sonra dairelere dağıtmak için çiçek toplamaya başladı.

Chunyan’e gelince, Kızıl Neşe Avlusu’na kadar koştu. Orada, avlunun tam ortasında, o sırada Daiyu’yü görmeye giden Xiren’e bütün hızıyla çarptı; sonra kolundan tutup yalvarmaya başladı.

“Kurtarın beni, bayan! Annem yine dövecek!”

He ananın sinir içinde geldiğini gören Xiren kendisine daha fazla hâkim olamadı.

“Üç gün içinde ikinci kez oluyor bu. Önce evlatlığına, şimdi de öz kızına. Kaç tane kızın olduğunu mu göstermeye çalışıyorsun, yoksa buranın kurallarını gerçekten bilmiyor musun?”

Bahçe’ye daha yeni gelmiş olan He ana, Xiren hakkında, az konuşması ve muhtemelen zararsız bir insan olması haricinde belirgin bir izlenim edinmemişti.

“Sizin yerinizde olsam kendi işime bakardım, bayan.” dedi kabalıkla. “Bu meselelerden anlamazsınız. Zaten siz çok yumuşak davrandığınız için böyle yoldan çıktı.”

Elini vurmak üzere kaldırıp tekrar Chunyan’in peşine düştü. Xiren o kadar sinirlendi ki eve geri döndü. Yolda yaban elması ağacının altında kuruması için mendilleri asan Sheyue’yi gördü. Kız omuzunun üzerinden bütün o bağrışmaların ne olduğuna bakıyordu.

“Senin yerinde olsam hiç aldırmazdım, kardeşim.” dedi Xiren’e. “Bırak ne hâlleri varsa görsünler.”

Bu arada Chunyan’e göz işareti yaptı. Chunyan hemen anladı ve Baoyu’ye sığınmak için içeri girdi. Öteki hizmetçiler keyifli bir beklentiyle birbirlerine güldüler.

“Şimdi sıkıntı çıkacak.” dediler. “Bakalım neler olacak?”

“Neden biraz sakin olmuyorsun?” dedi Sheyue kadına. “İçerideki herkese kafa tutacak değilsin ya?”

Kadın kızının içeriye, Baoyu’nün yanına gittiğini ve küçük beyin onun elinden tuttuğunu gördü.

“Merak etme!” dedi Baoyu kıza. “Ben seni korurum.”

Chunyan ağlayarak Yinger ve söğüt dallarıyla ilgili tüm hikâyeyi anlattı. Baoyu çok şaşırdı ama olanlar için numaradan kızı suçladı.

“Burada kavga edilmesi olacak şey değil; halanı neden üzüyorsun?”

“Bu kadıncağızın az önce söyledikleri doğru.” dedi Sheyue öteki hizmetçilere. “Biraz dikkatsizlik yapmış olabiliriz. Olup biteni bilmeden karışmaya hakkımız yok. Lafını dinleyeceği, neyin ne olduğunu bilen biri lazım bize.”

Hemen orada duran genç bir hizmetçiyi gördü.

“Gidip Pinger’yı çağır. O gelemiyorsa Bayan Lin’i getir.” dedi.

Küçük kız dediğini yapmaya giderken, yaşlı hizmetkârlar He ananın etrafını sardılar.

“Kızı geri çağırmalarını söyle, kardeşim!” dediler. “Eğer Bayan Pinger gelirse, başın derde girer.”

“Kim gelirse gelsin, ben haklıyım.” dedi kadın. “Kızını terbiye etmeye çalışan bir anneye karışmaya hiç kimsenin hakkı yok.”

Ötekiler onun cehaletine güldüler.

“Bayan Pinger’yı hiç tanımıyorsun. O Bayan Lian’in bir numarasıdır. Eğer keyfi yerindeyse, azarlanarak kurtulursun ama değilse başın belada demektir!”

O sırada küçük hizmetçi bir mesajla geri geldi.

“Bayan Pinger meşguldü ama bana neden geldiğimi sordu, ben anlatınca, ‘Kapı dışarı atın onu. Yan kapıdaki Bayan Lin’e söyleyin sopayla kırk kere vursun.’ dedi.”

Şimdi ağlayıp yalvarma sırası anneye gelmişti.

“Bu işi çok zor buldum.” dedi kadın. “Bir daha böylesini bulamam. Üstelik dulum. Evde kimsem yok. Sizin gözünüzle bakıldığında bu bir avantaj olabilir çünkü bütün ilgimi size yönlendirebilirim. Ama benim için tek geçim kaynağı bu. Eğer beni kovarsanız, nasıl hayatta kalırım bilmiyorum.”

Xiren ona acıdı.

“Eğer burada kalmak istiyorsan, rahat durup sana söyleneni yapmak zorundasın. Sürekli insanlara vurarak etrafta dolaşamazsın. Senin gibi biriyle ne yapacağız biz? Her gün bağırış çağırış buranın adını lekeliyor.”

“Aldırmayın ona.” dedi Qingwen. “Defedin onu. Kimin durup onun gibi biriyle tartışmaya zamanı var?”

Chunyan’in annesi diğer hizmetçilere yalvardı.

“Hatamı kabul ediyorum ama bana ne yapacağımı söylerseniz öğrenmeye hazırım. Bir şans daha verin, hanımlar, pişman olmazsınız. Başka birisinin tavırlarını düzeltmeye yardım etmek erdemli bir iştir, unutmayın.” Sonra da Chunyan’e seslendi. “Seni dövdüğüm için başım derde girdi. Hâlbuki pek dayak bile sayılmazdı. Destek ol bana, çocuğum.”

Baoyu de kadına acıdı ve kalabileceğini söyledi.

“Ama artık sorun istemiyorum! Sakın bir dert çıkarma, yoksa derhâl kapı dışarı edilip sopa yersin!” dedi.

Kadın Baoyu’ye, sonra sırayla herkese teşekkür etti. Pinger neler olduğunu görmek için geldiğinde He Ana gitmişti bile.

“Boş ver!” dedi Xiren. “Bitti.”

“Ne derler bilirsin, ‘Merhamet göstermek mümkünse gösterilmelidir.’ ” dedi Pinger. “Eğer çareyi onu bağışlamakta bulduysan bu bizi dertten kurtarır. Ama hiç anlamıyorum. Hanımefendiler gideli daha birkaç gün olmasına rağmen her yerde kıyametler koptu. Bir yerdeki sorunu halletmeye kalmadan başka bir yerde bir diğeri patlak veriyor. Hangi tarafa döneceğimi şaşırdım.”

“Sadece bizde olduğunu sanıyordum.” dedi Xiren. “Başkaları da olduğunu fark etmemişim.”

“Ah, bu da bir şey mi!” dedi Pinger. “Son üç dört gündür yedi sekiz tane sorun patlak verdi. Diğerleriyle kıyaslandığında bu hafif kalır. Bundan çok daha vahim ve saçma sapan bir derdimiz var.”

Xiren ne olduğunu merak etti. Ama Pinger ona anlattı mı, anlatmadı mı, cevabı gelecek bölümde.

60. BÖLÜM

Jia Huan’a gül kökü yerine yasemin tozu verilir.

Aşçı Liu’ya da gül özüne karşılık kurt mantarı tozu hediye edilir.

Hatırlarsınız, Xiren canını bu kadar sıkan şeyin ne olduğunu sormuştu Pinger’ya.

“Kimsenin aklına bile gelmeyecek bir şey.” dedi Pinger, gizemli bir şekilde gülerek. “Anlatınca çok güleceksin. Ama birkaç gün sonra söyleyeceğim çünkü henüz derinlemesine inceleyecek zamanım olmadı.”

Sahiden de öyle olduğunu kanıtlarmış gibi, o anda Li Wan’in hizmetçilerinden biri geldi.

“Bayan Pinger? Ah, demek buradasınız! Bayan Zhu sizi bekliyor. Neden gelmiyorsunuz?”

“Geliyorum, geliyorum.” dedi Pinger, ötekilerin yanından ayrılıp gülerek uzaklaşırken.

Xiren ve diğerleri de güldüler.

“Hanımı hastalanalı beri çok popüler oldu. Herkes acil onu istiyor!” dediler.

Pinger’nın Li Wan ile işleri bizi ilgilendirmiyor. Biz Kızıl Neşe Avlusu’nda Baoyu ve diğerleriyle kalıyoruz.

“Chunyan!” dedi Baoyu. “Neden anneni de alıp Bayan Bao’nın evine gitmiyorsun? Yinger’ın gönlünü alın da kırılmasın.”

“Tamam.” dedi Chunyan ve annesini bulmaya gitti. Sonra ikisi avludan geçerlerken Baoyu pencereden onlara seslendi.

“Sakın Bayan Bao’nın yanında bir şey söylemeyin! Yoksa Yinger azar işitebilir.”

Anne kız onaylayıp, aralarında konuşarak yollarına devam ettiler. Sesleri duyulmayacak kadar uzaklaştıklarında Chunyan annesine çıkıştı.

“Sana defalarca söyledim, anne ama bana inanmadın. Başını gereksiz yere derde soktun.”

“Haydi oradan, sürtük!” dedi annesi, gülerek. “Atasözü ne diyor: ‘Sıkıntı çekmeden öğrenilmez!’ Ben dersimi aldım. Sen de üstüme varma!”

“Keşke yerini bilip kendi işine baksaydın, anne!” dedi Chunyan nazikçe. “Uzun vadede burada çalışmanın bir sürü faydası var. Sadece bir tanesini söyleyeyim. Baoyu, zamanı geldiğinde, büyük hanımefendiden hizmetçilere -sadece kendi dairesindekilere değil, hepimize- özgürlüklerinin verilmesini isteyecekmiş. O zaman bizi kiminle istersen evlendirebilirsin. Nasıl, güzel değil mi?”

“Sahi mi?” Annesinin sevinci şüpheyle karıştı.

“Neden yalan söylesin?”

Bu haberin yol açtığı dinî nidalar, neredeyse Alpinia Parkı’na varana kadar devam etti. Orada Baochai, Daiyu, Xue teyze ve diğerleri yemek yiyorlardı. Chunyan ve annesi, Yinger çay yapmaya gidene kadar beklediler. O çıkınca Chunyan’in annesi de peşinden gidip özür diledi.

“Biraz fevri davrandım, bayan. Hiç söylememem gereken şeyler çıktı ağzımdan. Lütfen bunu bana karşı kullanmayın, bayan. Sizden özür dilemeye geldim.”

Yinger gülerek onları buyur edip çay verecekti ama anne kız yapılacak işleri olduğunu söyleyip izin istediler. Kızıl Neşe Avlusu’na dönerlerken, Ruiguan arkalarından koştu.

“Bir dakika durun!”

Elinde, Fangguan’a vermelerini istediği küçük bir paket vardı. Yüzü için gül kökü tozu olduğunu söyledi.

“Ne kadar dar kafalısın, gerçekten!” diyerek kıkırdadı Chunyan. “Herhâlde ihtiyacı olduğunda seve seve verecekleri kadar çok vardır onlarda. Sen niye zahmete girdin?”

“Onların ne yapacakları beni ilgilendirmez.” dedi Ruiguan. “Bu benim ve ona hediye etmek istiyorum. Lütfen götürün.”

Chunyan almak zorunda kaldı. Kızıl Neşe Avlusu’na döndüklerinde, Jia Huan ve Jia Cong, Baoyu’yü görmeye gelmişlerdi.

“Anne, şimdi ben içeri yalnız gireceğim. Senin gelmene gerek yok.” dedi Chunyan.

Annesi hiç söylenmeden kabul etti. Daha önce olanlar tamamen unutulmuştu ve kadın, kızı içeri girince sakin bir şekilde dışarıda bekledi.

Baoyu Chunyan’i görünce görevin başarıyla tamamlandığını bildireceğini tahmin ederek başını sallayıp anladığını gösterdi. Bunun üzerine artık Chunyan’in bir şey demesine gerek kalmadı ve eşikte bir süre sessizce durduktan sonra, Fangguan’a gözüyle gelmesini işaret ederek dışarı çıktı. Fangguan peşinden gelince ona paketi verip, Ruiguan’ın söylediklerini aktardı.

Misafirlerine söyleyecek bir şeyi olmayan Baoyu, olanları yan gözle takip ediyordu. Fangguan içeri girince, elindekinin ne olduğunu sordu. Kız paketi ona verirken, bahar döküntüsü için gül kökü tozu olduğunu anlattı. Baoyu bakmak için paketi açarken Ruiguan’ın çok ince düşünceli olduğunu söyledi.