MÖ 73 yılında Spartaküs ve yetmiş köle gladyatör okulundan kaçtılar. Okulun mutfağından çaldıkları satırları silah olarak kullanmışlardı. Vezüv Dağı’nda saklanıp silahlanmaya devam ettiler. Eskinin köle gladyatörleri, bir süre sonra sayıları yüz bini geçecek olan bir asiler ordusu haline gelmişti.
Başlarda, Roma otoriteleri isyanı ciddiye almadılar. İsyanı bastırmak için deneyimsiz bir subay gönderdiler. Böylece Spartaküs ve adamları onu kolaylıkla alt ederek, kendilerine başka kölelerin de katılmasını sağlayacak bir zafer elde etmiş oldular.
Spartaküs, isyanın lideri seçilmiş olsa da gerçekte hareket organize değildi. Kendi içinde bölünmüş durumdaydı. Çok iyi bir askeri stratejist olan Spartaküs, Gaul’e doğru ilerleyip başka bir isyancı grupla birleşmeyi umuyordu. Ne var ki isyanın diğer liderleri onu dinlemediler.
MÖ 71 yılında, utanç verici yenilgilerin ardından Romalılar General Marcus Licinius Crassus’u (MÖ 115-53) isyancılarla savaşmak için gönderdiler. Crassus, Spartaküs ve taraftarlarını Güney İtalya’ya kadar kovaladı. Silarus’taki muharebede onları ağır bir yenilgiye uğrattı. Filmin aksine Spartaküs bu savaşta ölmüştür. Spartaküs’ün binlerce taraftarı da çarmıha gerilerek öldürüldü. Bu cezanın amacı diğer kölelerin gözünü korkutarak ileride yaşanacak başka bir isyanın önüne geçmekti.
Ek Bilgiler1- Romalıların Spartaküs’ün karşısında aldıkları yenilgiler o kadar utanç vericiydi ki yenilgiye uğrayan lejyonların büyük bölümü imha edildi. Bu ceza çok nadir olarak savaş meydanında korkaklık gösterenlere uygulanırdı. Cezanın uygulanmasına karar verildiğinde kumandanlar rastgele her on askerden birini seçer ve seçtiklerini öldürürlerdi.
2- Stanley Kubrick’in (1928-1999) 1960 yapımı filminde Spartaküs’ü Kirk Douglas oynarken, Laurance Olivier (1907-1989) onun Romalı rakibi olan Crassus’u canlandırdı. Film dört Oscar ödülü kazanmış ve ayrıca iki dalda da ödüle aday gösterilmişti.
3- Spartaküs ayaklanması Roma tarihinde 3. Köle Savaşı olarak bilinir. Önceki iki köle ayaklanması da -1. Köle Savaşı MÖ 135-132 ve 2. Köle Savaşı MÖ 104-103, her iki isyan da Sicilya’da yaşanmıştır- Roma’nın zaferiyle sonuçlanmıştır.
Konfüçyus
Antik Çin filozofu Konfüçyus (MÖ 551-479) tarihin en etkili kitaplarından biri olan Seçmeler’in yazarıdır. Adını taşıyan bir ahlak sistemi kurmuştur. Asya kültürü ve toplum hayatı üzerindeki büyük etkisine rağmen hayatı hakkında pek az şey bilinmektedir.
Efsaneye göre Konfüçyus, günümüz Doğu Çin’inde yoksul ama saygın bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Doğduğu yerde o dönem Lu Krallığı hüküm sürüyordu. Bir süre muhasebeci, çoban ve öğretmen olarak çalıştıktan sonra yerel egemenin yanında memur oldu. Başarılı bir danışman olmasına rağmen otuz yıl sonra politik nedenlerle bu işi bıraktı. Belki de patronunun hedonistik yaşam tarzı onu rahatsız etmişti.
Sarayda yaşadığı deneyimler ona iyi bir idarenin nasıl olması gerektiği hakkında fikir verdi. Çin tarihinin o döneminde bu mesele çok yaygın bir tartışma konusuydu. İlkbahar ve Sonbahar Dönemi (MÖ 722-481) olarak anılan bu zaman aralığında ülkede sözde imparator hakimiyeti olmasına rağmen, gerçekte yarı-bağımsız feodal kralların sözü geçiyordu.
Konfüçyus ahlak, görev duygusu, derin düşünme ve eğitim gibi konuların önemine vurgu yaptı. Konfüçyus’a göre bir idarenin meşruluğu onun başında bulunan kişiye, bir toplumun sağlığı ise onu oluşturan insanlara bağlıydı. İşini bıraktıktan sonra on yıl boyunca ahlaki ve felsefi düşüncelerini yaymak için Çin’i dolaştı.
Seçmeler ölümünün ardından taraftarları tarafından derlenmiştir. Bu kitapta yer alan bilgiler Konfüçyusçuluğun temellerini oluşturur. Kitapta hiçbir anlatım bulunmamakta, kitap yazarının ahlaki anlayışını göstermeyi amaçlayan kısa hikaye ve aforizmalardan oluşmaktadır. Bir yerde politika ile ilgili olarak şunlar söylenmektedir: “Efendi der ki Erdemle hükmeden kişi kutup yıldızına benzer. Yerini her zaman korur ve tüm diğer yıldızlar ona dönerler.”
Bu benzetme Konfüçyus düşüncesinde erdemli yöneticinin önemine vurgu yapar. Konfüçyus’a göre bir yönetici tüm toplum için ahlaki bir örnektir. Konfüçyus’un kutsiyet iddiası olmamasına ve Konfüçyusçuluğun bir din olmamasına rağmen 72 yaşında öldükten sonrada yazdıkları büyük bir yaygınlık kazanmış ve Çin toplumunun ahlaki temellerini teşkil etmiştir.
Ek Bilgiler1- Konfüçyus ellili yaşlarının sonunda bir suikast girişiminden sağ olarak kurtulmayı başarmıştır. Daha sonraları suikastçisinin kardeşini, öğrencisi olarak kabul etmiştir.
2- Seçmeler’e ek olarak Konfüçyus bir şiir kitabı da yazmıştır. Ayrıca Lu Krallığı vakayinamesi olan İlkbahar ve Sonbahar Kayıtları da onun elinden çıkmıştır.
3- 1966-1976 yılları arasında yaşanan Çin Kültür Devrimi sırasında, komünist lider Mao Zedung (1893-1976) Konfüçyus’u “berbat bir gerici” olarak tanımlamış ve Konfüçyusçuluğa Çin toplumunun gelişimini engelleyen gerici düşünceler yığını olarak saldırmıştır. Mao’nun kızıl muhafızları Konfüçyus’un doğduğu yerdeki bir tapınağa saldırı düzenlemişlerdir. Mao’nun ölümünden sonra Çin liderleri, Konfüçyusçuluğun itibarını iade etmişlerdir.
Hannibal
Hannibal (MÖ 247-183), 2. Kartaca Savaşı sırasında Roma lejyonları ile savaşmış Kartacalı bir generaldir. Sonunda başarısız da olsa, savaş fillerinin eşlik ettiği ordusunu karlı Alpler’den geçirerek İtalya’yı işgal etmeye çalışması ona günümüze kadar canlılığını koruyan büyük bir ün kazandırmıştır.
Hannibal’ın yenilgiye uğramasına rağmen askeri taktiklerdeki ustalığı onu antik dünyanın en tanınmış ve en korkulan kumandanları arasına sokmuştur. 2 bin yıl sonra bile Fransa ve İtalya’daki dağlarda yolculuk sırasında kayalara kazınmış ismine rastlayanlar olmuştur.
Hannibal, 1. Kartaca Savaşı sırasında Roma tarafından yenilgiye uğratılan General Hamilcar Barca’nın oğludur. Babası oğlundan, henüz dokuz yaşındayken hayatını şehrin büyük düşmanlarına karşı savaşmaya adayacağına dair Tanrı Baal’e yemin etmesini istemiştir (Hannibal “Baal’ın Zerafeti” anlamına gelmektedir).
Hannibal MÖ 221 yılında Kartaca ordularının komutanlığına geldi. İki yıl sonra istila hareketine başladı. Yirmi 5 bin askerden oluşan Kartaca güçlerinin binlerce atı ve birkaç düzine fili bulunuyordu. Kesin rotası bilinmemekle birlikte en son Kuzey İtalya’daki Torino Şehri’ne kadar ulaştığı bilinmektedir. Askerlerinin yarısından fazlasının ve fillerinin büyük çoğunluğunun bu yolculuk sırasında öldüğü tahmin edilmektedir. Sonraki 17 yıl boyunca Hannibal, Roma’yla kendi arka bahçesinde savaştı. Düşmanlarının karşısında hiç savaş kaybetmemiş ama Romalılar Kartaca’ya saldırınca geri dönmek zorunda kalmıştır. MÖ 202 yılında Zama Savaşı’nda yenilgiye uğrayan Hannibal, Tyre şehrine sürgüne gitmiş ve Kartaca’ya asla geri dönmemiştir.
Ne var ki Hannibal’ın Roma’yla olan savaşı bitmemişti. Yunan Seleucid İmparatorluğu’na askeri danışman olmuş ve Roma müttefiklerini yenen Bithynian Donanması’nı kumanda etmiştir. Romalılar Hannibal’ı yakalama kararı vermişler ve Bithynian kralına onu teslim etmesi için baskı yapmışlardır. Hannibal ise Romalılar onu yakalamadan önce intihar etmiştir.
2. Kartaca Savaşı’nın Roma zaferi ile sonuçlanması tarihte önemli bir dönüm noktasıdır. En korkunç düşmanının yenilgisiyle Roma, Akdeniz dünyasındaki askeri üstünlüğünü kurmuştur. Bu konumunu yüzyıllar boyunca koruyacaktır.
Ek Bilgiler1- Hannibal’ın adı İngiliz yazar Jonathan Swift (1667-1745) tarafından 1726 yılında yazılan klasik eser Güliver’in Seyahatleri’nde de geçmektedir.
2- Mark Twain’in (1835-1910) çocukluğunu geçirdiği Missouri’deki Hannibal şehri, adını Kartacalı komutandan almaktadır. Kasaba ve onun sakinleri, Twain’in en bilinen romanlarından biri olan 1885 tarihli Hucklebery Finn’in Maceraları’na ilham kaynağı olmuştur.
3- Kartaca, 3. Kartaca Savaşı (MÖ 149-146) ile kesin bir biçimde Roma tarafından yenilgiye uğratılmıştır. Kinci Roma askerleri şehrin etrafındaki tarlalara tuz dökerek onun bir daha gelişmemesini garantiye almak istemişlerdir. Tarihçilerin bu hikayeyle ilgili şüpheleri olsa da Kartaca’nın bir daha asla Akdeniz’deki Roma egemenliğini tehdit edemediği bilinen bir gerçektir.
Mencius
İnsan doğası özünde iyi midir, yoksa kötü müdür?
Mencius (MÖ 371-289) insanların temelde iyi oldukları düşüncesini savunması ile tanınmaktadır. Yazıları büyük ölçüde filozof ve din adamı Konfüçyus’tan (MÖ 551-479) etkilenmiştir. Mencius’un yazıları Çin felsefesinin temel metinleri arasında yer almakta ve ölümünden 2 bin yıl sonra bile hâlâ etkili olmaya devam etmektedir.
Mencius, bugünkü sınırlarla Doğu Çin’de hüküm sürmüş olan Zhou Hanedanı döneminde doğmuştur. “Savaşan devletler dönemi” olarak anılan bir karmaşa ve siyasi ayrışma çağında yaşamıştır. Babası, Mensius üç yaşındayken ölmüştür. Bunun üzerine eğitimi ile annesi ilgilenmiş ve efsaneye göre oğlu için doğru öğretmeni bulana kadar çok sayıda farklı şehri dolaşmıştır.
Annesinin sonunda bulduğu öğretmen, Konfüçyus’un torunu Zisi’ydi. Öğrencisine Konfüçyusçu ahlak ve felsefe dersleri verdi. Konfüçyus gibi Mensius da devlet memuru olarak çalıştı. Çin’de seyahat ederek düşüncelerini yaydı.
Mencius insanların dört erdeme yatkın olarak doğduğuna inanıyordu: empati, başkalarına saygı duyma, doğru ile yanlışı ayırma ve kabahat işlediğinde utanma. Tüm diğer erdemlerin “dört başlangıç” adını verdiği bu dört unsurdan kaynaklandığına inanıyordu. Hasımları olan Mozi (MÖ 470-391) ve Yang Zhu (MÖ 440-360) insanların doğuştan herhangi bir erdeme sahip olmadıklarını, aksine ahlakın eğitim ve deneyim yoluyla öğrenildiğini savundular.
Mencius politika hakkında da yazılar yazdı. Aynı zamanda Konfüçyus’un düşüncelerinin inceliklerine yoğunlaştı. Konfüçyus gibi o da bir yöneticinin erdemli olmasının önemine işaret ediyordu. Mencius buna ek olarak kötü yönetimiyle “göksel yetki”yi (mandate of heaven) kaybeden bir yöneticinin devrilmesinin doğru olacağını söylemişti.
Ek Bilgiler1- Doğduğu Shandong’ta ona adanmış olan antik dönemden kalma eski bir tapınak, Çin Kültür Devrimi sırasında hasar görmüş, ancak 1980 yılında tamir edilerek yeniden ziyarete açılmıştır.
2- Filozofun yazılarını içeren bir derleme olan Mengzi, Konfüçyusçu düşüncenin dört temel kitabından biri olarak kabul edilmektedir.
3- Mencius’un bazı yazıları Yunan filozofu Plato’yu (MÖ 429-347) andırsa ve her iki düşünür aynı dönemde yaşamış olsa da, ikisinin birbirinden haberdar olduğunu gösteren herhangi bir kanıt yoktur.
Vitruvius
Bir yazar, mühendis ve asker olan Vitruvius, MÖ 80-15 yılları arasında yaşamıştır. On ciltten oluşan mimari kitabı, Roma’nın ünlü yollarının, tapınaklarının ve su kemerlerinin yapılmasında kaynak olarak kullanılmıştır. Yapı ve fizikle ilgili temel bilgilerin ve inşaatla ilgili can alıcı ipuçlarının yer aldığı De Architectura, yayınlanmasından yüzyıllar sonra bile bir rehber kitap olarak hizmet vermeye devam etmektedir.
De Architectura aynı zamanda yazarıyla ilgili de temel bir bilgi kaynağıdır. Vitruvius, Julius Sezar’ın (MÖ 100-44) ve İmparator Augustus’un (MÖ 63-MS 14) yanında askeri mühendis olarak çalışıyordu. Roma dünyasını gezdi ve savunma istihkamı konusunda bir uzman haline geldi. Kuşatma makinaları, mancınık ve diğer antik silahlarla ilgili derin bir bilgisi vardı.
Vitruvius, Sezar’ın ölümünün ardından Augustus ve Augustus’un kızkardeşi Octavia Minor (MÖ 69-11) tarafından finanse edildi. Bir dönem sivil mimar olarak çalıştı ve İtalya’daki Fano’da bir bazilika inşa etti. Daha sonra ise ünlü kitabını yazdı.
De Architectura’da Roma ve Yunan mimarisinin bütün bilgilerini özetlemeye çalıştı. Önceki yazarlardan bolca esinlenmişti. Ayrıca kendi öğüt ve gözlemlerini de paylaştı. Kitapta şehir duvarlarının nasıl yapılacağı, kuyuların nerede açılacağı ve hatta bütçe aşımının nasıl önleneceği gibi pratik meselelere de yer verilmişti. Vitruvius üç mimari düzen tanımlıyordu: İonik, Dorik ve Korinthian. Bunlar Roma ve Yunan mimarisini oluşturan temel sistemler olarak kabul gördü.
Bunlar dışında Vitruvius’un hayatı hakkında pek az şey bilinmektedir. Roma mühendisliğinin kurucusu olarak yaptığı etkiler ise çok belirgindir. Roma İmpartorluğu’nun genişlemesi sürecinde onun kitabını kullanan mühendisler orduya eşlik etmiştir. Haleflerinin yaptığı yol ve su kemerleri, Roma İmparatorluğu’nun en uzun ömürlü kalıntıları arasında yer almaktadır. Orta Çağ boyunca, Roma yapımı yollar Avrupa’nın en önemli ana yollarını teşkil etmiştir. Bugün dahi kimi İspanyol ve Fransız şehirleri sularını Roma su kemerlerinden almaktadır.
Ek Bilgiler1- Vitruvius kurşunun insana zararlı olduğunu söyleyerek, suyun taşınmasında kurşun boruların kullanımına karşı çıkmıştır. Bu olay ABD’de kurşun boruların yasaklanmasından 2 bin yıl önce gerçekleşmiştir.
2- De Architectura’nın üçüncü cildinde Vitruvius, insan bedeninin boyutlarından bahseder. Leonarda da Vinci’de (1452-1519) “Vitruvian Adam” olarak bilinen gravüründe ideal insan formunu oluştururken bu kitaptaki ölçüleri temel almıştır.
3- De Architectura, bir İtalyan araştırmacı olan Poggio Bracciolini (1830-1459) tarafından 1414 yılında yeniden keşfedilmiştir. Bu keşif Antik Roma inşaat tekniklerinin Rönesans döneminde yeniden canlanmasını sağlamıştır.
Herostratus
Efes’in gururu olan devasa Artemis Tapınağı Akdeniz’e bakardı. İnşa edilmesi 120 yıl sürmüştü. Antik dünyanın yedi harikası arasında sayılıyordu. Ta ki MÖ 356 yılında genç bir Yunanlı olan Herosratus onu yakana kadar…
Yaşanan felaket Efes’te büyük şok yaşanmasına neden oldu. Yakalandıktan sonra Herostratus tapınağı adının sonsuza kadar anılmasını sağlamak için yaktığını söyleyince bu daha büyük bir şaşkınlık yarattı. Sadece ün sahibi olmak için suç işleyenler anlamına gelen “herostratik suçlular” deyimi buradan gelmektedir.
Herostratus hedefini çok dikkatli seçmişti. Tapınak, doğum ve av tanrıçası olan Artemis’e adanmıştı. Atina’daki Parthenon’dan daha büyüktü. Yapımı, efsanevi derecede zengin olan Kral Croesus tarafından finanse edilmişti. “Tanrıların tek gerçek evi Efes’teki Artemis Tapınağı’dır,” diye yazar tapınağın bir hayranı olan Bizanslı Philo. “Bu söylediğimi sınamak isteyenler onu kendi gözleriyle gördüklerinde anlayacaklardır ki tanrılar gökteki ölümsüz meskenlerini bırakıp kendilerine dünyada bir yer edinmiştir.”
Herostratus’un yangından önceki hayatı hakkında pek az şey bilinmektedir. Tutuklandıktan sonra vücudu gerilerek işkence yapılmıştır. Bu genelde vatandaş olmayanlara uygulanan bir cezaydı. Bu nedenle Herostratus’un Efes’in yerlisi olmama ya da bir köle olma ihtimali oldukça yüksektir.
İdam edildikten sonra yetkililer ona bir ceza daha verdiler. İstediği üne kavuşmasını engellemek için isminin anılmasına yasak getirildi. Yasağa yüzyıllar boyunca uyulmuş olsa da en sonunda bir antik çağ yazarı yasağı delerek Herostratus’un adının hatırlanmasını ve arzu ettiği ölümsüz üne kavuşmasını sağladı.
Ek Bilgiler1- Yunanca adı Ephesus olan Efes günümüz Türkiye’sindedir. Şehirdeki Artemis Tapınağı’ndan arta kalanları da içeren antik Yunan kalıntıları 19. yy’da başlayan kazılarda ortaya çıkarılmıştır.
2- Tapınağa saldırı Alman şair Georg Heym’in (1887-1912) “The Lunacy of Herostratus” (Herostratus’un Deliliği) şiirine ve Jean Paul Sartre’ın (1905-1980) L’Erostrate adlı kısa öyküsüne konu olmuştur.
3- Stratos Yunanca’da ordu anlamına gelmektedir. Herostratos ise ordu kahramanı anlamına gelir.
Cicero
Çağının en ünlü hatibi olarak tanınan Cicero (MÖ 106-43) Romalı bir devlet adamı, avukat ve filozoftur. Konuşmalarının gücü ve etkisi ile meşhur olmuştur. Roma tarihinin çalkantılı bir döneminde çeşitli görevlere seçilmiştir. Şehrin kaybolmaya başlayan cumhuriyetçi geleneğini savunurken hayatını kaybetmiştir.
Marcus Tullius Cicero, Roma’nın güneyindeki bir kasaba olan Arpinum’da dünyaya geldi. Babası aristokrat sınıfına mensuptu. Latince ve Yunanca eğitim almış, Roma’da felsefe ve hukuk tahsili görmüştü. MÖ 79 yılında Atina’ya gitti. Burada retorik dersleri aldı. Aynı yıl evlendi.
Yunanistan’dan döndükten sonra Cicero politikaya atıldı. İlk olarak Sicilya’ya sulh hakimi olarak atandı. Adanın Romalı valisini yozlaşmış tavırları nedeniyle yargıladı. Bu yargılama sırasında ortaya koyduğu dürüstlüğü ve hitabet sanatındaki başarısı ona büyük bir ün kazandırdı. Cicero daha sonra Roma hukuku ile ilgili uzmanlığını arttıran çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak MÖ 63 yılında konsül seçildi.
Roma Cumhuriyeti’nde her yıl iki konsül seçilirdi. Bunlar ortaklaşa olarak Roma’nın devlet işlerinin yürütülmesinden sorumlu olurdu. Cicero kendi görev süresi içerisinde Cumhuriyet hükümetini devirmeyi amaçlayan “Catiline Komplosu”nu açığa çıkardı. Ardından yaptığı dört etkili konuşma ile komplocuların yargılanmadan hemen idam edilmesini talep etti. Cicero kendisini Cumhuriyet’in kurtarıcısı gibi göstererek tereddütte kalan senatoyu idamlar konusunda ikna etti: “Benim konsül olarak atanmam Cumhuriyet’in korunmasına bir fayda sağlamışsa ben bundan neden mutlu olmayacak mışım?”
Julius Sezar (MÖ 100-44) ve Pompey (MÖ 106-48) arasındaki Roma İç Savaşı’nda Pompey’in tarafını tuttu. Buna rağmen Sezar savaşı kazandıktan sonra onu affetti. Cicero, Sezar’ın sahip olduğu diktatöryel güçlerden rahatsızdı. Yine de ona karşı düzenlenen komplonun (MÖ 44) bir parçası olmadı. Cicero, Sezar’ın ölümünden sonra varisi Mark Antony’nin (MÖ 83-30) Senato’da gücü eline geçirmesini engellemek için büyük bir çaba harcadı.
Öfkeden deliye dönen Antony, Cicero’yu politik hasımlarının arasına ekledi. Büyük hatip, Antony’nin adamları tarafından kıstırıldı ve başı kesilerek öldürüldü (7 Aralık, MÖ 43). Bu olay olduğunda Cicero 63 yaşındaydı. Cicero’nun koparılan dili söylendiğine göre senatonun ortasında sergilenmiştir. Bu hem Antony’i eleştireceklere karşı bir gözdağı hem de Cicero’nun hitabet gücüne yapılan bir göndermeydi.
Ek Bilgiler1- Cicero Sezar’a karşı yapılan komplonun bir parçası olmamakla birlikte, suikastte (15 Mart, MÖ 44) yer alanların affını talep etmiştir.
2- Diğer Romalı politikacılardan farklı olarak Cicero, orduda çok kısa bir süre bulunmuş ve askeri kariyerini politik amaçları için kullanmamıştır. MÖ 91-88 yıllarında Roma ve diğer İtalyan şehirleri arasında yaşanan savaşta çarpışmış ve bu dönemde tanık oldukları Cicero’nun savaş ve şiddetten nefret etmesini sağlamıştır.
3- Cicero adı Latince bir kelime olan “chickpea”den gelmektedir. Plutarch’a göre (46-120) Cicero’nun atalarından biri burnu nohuta benzediği için bu adı almıştır.
Vercingetorix
Gaul kendi içinde üç parçaya ayrılmıştı. Vercingetorix (MÖ 82-46) adındaki bir kabile şefi ülkenin dağınık kabilelerini Romalılar’a karşı direnmek için birleştirdi. Ne var ki bütün çabalarına karşılık ülkesi yenilgiye uğramış ve bugün Fransa’nın bulunduğu bölge, büyüyen Roma İmparatorluğu’na dahil olmuştur.
Yüz binlerce Galli savaşçının dahil olduğu söylenen Vercingetorix’in asi ordusu, yabancı işgaline karşı kahramanca direnişin parlak bir örneği olarak Fransa folk kültürünün bir parçası olmuştur. 19. yy ve 20. yy’ın başlarında Fransız milliyetçileri antik savaşçıyı Gallik ruhunun kurucuları arasında saymışlardır.
Roma’nın Gaul istilası MÖ 58 yılında başlamıştır. Parlak bir Romalı general olan Julius Sezar (MÖ 100-44) bölgeyi işgal etmiştir. Anılarından oluşan Gallik Savaşı adlı kitapta da belirttildiği gibi savaşın büyük bölümü ilk iki yılda tamamlanmış, aralıklı çatışmalar ise sonraki on yıl boyunca devam etmiştir.
Vercingetorix, Arvernian Celtillus’un oğluydu. Babası ülkenin tamamını ele geçirmeye çalıştığı iddiası ile rakipleri tarafından öldürülmüştü. MÖ 53 yılında Sezar İtalya’nın oldukça uzak bir bölgesindeyken, Vercingetorix bunu Roma karşıtı bir koalisyon kurmak için fırsat bildi. Bunun üzerine Sezar kış olmasına rağmen Gaul’e geri dönmek zorunda kalmış, ordularını kar kütlelerinin içinden isyancıların peşine yollamıştı.
Gallilerin Gergovia Savaşı’ndaki büyük zaferinin ardından, Vercingetorix Alesia’da sıkıştırıldı (MÖ 52). Burası Fransa’nın doğusundaki bir kaleydi. Sezar mancınık ve gizli tuzaklarla bölgeyi kuşattı. Bölgenin sakinlerinden binlercesi kuşatma sırasında açlıktan öldü. Vercingetorix vazgeçmek zorunda kaldı ve sonunda Sezar’a teslim oldu.
Söylendiğine göre teatral bir hava içinde gururla Sezar’ın yanına yaklaşıp kalkanını ayaklarının dibine fırlatmıştı. Zincirlenmiş olarak Roma’ya götürüldü. Sezar’ın zafer gösterisinde yürümek zorunda bırakıldı. Sonra da büyük ihtimalle cezaevinde idam edildi.
Ek Bilgiler1- Vercingetorix 2003 yılındaki TNT filmi Sezar’da Alman aktör Heino Ferch (1963-) tarafından canlandırılmıştır. 2001 yapımı bir Fransız filmi olan Vercingetorix’de ise Mortal Kombat’le (1995) ünlenen Christopher Lambert (1957-) başroldeydi.
2- Yenilgisinin ardından Vercingetorix Roma’daki Mamertine Zindanı’na atıldı. Aziz Peter’in de daha sonra aynı yerde tutulduğu düşünülmektedir. Zindan günümüzde Katolik Kilisesi’ne ait tarihi bir bölgedir. “Aziz Peter Zindanı” adıyla anılmaktadır.
3- Alesia Savaşı’nın tam yeri bilinmemekle birlikte Doğu Fransa’daki Dijon’a yakın olduğu tahmin edilmektedir.
Hillel
Bir gün bir adam Yahudi bilgesi Yaşlı Hillel’e yaklaştı. Ona bir teklifi vardı: Dinin bütün prensiplerini tek bir cümle ile ifade edebilirse Yahudiliği kabul edecekti.
Hillel ona şöyle dedi: “Sana kötü gelen şeyi başkasına yapma. Temel yasa budur. Gerisi bunun açıklamasından ibarettir. Git ve öğren.”
Batı dinlerinin en ünlü prensiplerinden olan bu altın kural, Hillel’in öğretisinin çekirdeğinde yer alan hümanist yaklaşımı çok güzel özetlemektedir. Önemli Yahudi şahsiyetlerinden olan Hillel, kendi zamanının en saygın din adamıydı. Döneminin pek çok dini kural ve geleneğini yazılı hale getirmiştir. Ahlakla ilgili yazılarıysa hangi dinden olursa olsun tüm insanlara ilham vermiştir.
Hillel, hayatının büyük bölümünü Kudüs’te geçirmiş olsa da Babil’de doğmuştur. MÖ 1. yy’da Babil’de büyük bir Yahudi nüfusu vardı. Kökenleri hakkında pek az şey bilinse de İncil’de geçen Kral Davud’un soyundan geldiği ileri sürülmektedir. Hillel’in henüz genç bir delikanlıyken odunculuk yaparak geçimini sağladığı tahmin edilmektedir.
Daha sonraları Yahudi kanunları hakkındaki bilgeliği ile büyük bir etki yarattığı Kudüs’e gitmiştir. Ayrıntılar bilinmese de, özel bir ritüelle ilgili rahatsız edici bir sorunu halletmesinin ardından şehrin dini otoritesi haline geldiği söylenmektedir.
Bu dönemde Kudüs ve çevre yerleşimler Roma İmparatorluğu’nun bünyesinde yer almaktaydı. Roma hükümranlığının kabul edilmesinin ardından gelen politik karmaşa, Yahudi toplumunda bölünmelere neden olmuştu. Hillel diğer Yahudi dini gruplarıyla, özellikle de Sadukilerle anlaşamayan Farisilerin safında yer aldı.
Sadukiler aristokratları temsil ederken Hillel’in yandaşı olduğu Farisiler daha ziyade halktan yanaydılar. Teolojik olaraksa Sadukiler’in eski Yahudi metinlerini kelime kelime benimsemeyi tercih eden, yoruma kapalı bir yaklaşımları vardı. Hillel ise metinlerin sadece bir başlangıç noktası olduğunu ve hahamlar tarafından yorumlanabileceklerini düşünmekteydi. (Eski Yahudilik’te bugün anlaşıldığı şekliyle, bir kurum olarak hahamlık bulunmamaktadır) Pratik meselelerde ise Hillel toplumun, sosyal adaletin ve bilginin önemini vurgulamaktaydı.
Ölümünün ardından, özellikle de MS 70’de İkinci Tapınak’ın yıkılmasıyla Farisi Yahudilik, Yahudi toplumundaki hakim güç olarak ortaya çıktı ve zamanla çağdaş Rabbinik Yahudiliğe evrildi. Günümüzde dünya Yahudiliği’nde bu yaklaşım hakim konumdadır.
Ek Bilgiler1- Kudüs’e vardığında Hillel çok yoksuldu. Tevrat’ı öğrenmek için gerekli parayı ödeyebilecek durumda değildi. Ondan para istenmedi ve sonraları ücret uygulaması tamamen ortadan kaldırıldı. Zira yoksulluğun nitelikli bir kişiyi Tevrat’ı öğrenmekten alıkoymaması gerektiği düşüncesi hakim olmuştu.