banner banner banner
Antikacı Dükkânı
Antikacı Dükkânı
Оценить:
 Рейтинг: 0

Antikacı Dükkânı


Yaşlı adam iki eliyle başını tutarak:

– Galiba öyle olmuş, dedi. Burada yanan bir ateş var, ara sıra da ad vermekten korktuğum bir şey duruyor burada.

Cüce hiçbir şey söylemedi; yalnız, yaşlı adamın tedirgin olmuş bir hâlde odanın içinde bir aşağı, bir yukarı gezinişini seyretti. Biraz sonra, adamcağız gelip yerine oturdu. Başı göğsüne düşmüştü; bir zaman yerinden kıpırdamadan durdu, sonra birdenbire başını kaldırarak konuştu:

– Sana ilk ve son defa soruyorum. Bana para getirdin mi?

Quilp:

– Hayır, dedi.

Yaşlı adam çaresiz bir hâlde ellerini birbirine kenetleyerek yukarıya doğru baktı.

– Öyleyse çocuk da, ben de mahvolduk.

Quilp ona ciddi ciddi bakıp, dikkatini çekebilmek için parmaklarını iki, üç kere masaya vurdu.

– Komşum, dedi. Bırak da seninle açık konuşayım. Bütün kâğıtların senin elinde bulunduğu, benim de bunların arkalarından başka bir şey göremediğim zamanlarda olduğundan daha dürüst bir oyun oynayayım. Şimdi senin benden gizli bir şeyin yok artık.

Yaşlı adam titreyerek başını kaldırıp baktı.

Quilp:

– Şaşırdın, dedi. Eh, kim bilir belki de bunu pek olağan karşılamak gerek. Bak sana söylüyorum: Artık benden gizli bir şeyin yok işte. Hayır, bir tek şeyin bile yok, çünkü artık bütün o paraların benden aldığın borçların, malzemenin yerlerini bulduğunu biliyorum. Yerin adını söyleyeyim mi?

Yaşlı adam:

– E, söyleyeceksen söyle, dedi.

Quilp:

– Kumar masaları, diye karşılık verdi. Senin gittiğin yerler oraları işte. Servet kazanmak için hazırladığın o değerli tasarı da buydu, değil mi? Benim paramı yatıracağım o gizli kaynak da buydu ama, senin sandığın kadar aptal olsaydım! Senin o bitmek tükenmek bilmeyen altın madenin, El Dorado’n da buydu ha?

Yaşlı adam parlayan gözlerle cüceye dönerek:

– Evet, diye bağırdı. Öyleydi, yine de öyle, ben ölünceye kadar da öyle kalacak!

Quilp ona nefretle baktı:

– Bir bayağı, süprüntü kumarbaz beni kör edecekti ha? dedi.

Yaşlı adam, hırsla:

– Kumarbaz değilim ben! dedi. Tanrı biliyor ya, asla kendi kazancım ya da oyun aşkı uğruna oyun oynamadım; her oyunda parayı ortaya koyarken içimden o öksüz yavrunun adını söyledim, Tanrı’ya bu tehlikeli işte yardımcı olması için yalvardım. Hiç de yardımcı olmadı. Kimi zengin etti? Birlikte oyun oynadıklarım kimlerdi? Yağmacılıkla, düzenbazlıkla, kavgacılıkla yaşayan kimselerdi; altınlarını kötülük yaparak harcayanlar, ortalığa kötülük yayanlardı. Ben onlardan kazanacaktım, benim kazandıklarım son kuruşuna kadar da körpe, günahsız bir çocuğa hediye edilecek, bu paralar onun hayatını tatlılaştırıp mutluluğa kavuşturacaktı. Neyi azaltacaklardı? Yıkma yollarını, kötülüğü, sefaleti azaltacaklardı. Böyle bir amaç uğruna kim umuda kapılmaz ki? Şunu söylesene bana: Kim benim gibi umuda kapılmazdı ki?

Quilp yaşlı adamın üzüntüsüyle, öfkesiyle bir an için alaycı havasından uzaklaşmıştı.

– Bu çılgınca işe ne zaman başladın? diye sordu.

Yaşlı adam elini alnına götürerek:

– Ne zaman mı başladım? dedi. Acaba ne zaman başlamıştım? Buna başlamak için ne kadar az para biriktirdiğimi, bu parayı biriktirebilmenin ne kadar uzun zaman aldığını, benim yaşımda birinin ömrünün ne kadar az kalmış olabileceğini, yavrucağın da şu amansız dünyada, sefaletin eşiğinde nasıl yapayalnız kalacağını düşündüğüm günden daha iyi bir zaman olabilir miydi? İşte bunu düşünmeye de o zaman başladım.

Quilp:

– Değerli torununu apar topar denize göndermen için bana geldikten sonra mı? diye sordu.

– Ondan kısa bir süre sonra. Bunu uzun bir süre düşünmüştüm, ayrıca rüyalarıma girmişti. Sonra da başladım işe. Oyundan hiç zevk almamıştım, zaten alacağımı da ummuyordum. Şimdiye kadar da bana tasalı günlerden, uykusuz gecelerden, sağlığımı, iç huzurumu kaybetmekten dolayı bitkinlik, üzüntü getirmekten başka ne işe yaradı ki!

– Önce oyuna yatırdığın parayı kaybettin, sonra bana geldin. Dediğine göre, servet yaptığını düşünürken kendini dilenci yapıyormuşsun, ha? Vay canına! Senin toparlayabildiğin ne kadar süprüntü varsa hepsinin güveni, malın satış faturası da bana aitti elbette! Cüce bunları söyledikten sonra ayağa kalktı, sanki hiçbir şeyin alınmamış olduğuna kanaat getirmek istiyormuş gibi çevresine bakındı. Peki ama, hiç kazanmadın mı?

Yaşlı adam:

– Hayır, hiç! diye inledi. Kaybettiklerimi hiç geri alamadım.

Cüce:

– Ben de, bir insan yeteri kadar uzun bir süre oynarsa eninde sonunda mutlaka kazanır sanıyordum, diye alaylı alaylı söylendi. Hiç değilse, oyundan yenik çıkmaz diye düşünüyordum.

Yaşlı adam, birdenbire yerinden fırlayıp o bitkin, çaresiz hâlinden kurtuldu, heyecanla:

– Nitekim öyledir de! diye bağırdı. Öyledir. Bunu ben işin başından beri seziyorum; öteden beri de biliyordum ama, duygularım asla şimdiki kadar kuvvetli olmadı. Üç gece rüyamda aynı miktarda büyük bir para kazandığımı gördüm, Quilp. Daha önce, sık sık denediğim hâlde, böyle bir rüya görememiştim. Şimdi elime bu fırsat geçmişken beni yüzüstü bırakma. Senden başka başvuracağım bir yer yok. Bana biraz yardım et de son bir defa talihimi deneyeyim.

Cüce omuzlarını silkip başını salladı.

Yaşlı adam, eli titreye titreye, cebinden birkaç kâğıt çıkardı, cücenin kolunu yakalayarak:

– Bak iyi kalpli Quilp’çik, dedi. Şunlara bak, yeter. Şu sayılara bak, bunlar uzun bir hesaplamanın, acı veren korkunç deneylerin sonucudur. Muhakkak kazanacağım. Ancak bir kerecik daha bir parça yardım istiyorum, birkaç lira, yani iki destecik lira yeter, Quilp’çiğim.

Cüce:

– Son verdiğim borç yetmiş liraydı, dedi. O da bir gecede gitti!

– Gittiğini biliyorum ama, o en büyük talihsizlikti, daha vakit gelmemişti, Quilp, düşün, düşün! Yaşlı adam öyle tir tir titriyordu ki elindeki kâğıtlar rüzgâra tutulmuş gibi uçuşmaya başlamışlardı. Ah, şu öksüz çocuk! Yalnız olsaydım, sevine sevine ölürdüm; belki öylesine eşitsizlik içinde hüküm süren kadere bile hak verirdim. Kuvvetli, mutlu insanların en üstün oldukları sırada karşılarına çıktığı hâlde çaresizlik içinde ondan medet uman fakirleri, zavallıları görmemezlikten gelen kaderi haklı görebilirdim. Ne var ki yaptıklarım hep o kız içindi. Yavrucağın hatırı için bana yardım et, yalvarıyorum sana! Kendim için değil, yavrucak için!

Quilp, kendini iyice toparlamış bir tavırla saatine bakarak:

– Özür dilerim, dedi. Şehirde birine sözüm var, öyle olmasa seve seve yarım saat daha kalıp kendini azıcık toplamanı beklerdim.

Yaşlı adam cücenin eteklerine sarılarak:

– Benim iyi yürekli Quilp’çiğim! diye soluk soluğa inledi. Bundan önce de seninle ikimiz, bir kere değil, birkaç kere, yavrucağın zavallı annesinin başından geçenleri konuşmuştuk. Kimbilir belki de yavrucağın sefalete düşmesi korkusu daha o zaman içimde yer etmişti. Bana sert davranma! Şunu da hesaba katıver: Benim sayemde çok kazanç sağladın. Ah, şu son umut uğruna bana parayı bağışlayıver!

Quilp, alışılmamış bir kibarlıkla:

– Vallahi, bunu yapamama imkân yok, dedi. Yalnız, bak sana ne söyleyeceğim: Şunu unutma ki içimizde en akıllı olan bile yanılıp hata işleyebilir. İşte ben de Nelly ile yapayalnız sürdüğün o yoksul hayata öylesine aldanmıştım ki!

Yaşlı adam: