banner banner banner
Antikacı Dükkânı
Antikacı Dükkânı
Оценить:
 Рейтинг: 0

Antikacı Dükkânı


Dick, o kartın yerine bir başkasını çıkararak:

– Hiç de yadırganmayacak basit bir yanlışlık yapmışım, size Glorious Apollers Derneği’nin giriş kartını vermişim, efendim. Bendeniz bu derneğin üyelerinden olmak şerefine sahibim, efendim. Asıl doğru bilgi burada, efendim. İyi günler.

Quilp de iyi günler diledi. Glorious Apollers Derneği’nin şeref üyesi de Bn. Quilp’in şerefine şapkasını kaldırdı, sonra dikkatsizce başına yan geçirdi, hızla oradan uzaklaştı.

Bu arada eşyanın taşınması için birkaç yük arabası gelmişti. Kasketli hamallar dolapların çekmecelerini, daha başka eşyayı başlarının üstüne kaldırmaya çalışıyorlar, kaslarını çalıştırdıkları için de yüzleri kızarıyordu. Quilp de, işten geri kalmamak için, inanılmaz bir çabayla çalışmaya koyuldu. Kötü bir ruh gibi herkesi bağıra çağıra oraya buraya dağıtıyordu. Bn. Quilp’e her türlü, yapılması imkânsız işleri yüklüyordu. Hiç de öyle aşırı çaba harcıyormuş gibi görünmeden, ağır eşyayı yukarı, aşağı taşıyıp duruyordu. İskeledeki oğlanın yanına gitmek fırsatını bulur bulmaz, ona bir tekme savurmayı da ihmal etmiyordu. Sorumlulukların ağır yükünü de kapı önünde durup meraklı komşuların sorularını cevaplandırmaya çalışan Brass’a yüklemeye bakıyordu. Onun varlığı, davranışları çalışanlar üzerinde etkisini öyle çabuk göstermişti ki birkaç saat içinde evde bir iki boş şarap şişesiyle bir iki parça eşyadan, tek tük hasır parçalarından başka bir şey kalmamıştı.

Cüce, bu hasır parçalarından birinin üzerine bir Afrikalı yerli başkan gibi oturmuş, ekmek, peynir, birayla karnını doyuruyordu. Tam bu sırada bir oğlan çocuğun dış kapıdan içerisini gözetlemekte olduğunu fark etti ama, bunun farkına varmamış gibi davrandı. Oğlanın ancak burnunu görebilmişti ama, bu, gelenin Kit olduğunu da anlamasına yetmişti. Hemen ona seslendi, bunun üzerine Kit de içeri girip ne istediğini sordu.

Cüce:

– Buraya buyurun, efendim, dedi. Demek sizin yaşlı efendiyle genç hanım gittiler, öyle mi?

Kit, çevresine bakınarak:

– Nereye gittiler? diye sordu.

Quilp, sert bir sesle:

– Yani onların nereye gittiklerini bilmediğini mi söylemek istiyorsun? dedi. Nereye gittiler bakalım, ha?

Kit:

– Bilmiyorum, dedi.

Quilp:

– Hadi, bırak bu numaraları artık! diye çıkıştı. Onların bu sabah ortalık aydınlanır aydınlanmaz gizlice gittiklerini bilmediğini mi söylemek istiyorsun yani?

Oğlan, şaşkınlığını açığa vurarak:

– Bilmiyorum, dedi.

Quilp:

– Bilmiyorsun ha? diye bağırdı. Geçen akşam bir hırsız gibi evi gözetlediğini fark etmedim mi sanıyorsun? Evet, tıpkı bir hırsız gibi! O zaman sana durumu bildirmediler mi?

Oğlan:

– Hayır, dedi.

Quilp:

– Sana bildirmedi ha? dedi. Öyleyse o zaman ne söyledi sana? Ne konuşuyordunuz?

Kit bu meseleyi gizli tutmak için artık ortada bir neden göremiyordu. O akşam evin önüne niçin gelmiş olduğunu, yaptığı teklifi açıkladı.

Cüce biraz düşündükten sonra:

– Ya? dedi. Öyleyse, belki daha sonra sana gelirler.

Kit heyecanla:

– Acaba gelirler mi dersiniz? diye bağırdı.

Cüce:

– Evet, sanırım ki geleceklerdir, dedi. Geldikleri zaman bana hemen haber vereceksin, anlaşıldı mı? Bana haber verirsen ben de sana bir şey vereceğim. Ben onlara iyilik yapmak istiyorum ama, nerede olduklarını bilmezsem iyilik de yapamam. Söylediklerimi işitiyor musun?

Cücenin odada tuttuğu iskeledeki oğlan, içeride tesadüfen bırakılmış bir şey var mı, diye aranırken:

– Burada bir kuş var, onu ne yapacaksınız? diye bağırmasaydı, belki de Kit kendisini sorguya çekenin hiç de hoşuna gitmeyecek bir karşılık verecekti ama, buna fırsat kalmadı.

Quilp:

– Boynunu kopar! dedi.

Kit bir adım ilerleyerek:

– Aman sakın ha! diye atıldı. Kuşu bana verin.

Öbür çocuk:

– A, evet! Erkeksen al bakalım! diye bağırdı. Hadi, sen kafesi bırak da ben hayvanın boynunu koparayım. Bunu ben yapacakmışım, o öyle söyledi. Sen şu kafesi bırakacak mısın, yoksa?

Quilp:

– Kafesi bana verin, köpekler! diye kükredi. Kafes için dövüşün bakalım, köpekler! Yoksa, hayvanın boynunu ben koparacağım ha!

Oğlanlar, daha uzun bir kışkırtmaya kalmadan, birbirlerinin üzerine atıldılar. Dişleriyle, tırnaklarıyla saldırdılar. Bu arada Quilp de kafesi bir elinde tutuyor, öbür elindeki bıçakla heyecan içinde yere vurup duruyor, oğlanların dövüşünü kızıştırmak için boyuna bağırıyordu. İkisi birbirlerine denktiler; yere birlikte yuvarlanmışlar, hiç de çocuk oyunu sayılmayacak şekilde yumruklaşıyorlardı. En sonunda, Kit öbürünün göğsüne bir yumruk indirerek kendini kurtardı, hızla ayağa fırladı, kafesi Quilp’in elinden kaptığı gibi armağanıyla birlikte yola düzüldü.

Kit, eve varıncaya kadar bir kere bile durmadı; eve vardığı zaman da kanayan yüzü büyük bir şaşkınlık yarattı, büyük çocuk, korkuyla, ulur gibi bağırmaya başladı.

Bn. Nubbles:

– Aman, Kit, ne oldu, ne yaptın sen? diye bağırdı.

Oğlu, kapının arkasında asılı duran havluya yüzünü silerken:

– Aldırma, anne, dedi, bir yerime bir şey olmadı, korkma. Bir kuşu almak için dövüş ettim, sonunda kuşu kazandım; işte mesele bundan ibaret. Sen de çeneni tut, Jacob. Hayatımda bu kadar yaramaz oğlan görmedim.

Annesi:

– Bir kuş için mi dövüş ettin? diye bağırdı.

– Evet, bir kuş için dövüştüm. İşte kuş da burada. Nelly’nin kuşu bu, anne, hayvancağızın boynunu koparacaklardı. Neyse, ben buna engel oldum… Hah-hahha! Hayvanın da, benim de boynumu koparamadılar. Hayır, hayır! Bunu yapamadılar, anneciğim, yapamadılar. Hah-hah-ha!

Kit’in, berelenmiş, şişmiş suratını havludan sıyırarak, içten gelme kahkahalarla gülmesi küçük Jacob’u da güldürdü; sonra, annesi de güldü; daha sonra küçük bebek de kıkırdamaya başladı, büyük bir sevinç içinde tepinmeye koyuldu; en sonunda, hepsi birden, konser verir gibi, gülmeye başladılar: Gülmeleri biraz Kit’in zaferinden, biraz da birbirlerine çok düşkün olmalarından ileri geliyordu. Bu kahkaha nöbeti geçince, Kit kuşu sanki pek büyük, değerli bir antikaymış gibi iki çocuğa da gösterdi; sonra, çakılmış çivi var mı, diye duvara baktı. Bir çivi buldu. Masanın üzerine bir iskemle koyup, büyük bir çaba harcayarak çiviyi kıvırdı.