banner banner banner
Binbir Gece Masalları
Binbir Gece Masalları
Оценить:
 Рейтинг: 0

Binbir Gece Masalları


Bunun üzerine adam, papağanın daha önce yalan söylediğini, karısının iftiraya uğradığını düşünerek sinirlenmiş; papağanı kafesten çıkarmış ve öyle bir hızla yere fırlatmış ki hayvan o an can vermiş. Fakat bir süre geçtikten sonra köle kızlar dayanamayıp ona gerçeği söylemiş ama adam, genç Türk’ü, karısının âşığını, yatak odasından çıkarken görene kadar onlara inanmamış. Sonra bıçağını bileyip tek darbeyle adamı boynundan bıçaklamış. Tıpkı karısına yaptığı gibi… Böylece ikisi de büyük bir günahla yüklü olarak cehennemin sonsuz ateşine doğru yola çıkmış. Tüccar, papağanın kendisine doğruları anlattığını anladığından hayvanın arkasından yas tutmuş. Acı peşini bırakmamış.”

Şah Yunnan’ın sözlerini duyan vezir cevap vermiş:

“Ah şahım, yüce şahım… Ben ona ne kötülük ettim ya da ondan ne zarar gördüm ki onu öldürmek üzere kumpas kurayım? Sizi düşünmesem bunları söylemezdim. Eğer tavsiyemi dinlerseniz kurtulacaksınız yoksa prensine ihanet eden vezir gibi siz de ziyan olacaksınız.”

Şah sormuş: “Nasıl yani?”

Vezir anlatmaya başlamış…

PRENS VE VEZİRİN HİKÂYESİ

“Bir şahın avlanmaya ve eğlenceye çok düşkün bir oğlu varmış. Şah, vezirlerinden birini gittiği her yerde oğluna eşlik etmesi için görevlendirmiş. Bir gün, genç prens, babasının veziriyle birlikte yola koyulmuş, birlikte yürürlerken vahşi bir canavar görmüşler.

Vezir, şahın oğluna bağırmış: ‘İşte orada büyük bir av var!’

Prens, metruk arazide kayboluncaya dek onu izlemiş. Issız yerde kafası karışan prens, hangi yöne döneceğini bilememiş; bir de ne görsün! Gözyaşları içinde genç bir kız… Şahın oğlu:

‘Sen de kimsin?’ diye sormuş.

Kız: ‘Hint şahının kızıyım. Geceleyin çölde kervanla seyahat ederken uykum geldi ve farkında olmadan atımdan düştüm. Karanlık olduğundan benim düştüğümü fark etmediler, dolayısıyla bana eşlik eden insanlardan uzaklaştım ve yolumu kaybettim.’ demiş.

Bunu duyan prens, kızın hâline acımış ve onu kendi atına bindirmiş. Virane olmuş bir yere varıncaya dek yol gitmişler. Bir süre sonra genç kız, ona:

‘Ah efendim, hacet görmem gerekiyor!’ demiş.

Bunun üzerine prens, kızı, bir viranede indirmiş. Fakat kız, orada çok fazla zaman geçirince şahın oğlu şüphelenmiş. Bunun üzerine kızın haberi olmadan onu izlemiş ve onun aslında insan yiyen kötü bir dev olduğunu anlamış çünkü çocuklarına şunları söylediğine şahit olmuş:

‘Çocuklarım, bugün size taze et getireceğim…’

Çocuklar: ‘Çabuk getir ki karnımızı doyuralım anneciğim.’ diye cevap vermiş.

Bunu duyan prens, öleceğinden korkarak titremeye ve hayatı için endişelenmeye başlamış. Arkasını dönüp yola çıkmaya hazırlanmış ki dev birden ortaya çıkmış. Zangır zangır titreyen prensin korkusunu fark eden dev sormuş:

‘Neden korkuyorsun?’

Prens cevap vermiş: ‘Bana zarar vermek isteyen bir düşmanıma rastladım.’

‘Sen, ona şahın oğlu olduğunu söylemedin mi?’ ‘Evet ama…’

‘Neden düşmanına onu memnun edecek kadar altın vermiyorsun?’

‘O benim altınlarımı değil, canımı istiyor. Ondan çok korkuyorum!’

‘Söylediğin kadar sıkıntıdaysan, Allah’tan sana yardım etmesini dile. O seni bu düşmanın fenalığından kurtaracaktır.’

Prens, gözlerini havaya dikmiş ve yalvarmış: ‘Ey seslenildiğinde cevap veren ve sıkıntıları gideren yüce Rabb’im! Beni düşmanıma karşı muzaffer eyle ve onu benden uzak tut. Ey yüce Rabb’im!’

Bu duayı işiten Dev, ondan uzaklaşmış. Prens de babasının yanına dönmüş ve vezirin yaptığı fenalığı anlatmış. Bunun üzerine şah, veziri huzuruna çağırtmış ve onu oracıkta öldürmüş.”

“Siz de ey şahım, bu haine iyilik etmeye devam ederseniz çok kötü bir şekilde öleceksiniz! Gerçekten de bu adam size çok yardım etti. Fakat siz, ona çok yakın davranıyorsunuz. Sizi yok etmeye uğraşıyor. Vücudunuzu elinize verdiği bir şeyle nasıl iyileştirdiğini görmediniz mi? Aynı şekilde size zarar vermeyeceğinden nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?”

“Doğru söylüyorsun vezir! Haklı olabilirsin benim değerli danışmanım. Bilge, pekâlâ beni öldürmek üzere gelmiş bir casus olabilir. Nasıl beni elimle tuttuğum bir şey sayesinde iyileştirdiyse benzer bir şekilde bana koklatacağı bir şeyle ölümüme sebep olabilir.”

Bunun üzerine Şah Yunnan sormuş: “Ey vezir! Ona ne yapmamız icap eder?”

Vezir cevap vermiş: “Önce onu huzurunuza çağırtın. Hemen şu dakika! Gelir gelmez boynunu vurun. Böylece ondan ve fenalığından kurtulursunuz. Sizi bir daha kandıramaz.”

“Doğru söylüyorsun ey vezir!” demiş şah ve bilgeye haber yollamış.

Adam, kendisi için ne hazırlandığını bilmeden neşeyle gelmiş. Şairin şiirinde de dediği gibi:

Kaderden kork, mala mülke güvenme
Âlemleri yaratana sığın ve bekle
O “ol” dediğinde olur
O zaman korunursunuz zalimden de zulmünden de

Sonra Bilge Duban, şaha hitap ederek şu şiiri okumuş:

Size yeterince teşekkür etmedim mi?
Sizin için şiirler yazıp şarkılar bestelemedim mi?
Siz, bana istemediğim hâlde cömert hediyeler verdiniz
Siz bana ihsanlarda bulundunuz
Sizi övmeyi bırakmalı mı?
Yüceliğiniz hem aşikâr hem saklı
Hayır, teşekkür edeceğim ben sizin iyiliklerinize
Rahat dilim de zihnim de
Her ne kadar sırtımdaki yük ağır olsa bile

Sonra devam etmiş:

Üzülme, kederlenme
Emanet et sıkıntılarını kadere
Şimdiki zamandan zevk almaya bak
Geçmişi yerinde bırak
Kötülükler çevrilir iyiliğe
Allah dilerse
Onun dediği olur
Ona karşı gelmekten uzak dur.

Devamında şunları söylemiş:

Bırak bütün sıkıntılarını yüce Allah’a
Fâni şeyler için etme tasa
İyi bil ki istemen yetmez
Sana bir şey getirmez,
Her şey o dilediğinde olur yalnız.

Son olarak da şunlar çıkmış ağzından: