banner banner banner
Binbir Gece Masalları
Binbir Gece Masalları
Оценить:
 Рейтинг: 0

Binbir Gece Masalları

“Evet!”

Bunun üzerine vezir, ağlamaktan, uğraşmaktan, kızını ikna edip vazgeçirmeye çalışmaktan yorgun düşmüş bir hâlde şahın huzuruna çıkmış. Allah’ın inayetini dileyip yeri öptükten sonra kızıyla arasında geçen tartışmayı başından sonuna kadar anlatmış ve o gece onu kendisine getirmek istediğini söylemiş. Büyük bir hayrete düşen şah, vezirin kızı için bir istisna yapmak istemiş ve:

“Ah benim sadık yardımcım! Böyle bir şey nasıl olabilir? Biliyorsun ki yerlerin ve göklerin sahibi adına yemin ettim. Bu gece onunla beraber olduktan sonra sabahleyin sana şunu söyleyeceğim: ‘Onu götür ve öldür!’ Eğer sen öldürmezsen onu ben öldüreceğim.” demiş.

“Allah zaferinizi daim, ömrünüzü uzun etsin, ey zamanın şahı!” diye cevap vermiş vezir. “Bu konuda çok kararlı olan kendisi. Ben ona söylemem gereken her şeyi söyledim. Fakat o beni dinlemedi ve bu geceyi sizinle birlikte geçirmek istedi.”

Bunu üzerine Şehriyar büyük bir neşeyle: “Pekâlâ o zaman, onu hazırla ve bu gece bana getir.” demiş.

Vezir kızının yanına dönmüş ve şahın emrini ileterek: “Allah seni kaybedecek olan babanın yardımcısı olsun!” demiş.

Fakat Şehrazat büyük bir sevinç duyarak hazırlanmış ve küçük kardeşi Dünyazat’a:

“Şimdi sana söyleyeceklerimi iyi dinle! Şahın yanına gittiğimde seni çağıracağım. Yanıma gelip onun benimle birlikte olduğunu gördüğün zaman şöyle diyeceksin: ‘Ablacığım! Uyuma ve bana bir masal anlat! Güzel ve ilginç bir masal olsun ki şöyle güzel bir uyku çekip öyle kalkalım.’ Ben de sana, Allah’ın izniyle, kurtuluşumuz olacak bir masal anlatacağım. Umarım bu masal, şahın bu korkunç alışkanlığını değiştirir.” demiş.

Dünyazat, ablasının isteğini yerine getireceğine dair söz vermiş.

Gece olduğunda babaları, yani vezir, Şehrazat’ı, şaha getirmiş.

Gördüğünden memnun olan şah: “İhtiyacım olanı bana getirdin mi?” demiş.

Vezir: “Getirdim.” diye cevap vermiş.

Şah, birlikte olmak için yatağa götürdüğünde kız ağlamaya başlamış. Bunun üzerine şah: “Seni üzen nedir?” diye sormuş.

“Ey zamanın şahı! Benim küçük bir kız kardeşim var. Şafak sökmeden önce son bir kez de olsa onu görmek istiyorum.”

Şah emir vermiş ve kardeşini getirtmiş. Dünyazat hükümdarın huzuruna gelerek yeri öpmüş. Şah koltuğun ucuna oturmasına izin vermiş. Gelinle birlikte olduktan sonra üçü de uykuya dalmış. Fakat gece olduğunda Şehrazat uyanmış ve kardeşi Dünyazat’a işaret etmiş. Genç kız oturmuş ve “Allah senin yardımcın olsun kardeşim. Gecenin geri kalanını geçirebileceğimiz güzel ve ilginç bir masal anlat bize.” demiş.

“Memnuniyetle.” diye cevap vermiş Şehrazat. “Tabii yüce şahımız müsaade ederse…”

“Anlat bakalım.” demiş yorgun ve uykusuz düşmüş şah. Değişik bir masal dinleme fikri onu heyecanlandırmış.

Böylece, Şehrazat’ın birbirinden ilginç masallar anlatacağı geceler “Tüccar ile Cinin Masalı” ile başlamış.

Tüccar ile Cinin Masalı

Derler ki…

Bir zamanlar ülkenin birinde çok zengin, önemli bir tüccar yaşarmış. Bu tüccarın farklı şehirlerde işleri olurmuş. Bir gün atına atlamış ve çeşitli şehirlerde ticaret yapmak üzere yola çıkmış. Sıcaktan bunalınca civardaki bir ağacın altına oturmuş. Heybesinden bir parça bayat ekmek ile birkaç tane kuru hurma çıkarıp orucunu açmış. Hurmaları bitirdiğinde çekirdekleri hızla etrafa savurmaya başlamış. Çekirdekler yere düşer düşmez ortaya bir cin çıkmış. Bu iri cüsseli yaratık, elindeki kılıcı savurarak tüccara yaklaşmış ve:

“Ayağa kalk! Seni öldüreceğim. Tıpkı senin benim oğlumu öldürdüğün gibi.” demiş.

Tüccar sormuş: “Ben senin oğlunu nasıl öldürdüm?”

“Hurmaları yiyip çekirdeklerini fırlattığında çekirdekler tam o sırada yürüyen oğluma çarptı. Oğlum hemen can verdi.”

Tüccar yalvarmaya başlamış: “Allah’tan geldik yine Allah’a döneceğiz. Tek galip Allah’tır ve dönüşümüz yine onadır. Eğer oğlunu öldürdüysem kazara oldu. Yalvarırım beni affet!”

Cin cevap vermiş: “Faydası yok! Seni öldüreceğim.”

Bunun üzerine tüccarı sürükledikten sonra toprağa fırlatmış.

Tam kılıcını çekip ona vuracakmış ki tüccar ağlamaya başlamış:

“Derdimi Allah’a havale ediyorum!” demiş ve şu dizeleri okumuş:

Zaman ikiye bölünmüştür: Huzur zamanı ve dert zamanı
Hayat da ikiye bölünmüştür: Zevk zamanı ve acı zamanı
Görmüyor musun kasırgaları?
Her şeyi süpüren şiddetli fırtınaları…
Ormanları, depremin felaketinden kim kurtarır?
Toprak kaç tane ağaç yeşerttir?
Ama içlerinde sadece meyve vereni taşlarlar
Cesetler vurur karaya görmez misin?
Ama inciler saklanır ta en derinlerinde denizin
Göklerde sayısız yıldızlar var
Fakat hiçbiri ne güneşin ne ayın önünü kapar
Başarılıysan yanındalar, iyiysen seninleler
Kaderin değişip acı çektiğinde yerlerinde yeller eser.
Geceler seni güvende tutar, güven sana huzur verir
Bil ki mutluluk ve huzur çile cinsinin dişisi ve erkeğidir.

Tüccar şiiri okumayı kestiğinde cin: “Kısa kes! Allah hakkı için seni öldürmek zorundayım.” demiş.

“Bilmelisin ki cin efendi, bir sürü borcum, büyük bir servetim, çocuklarım, bir karım ve emanetlerim var. Bana izin ver ki borçlarımı ödeyeyim, emanetleri sahiplerine teslim edip yeni yılın başında geri döneyim. Allah şahidim olsun ki geri döneceğim. Sonra bana istediğini yaparsın. Allah biliyor ki doğru söylüyorum.”

Cin, adamın sözüne inanmış ve gitmesine izin vermiş. Böylece adam şehrine dönmüş, işlerini halletmiş, emanetleri teslim etmiş, karısına ve çocuklarına başına geleni anlattıktan sonra bir vasi tayin etmiş ve yıl sonuna kadar onlarla birlikte kalmış. Sonra ölmeden önce kendini arındırmak için gusül abdesti alıp kefenini hazırladıktan sonra arkadaşlarına, komşularına ve çocuklarına veda edip kendi rızasıyla yola çıkmış. Herkes onun ardından feryat figan ağlamaya, kendini hırpalamaya başlamış. Fakat o, cinle karşılaştığı bahçeye varıncaya dek yol almış. Tam yeni yılın başında oraya varmış.

Başına gelenlere oturmuş ağlarken bir de ne görsün? İhtiyar bir adam, zincire vurulmuş bir ceylanı sürükleyerek getiriyor. Adam tüccarı selamlayıp ona uzun ömürler dileyerek:

“Kötü ruhların meskeni olan böyle bir yerde ne diye yalnız başına oturursun?” demiş.

Tüccar, cin ile yaşadıklarını ceylanın sahibi olan adama anlatmış. İhtiyar adam hayretler içinde kalarak:

“Ah kardeşim! Allah yardımcın olsun! Senin imanın büyük bir iman. Hikâyen de oldukça ilginç. İbret almak isteyenler için ibretlik bir olay…” demiş ve sonra devam etmiş:

“Ah kardeşim! Allah hakkı için bu cinle aranda geçenleri görmeden bir yere gitmeyeceğim.”

Oturup konuşmaya devam ederlerken tüccar birden içinde büyük bir korku duymuş ve tesellisi zor bir üzüntüye kapılıp ümitsizliğe düşmüş. Bu sırada ceylanın sahibi yanında oturuyormuş. Tam o sırada ikinci bir ihtiyar adam yanlarına yaklaşmış. Yanında iki tane siyah tazı varmış. Diğer yaşlı adam onlara selam verdikten sonra:

“Burada, cinin mekânında oturmanızın sebebi nedir?” demiş.

Bunun üzerine adama hikâyeyi baştan sona anlatmaya başlamışlar. O sırada üçüncü bir ihtiyar adam ortaya çıkmış. Üçüncü ihtiyar adamın yanında ise kızıl renkli bir katır varmış. Adam onları selamlamış ve orada oturmalarının sebebini sormuş. Onlar da beyhude yere hikâyeyi bir kez daha anlatmışlar. Üçüncü ihtiyar da onlara katılmış. Tam bu sırada bir toz bulutu onlara doğru ilerlemeye başlamış. Bulutun ortasında koca bir yaratık varmış. Sonra içinden elinde kılıç taşıyan bir cin çıkmış. Gözleri öfkeden kıvılcımlar saçıyormuş. Adamların yanına gitmiş ve tüccarı aralarından çekerek:

“Ayağa kalk da seni öldüreyim! Tıpkı senin oğlumu öldürdüğün gibi!..” demiş.

Tüccar feryat figan ağlamaya başlamış. Üç ihtiyar adam da onun için iç çekip gözyaşı dökmüşler.