banner banner banner
Binbir Gece Masalları
Binbir Gece Masalları
Оценить:
 Рейтинг: 0

Binbir Gece Masalları

Börtü böceğin üzerinde yürümesiyle
Örümceğin olsa bile evi
Düşer mi güzel reyhanın asaletine gölge
Bilirim, vardır deniz kabuğunun değeri,
Kirlenir mi güzel inci düşse bile yere?

Şimdi biraz düşünmeli ve bir oyun oynayıp durumu eski hâline döndürmeliyim. Yoksa bu gidişle öleceğim!

Öküz ona teşekkür edip dualar ederken yorgun bir hâlde yemliğine gitmiş.”

“Ah kızım!” demiş vezir. “Aklının kıtlığı seni öldürecek, otur oturduğun yerde! Hiçbir şey söyleme ve kendini tehlikeye atma. Allah biliyor ki sana bunu sevgimden ve senin için endişelendiğimden söylüyorum.”

“Babacığım!” diye cevap vermiş kızı. “Şahla evlenmeliyim.”

Vezir de şöyle cevap vermiş: “Bunu yapma!”

“Gerçekten de bunu yapacağım.”

“Eğer sessiz olmaz ve rahat durmazsan çiftçinin karısına yaptığını sana yapacağım.”

“Ne yapmış ki?”

“Öyleyse anlatayım.” demiş vezir.

“Eşeğin dönüşünden sonra çiftçi, karısı ve ailesi ile birlikte terasa çıkmış. Ayın dolunay olduğu ve ışığının her yeri aydınlattığı bir geceymiş. Teras, ahıra bakıyormuş. Çocukları etrafında oynarken çiftçi, hayvanları dinliyormuş. eşeğin öküze şunları söylediğini duymuş:

‘Anlat bakalım değerli dostum. Yarın ne yapmayı planlıyorsun.’

‘Yapacağım şey, tavsiyene uymak sevgili kardeşim, aslına bakarsan tavsiyen oldukça güzeldi, bana yatma ve dinlenme fırsatı verdi. Artık bunu yapmaktan bir saniye bile vazgeçmem. Bundan sonra bana yemeğimi getirdiklerinde yemeyeceğim, karnımı şişirip hasta taklidi yapacağım.’

Eşek kafasını sallamış ve: ‘Dikkat et öküzlerin öküzü.’ demiş.

‘Neden?’ demiş öküz.

Eşek: ‘Bil ki ben sana en iyi tavsiyeyi veriyorum. Sahibimizin işçisine şöyle dediğini duydum: Eğer öküz sabahleyin yerinden kalkıp işini yapmaz, yeminden yemezse onu kesmek üzere kasaba götür. Etini fakir fukaraya dağıt. Derisinden de kıyafet yaptır. Şimdi senin için korkuyorum. Başına bir şey gelmeden tavsiyemi dinle. Sana yemini getirdiklerinde yemezlik etme, ayağa kalk, böğür ve tepin, efendimiz seni katletmeye kararlı. Allah yardımcın olur umarım.’ diye cevap vermiş.

Bunun üzerine öküz ayağa kalkmış, böğürmeye başlayıp eşeğe teşekkür ettikten sonra: ‘Yarın seve seve onlarla gideceğim.’ demiş ve bir kerede bütün yemini yemiş, hatta yemliği bile yalamış (Bütün bunlar olurken efendileri konuşmalarını dinliyormuş.).

Ertesi gün çiftçi ve karısı, ahıra gitmiş ve oturmuşlar. Sonra işçi, öküzü almaya gelmiş. Sahibini gören öküz, kuyruğunu sallıyormuş. Bunu gören çiftçi öyle gülmüş öyle gülmüş ki sırtüstü yere düşmüş. Karısı sormuş:

‘Seni böylesine güldüren şey nedir?’

‘Ne olduğunu söylersem öleceğim gizli bir şeye gülüyorum.’

‘Ölümüne neden olacak olsa bile gülmenin sebebini bana söylemelisin.’

‘Ölmekten korktuğumdan hayvanların ve kuşların aralarında ne konuştuklarını söyleyemem.’

Bunun üzerine kadın: ‘Allah biliyor ki yalan söylüyorsun. Biliyorum, bana gülüyorsun ve şimdi niyeyse gülme sebebini benden saklıyorsun ama Allah hakkı için eğer bana sebebini söylemezsen senden boşanacağım. Seni terk edip gideceğim.’ demiş ve oturup ağlamaya başlamış.

Çiftçi: ‘Yazıklar olsun sana! Neden ağlıyorsun? Allah aşkına bu konuşmayı kes ve bana daha fazla soru sorma!’ diye cevap vermiş.

‘Bana kahkahalarının sebebini söylemelisin.’

‘Şu kadarını bil ki Allah’a, bana hayvanların ve kuşların dillerini anlamayı nasip etmesi için dua ettim ve ölsem bile ne söylediklerini açıklamayacağıma yemin ettim.’

‘Buna rağmen…’ demiş kadın. ‘Eşekle öküz arasında geçenleri bana anlat. Yoksa ölmekle iyi edersin!’ Ve ısrar etmeye devam etmiş ta ki adam yorulup çıldırıncaya kadar. Sonunda adam şöyle demiş:

‘Babanı, anneni, çocuklarımızı, akrabalarımızı ve komşularımızı çağır.’

Kadın adamın dediğini yapmış. Adam da kadıyla görüşmüş ki vasiyetini hazırlayabilsin. Zavallı çiftçi ölmeyi göze almış çünkü karısına büyük bir aşkla bağlıymış. Karısı, amcasının kızı, çocuklarının annesi olan kadın… Onunla yüz yirmi senelik bir hayatı birlikte yaşamış. Bütün aile ve komşular toplandıktan sonra çiftçi:

‘Tuhaf bir sır saklıyorum. Öyle bir sır ki bir kişiye bile söylersem ölü bir adam olacağım.’ demiş ve herkesin önünde kadına şunları söylemiş:

‘Allah seni ıslah etsin! Seni günaha sokan bu inadı bırak. Bu inadı bırak ki kocan, çocuklarının babası ölmesin!’ Fakat kadın:

‘Bana ne olduğunu söyleyinceye kadar vazgeçmeyeceğim. Hayatın pahasına olsa da.’ demiş.

Böylece kadını zorlamaktan vazgeçmişler. Bunun üzerine çiftçi gusül abdesti almak üzere abdesthaneye yönelmiş. Abdestini aldıktan sonra sırrını açıklayıp ölümü beklemeye karar vermiş.

Hikâye şöyle devam ediyor kızım: Çiftçinin kümeslerinden birinde elli tavuk ve bir horoz varmış. Sevdiklerine veda etmeye hazırlanırken köpeklerinden birinin kendi dilinde horoza seslendiğini duymuş (Horoz bu sırada kanatlarını çırpıyor, şehvetle ötüyor, bir tavuktan diğerine koşuyor, sırayla hepsiyle çiftleşiyormuş.).

‘Ey horoz! Aklın ne kadar kıt! Yaptığın şey ne kadar hâyâsız! Seni yetiştirene yazıklar olsun. Böyle bir günde yaptıklarından utanmıyor musun?’

‘Bugün ne oldu ki?’ diye sormuş horoz.

Köpek cevap vermiş:

‘Efendimizin bugün kendini ölüme hazırladığını bilmiyor muydun? Karısı onu kendisine Allah tarafından ihsan edilen sırrı ifşa etmeye zorluyor. Sırrını açıkladığı anda kesinlikle ölecek. Biz köpekler yas tutuyoruz ama sen kanatlarını çırpıyor, gürültüyle ötüyor ve bir tavuktan diğerine koşuyorsun. Şimdi eğlenmenin ve sefa sürmenin zamanı mı? Hiç kendinden utanmıyor musun?’

‘O zaman Allah biliyor ya…’ demiş horoz. ‘Bizim efendimiz aklı kıt ve mantık fukarası bir adam. Eğer bir tek karısıyla ilgili meselelerini bile çözemiyorsa yaşamayı zaten hak etmiyor. Benim elli tane hatunum var. Birini memnun edip ötekini kıskandırıyor, birini doyurup diğerini aç bırakıyorum. İyi idarem sayesinde hepsi kontrolüm altında. Akıllı ve âlim geçinen efendimiz ise bir tane olan karısına bile hükmetmeyi beceremiyor.’

Köpek, horoza sormuş:

‘Peki o zaman sence efendimiz başına gelen şeyi düzeltmek için ne yapmalı?’

‘Derhâl yerinden kalkmalı.’ diye cevaplamış horoz. ‘Şuradaki dut ağacından biraz dal toplayıp karısına esaslı bir dayak atmalı. Ta ki kadın: Ah efendim, pişmanım! Yaşadığım müddetçe sana asla soru sormayacağım, deyinceye kadar. Sonra onu esaslı bir şekilde bir kez daha dövmeli. Ancak bunu yaptıktan sonra tasasız bir şekilde uyuyup hayatından zevk alabilir; ama bizim bu efendimizde bir gram akıl yok!’ ”

“Şimdi kızım Şehrazat…” diye devam etmiş vezir. “O adamın karısına yaptığını yapacağım sana.”

“Ne yapmış ki?”

“Çiftçi, horozun köpeğe söylediği bu zeki sözleri duyunca karısının odasına gitmek üzere derhâl ayağa kalkmış. Dut ağacından bir dal kesip karısının odasına sakladıktan sonra onu çağırmış: ‘Yatak odasına gel! Kimse görmeden sana sırrımı söyleyip öleceğim.’ Kadın odaya girince kapıyı kilitlemiş ve ona sağlam bir dayak atmaya başlamış. Sırtına, omuzlarına, kaburgalarına ve kollarına vururken şöyle diyormuş: ‘Bir daha bana, üzerine vazife olmayan sorular soracak mısın?’ Kadın kendini kaybedinceye dek vurmaya devam etmiş. Bu arada kadın ağlıyor: ‘Allah biliyor ki sana sorular sorduğum için çok pişmanım. İnan ki çok pişmanım.’ Sonra kadın, kocasının elini ve ayağını öpmüş. Adam kendisine itaat etmeye başlayan karısını odadan çıkarmış. Kadının ailesi ve komşuları sevinmiş. Bütün matem ve keder yerini neşe ve memnuniyete bırakmış. Ailesini yola getirmeyi horozdan öğrenen çiftçi, ölümüne kadar karısıyla birlikte çok mutlu bir hayat sürmüş.”

“Ve sen kızım…” diye devam etmiş vezir. “Eğer sen bu işten vazgeçmezsen çiftçinin karısına yaptığını sana yapacağım.”

Kız kararlılıkla: “Asla vazgeçmeyeceğim. Ah baba, bu hikâyen beni yıldıramaz! Bu konuşmaları bırak. Onunla sana rağmen evleneceğim. Öncelikle tek başıma şahın yanına gidip şöyle diyeceğim: ‘Babamdan beni sizinle evlendirmesini istedim fakat o reddetti. Efendisini memnun etmeyi becerememesi sizi de benim gibi öfkelendirecektir.’ ” demiş.

“Bunu gerçekten yapar mısın?”