banner banner banner
Binbir Gece Masalları
Binbir Gece Masalları
Оценить:
 Рейтинг: 0

Binbir Gece Masalları

Sonra birinci ihtiyar adam -ceylanın sahibi- ortaya çıkıp cine:

“Ey cinlerin hükümdarı! Sana ceylanla benim hikâyemi anlatayım. Eğer hikâyemi ilginç bulursan tüccarın kanının üçte birini bana bağışlar mısın?” demiş.

Cin cevap vermiş: “Eğer hikâyeni ilginç bulursam bunun kanının üçte birini sana bağışlarım.”

Böylece ihtiyar adam hikâyesini anlatmaya başlamış.

BIRINCI İHTIYARIN HIKÂYESI

“Şöyle ki ey cin, bu ceylan, amcamın kızıdır. Benim canımdan ve benim kanımdan… Genç bir kızken onunla evlendim ve otuz yıla yakın birlikte yaşadık. Fakat o bana bir çocuk veremedi. Ben de kendime bir cariye aldım. Bu cariye de bana nur topu gibi bir erkek çocuğu doğurdu. Gözleri parlak, kaşları düzgün, bütün uzuvları yerli yerindeydi. Yavaş yavaş büyümeye ve uzamaya başladı. On beş yaşında bir delikanlı olduğunda işlerim için farklı şehirlere gitmek zorunda kaldım. Amcamın kızı -bu ceylan- küçüklüğünden beri büyücülük ve sihirbazlık bilir, ustalıkla yaparmış. Böylece oğlumu buzağı, cariyemi -annesini- de ineğe çevirip çobana teslim etmiş.

Uzun bir süre sonra yolculuktan dönüp oğlumu ve annesini sorduğumda bana: ‘Köle kız öldü, oğlunsa kaçtı. Nereye gittiğini bilmiyorum.’ dedi.

Böylece bir yıl boyunca kalbim yaslı, gözlerim yaşlı kaldım; ta ki Kurban Bayramı gelinceye kadar. Sonra çobanı gönderdim ve bana semiz bir inek getirmesini söyledim. O da bana bu ceylanın büyüleyerek ineğe dönüştürdüğü cariyeyi getirdi. Elbisemin kolunu kıvırıp bir bıçak aldım ve ineği kesmeye davrandım ki gürültüyle böğürmeye ve acı acı gözyaşları dökmeye başladı. Bu durum beni hayrete düşürdü ve bir merhamet duygusu benliğimi sardı. Elimi geri çektim ve çobana:

‘Bunu götür, başkasını getir.’ dedim.

O zaman amcamın kızı bağırdı: ‘Bunu kes, bundan daha iyisini ya da semizini bulamazsın.’

Bir kez daha onu kurban etmeye yeltendiğimde yine böğürmeye başladı. Ben merhametle geri çekildim ve çobana onu kesip derisini yüzmesini söyledim. Çoban onu kesti ve derisini yüzdü. Fakat içinden et ya da yağ çıkmadı. Sadece deri ve kemik vardı. Bunun üzerine pişman oldum.

Sonra onu çobana verdim ve: ‘Bana semiz bir buzağı getir.’ dedim.

O da bana büyülenerek buzağıya dönüştürülmüş oğlumu getirdi. Buzağı beni görür görmez bağlı olduğu ipi kopardı ve bana doğru koştu. Sırnaşmaya ve acıyla gözyaşı dökmeye başladı. Ben de ona acıdım ve çobana:

‘Bana bir inek getir ve bu buzağıyı gönder.’ dedim.

Bunun üzerine amcamın kızı tekrar bağırdı: ‘Bu buzağıyı kesmelisin. Bugün mübarek bir gün. Ayrıca buzağılarımız arasında bundan daha semizi ya da iyisi yok.’

Bense: ‘Senin söylediğin üzere katlettiğim ineğin hâline bak. Nasıl hüsrana uğradığımızı, onu katletmenin bize hiçbir fayda sağlamadığını görmüyor musun? Ayrıca onu kestirdiğim için büyük bir pişmanlık duyuyorum. Bu sefer seni dinlemeyeceğim.’ dedim.

O: ‘Merhametlilerin en merhametlisi yüce Allah adına onu bu mübarek günde kurban etmelisin. Eğer onu öldürecek kadar adam değilsen ben de senin karın değilim!’ dedi.

Buzağıyı kurban etmeye teşebbüs ettiğim zaman ağladığını görmek kalbimi yumuşattı ve çobana: ‘Bu danayı götür ve kendi sürünün arasına kat!’ dedim.”

Cin, ihtiyarın bu tuhaf hikâyesini hayretle dinledi. Ceylanın sahibi devam etti:

“Ey cinlerin efendisi! Bunu gören amcamın kızı: ‘Bu buzağıyı benim için kes, muhakkak ki bu semiz bir buzağı.’ dedi.

Fakat ben çobana, onu götürmesini emrettim. O da alıp evine doğru yürümeye başladı. Ertesi gün evimde otururken birden çobanı karşımda gördüm.

Bana: ‘Efendim, size çok mutluluk verici bir haberim var. Umarım bu güzel havadis için bana bir hediye verirsiniz.’ dedi.

Ben de bunun üzerine: ‘Anlat bakalım.’ dedim.

Şöyle devam etti: ‘Efendim, benim bir kızım var, küçükken bizimle yaşayan yaşlı bir kadından büyü yapmayı öğrendi. Dün siz bana buzağıyı verdikten sonra evime gittim. Kızım buzağıya baktı, yüzünü peçeyle kapattı ve kahkahalarla gülmeye başladı. Sonra şöyle dedi:’

Ah babacığım, iffetim senin için o kadar değersiz mi ki eve yabancı bir erkek getiriyorsun?

Ona sordum: Bu yabancı adam nerede ve sen neden bir yandan ağlıyor, diğer yandan gülüyorsun? Şöyle cevap verdi:

Aslına bakarsan getirdiğin bu buzağı, efendimizin oğlu; fakat üvey annesi tarafından büyülenmiş. Tıpkı annesinin büyülendiği gibi… Gülmemin sebebi bu. Ağlamamın sebebine gelince; babası annesini bilmeden doğramış.

Sonra büyük bir hayret içinde kaldım ve bu hikâyeyi gelip size anlatabilmek için sabahı zor ettim.’

Bu sözler üzerine onunla birlikte gittim. Mutluluktan âdeta sarhoş olmuştum. Evine gittiğimde beni kızı karşıladı, elimi öptü. Tam o sırada buzağı, önceden olduğu gibi gelip sırnaşmaya başladı.

Çobanın kızına: ‘Bu buzağı hakkında söylediklerin doğru mu?’ diye sordum.

‘Evet efendim. O sizin oğlunuz. Sizin kanınızdan, sizin canınızdan.’

Bunun üzerine sevinerek: ‘Ah hanım kızım! Eğer onu tekrar insana dönüştürürsen bütün malım, mülküm, hayvanlarım babanındır.’ dedim.

Gülümsedi ve: ‘Ah efendim, benim malda mülkte gözüm yok, istemem. Fakat iki şartım var: Birincisi beni oğlunla evlendirmen, ikincisi oğlunu bu hâle getiren kişiyi büyüleyip hapsetmeme izin vermen. Yoksa onun fenalığından ve kötülüğünden korunamam.’ dedi.

Çobanın kızının sözlerini duyduğum zaman ona dedim ki:

‘İstediklerinle beraber bütün hayvan sürüleri ve ev babana aittir. Amcamın kızına gelince; onun da kanı sana caizdir.’

Ben konuşmamı bitirdikten sonra kız eline bir bardak aldı. İçine su doldurdu ve bir dua okudu:

‘Eğer yüce Allah seni böylesine güzel bir buzağı olarak yarattıysa olduğun gibi kal, fakat eğer büyülendiysen Rahman ve Rahim olan Allah’ın izniyle ve rızasıyla eski hâline dön.’ Ve o anda buzağı, genç bir adama dönüştü.

Sonra oğlumun boynuna sarıldım, ona: ‘Allah rızası için amcamın kızının sana ve annene ne yaptığını söyle!’ dedim. O da bana onunla aralarında geçenleri anlattı. Ben ise: ‘Allah seni yeniden insana dönüştürerek sana büyük bir lütufta bulundu. Artık olman gerektiği gibisin.’ dedim.

Sonra cin efendi, çobanın kızını oğlumla evlendirdim. Gelinim, şunları söyleyerek karımı işte bu gördüğün ceylana dönüştürdü: ‘Onun şekli güzel olsun ve hiçbir şekilde tiksindirici olmasın.’

Sonra genç kız, uzunca bir süre gece gündüz bizimle kaldı. Fakat bir zaman sonra Yaradan onu yanına aldı. Karısı vefat edince oğlum, Hint diyarlarına gitmek üzere yola çıktı. Senin oğlunu öldüren bu adamın şehrine bile gitti. Ben de bu ceylanla, oğlumdan bir haber alırım umuduyla şehir şehir dolaşıyordum. Ta ki kader beni tüccarı oturup ağlarken gördüğüm bu şehre sürükleyinceye dek. Benim hikâyem işte bu.”

Cin: “Bu hikâye hakikaten de ilginç, bu sebepten adamın kanının üçte birini sana bağışlıyorum.” demiş.

Bunun üzerine ikinci ihtiyar adam, iki tazının sahibi, ortaya çıkıp:

“Ey cin, sana bu iki tazıyla aramda geçenleri anlatayım. Eğer benim hikâyemi duyduğun hikâyeden daha ilginç ve daha hayret verici bulursan adamın kanının üçte birini bana bağışlar mısın?” demiş.

Cin şöyle cevap vermiş: “Söz veriyorum, eğer senin maceran bu hikâyeden daha ilginç ve hayret verici ise adamın kanının üçte birini sana bağışlayacağım.”

Bunun üzerine ikinci ihtiyar da hikâyesini anlatmaya başlamış.

Şafak söktüğü için Şehrazat burada masalını sonlandırmak zorunda kalmış.

Bunun üzerine kardeşi: “Ablacığım ne heyecanlı ne güzel bir masal anlatıyorsun!” deyince Şehrazat gülümseyerek:

“Şayet hükümdarımız yarın akşama dek beni sağ bırakırlarsa yarın akşam bu masalın daha heyecanlı olan devamını anlatırım.” diye cevap vermiş. Bunun üzerine Şah Şehriyar kendi kendine Masalın sonunu dinlemeden bu kızı öldürtmeyeyim, diyerek kızı cellatlara teslim etmemiş.

Ertesi akşam yemekten sonra Dünyazat, ablasına: “Ablacığım dün akşam yarıda bıraktığın ‘Tüccar ile Cinin Masalı’nı tamamlar mısın?” demiş.

“Hükümdar efendimiz izin verirlerse tabii ki!”