banner banner banner
Türk Medeniyet Tarihi
Türk Medeniyet Tarihi
Оценить:
 Рейтинг: 0

Türk Medeniyet Tarihi


8) Avcılık Tanrısı (Baay Bayanay): Bir Tunguz gibi uzun saçları var. Bu evinden ziyade, çokça ormanlarda ve tarlalarda bulunan serseri bir tanrıdır. Avcılar avda muvaffak olamadıkları yahut içlerinden birisi hastalandığı zaman, bir siyah “manda” kurban ederler. Şaman, bu mandanın etlerini, bağırsaklarını yakar. Merasim esnasında, “Bayanay”ın bir tavşan pöstekisine sarılmış tahtadan bir tasviri, kesilen hayvanın kanı içinde yıkanır. Donların erimesi suları serbest bıraktığı zaman, suyun kenarına saçtan bir iple bağlanmış kazıklar çakılır. Bu ipe alacalı bezlerle saçlar asılır. Bundan başka suya tereyağı, çörekler, şekerler, paralar atılır. “Bayanay” bu armağanları arkadaşı olan Balıkçılar Tanrısı “Vondık (?)” ile paylaşır. Bu fakir olmakla beraber, daima şen, geveze, soytarıdır. Bundan başka, “Bayanay”ın daha yedi arkadaşı vardır ki, bunlardan üçü avcılara dost, diğerleri düşmandır.

9) Göğün yolunu bekleyen Tanrılar:

a) Kapıcı (Bosol Toyon) ve (Buomca Hotun).

b) Er Tanrısı (Bran Batır), domuzlar ahırının ve avlunun tanrısı (Alas Batır).

c) Muhtelif ateşlerin yedi kardeşi: Al Ot İccite, Bırca Bıtık, Kiriş Tölözer (?), Kündül Çagaan, Küre Çagaan, Hun Çagaan, Hatan Sütoya (?), Ilgın Arpaya (?). Bunlardan başka, “Moğol Toyon” ailesinden fakirler tanrısı “Mucera” (?) vardır ki bütün serveti şu türküde gösterilmiştir:

Üç balık tuzağı, üç ağ,
Üç beyaz inek,
Üç küçük kumral öküz.

Böyle fakir ailelerin tanrısı, yarım balıkçıların, yarım çobanların esirgeyicisidir. Yoksulların, kumral ve beyaz tüylü mevâşîsinin hamişidir.

Sekiz-Ağa Uza: Yakutlarda aşağı kola mensup ilahlar, yani “Yer-Su”lar, sekizdir.

1) Namütenahinin Ulu Hanı “Ulu Teye” veya “Ulu Toyon”.

2) Tunç Başlı Han “Altan Sabaray Toyon”.

3) “Talıırdaah Taan Taralıı Toyon” veya “Tasıırdaah Taan Taralıı Toyon”(?)

4) Günah Han “rah Toyon” (Aran “günah” demektir).

5) Balçık Yürekli Han “Bour Malaahay Toyon”.

6) Yakutlar Hastalığı “Terad” (?).

7) Çinli Baksay Han “Kıtay Bahsi Toyon”.

8) Namık Hanım “Namık Hotun”.

Aşağı koldaki ilahların reisi, “Ulu Toyon”dur.

“Ar Toyon Ağa” yukarıki kolun dokuz aşiret tanrılarına reislik eder. Kâinata kurbansız, ıstırapsız olarak yalnız tatlı bir saadet neşreder. Timsali olduğu müttehide reisi “Tigin” gibi iktidarsızdır. Aşiretlerin kan davası gibi ihtiraslarına timsal olan “Ulu Toyon” bilakis, yeryüzündeki ümitler, ihtiraslar, kederler, sevinçler, arzular, mücadelelerle dolu olan faal hayatı temsil eder. “Ulu Toyon” “hayat ve namütenahinin” füshatidir. “Ulu Toyon” esasen şerir değildir. Fakat insanlara yakın olduğu için, insaniyetin işlerine son derece alakadardır. Onu garpta üçüncü gökte aramak lazımdır. Fakat sebepsiz yere adını ağza almak caiz değildir. O ayağını yere basınca yer sarsılır. Yeryüzüne inen yalnız budur. O ayağını yere basarsa zelzeleler kopmaya başlar. Fani insan onun yüzüne bakacak olsa ödü kopar.

14. Altay Türklerinin Dinî Sistemi

Sağ Kol: Evvela, Altay Türklerindeki “Sağ Kol”u tetkik edelim. “Radloff”a göre Altay Türkleri dünyanın birçok tabakalardan mürekkep olduğuna inanırlar. Yukarıdaki on yedi semavi tabaka, “cennet” yani “ziya memleketi”ni teşkil eder; aşağıdaki yedi veya dokuz tabaka da “cehennem” yani “zulmet memleketini teşkil eder. Cennet ve cehennem tabakaları arasında insanların ikametgâhı olan “Yeryüzü” bulunur ki bütün sakinleri ile beraber her iki memleketin yani “cennet” ve “cehennem”in tesiri altındadır. Bütün iyi ruhlar, melekler, ilahlar, “ziya hükûmeti”nin en üst katlarında yaşarlar. Bunlar aciz insanları yaratır, himaye eder ve semaya alırlar. Çünkü ziya bütün insanların dostu, tabiatın bütün hayati tezahürlerinin bekçisidir. Zulmetin ait katlarında uğursuz ruhlarla insanlara zarar vermek isteyen, onları mahva çalışan ve nihayet bir çok mücadelelere rağmen onları aşağıya, ebedî zulmete çeken ilahlar bulunur.

Semadaki İlahlar: Semadaki on yedi tabakanın en yükseğinde, yani on yedinci tabakada bütün ilahların babası olan “Tanrı Kara Han”[32 - Bu isim, W. Radloff’un dilimize çevrilmiş bulunan (Sibiryadan, çev. Dr. Ahmet Temir, MEB, Ankara, 1954-1957) eserinde “Kayra” (C. II, kısım, I, s. 6-8) olarak geçmektedir.] sakindir. Oradan cihanın mukadderatını tayin eder.

“Kara Han”dan “tecelli=emanation” sureti ile üç büyük ilah vücuda gelir:

1) “Bay Ülgen” ki, göğün ön altıncı katında “Altun Dağ”da ikamet eder ve “Altun Taht” üzerinde oturur.

2) “Kızagan Tanrı” ki, göğün dokuzuncu katında oturur.

3) “Her şeyi Bilen[33 - Metinde bu kelimenin Almancası, “Allwissende”, kullanılmıştır ki Türkçesi: “Her şeyi bilen” demektir. Bk. Radloff, adı-geçen eser, C. II, kısım, I, s. 8.] “Mergen Tanrı” ki, göğün yedinci katında oturur. Yedinci katta göğü ve yeri aydınlatan “Gün Ana” adlı güneş mâbudesi oturur. Altıncı katta “Ay Tanrısı” oturur. Buna “Ay Ata” derler. Beşinci katta “en büyük yaradanlar yaradanı” olan “Kuday Yayuçı” oturur. “Yayuçı” “yaradan” manasınadır. Üçüncü katta “Bay Ülgen”in iki oğlu oturur ki, birincisinin Türkçe adı “Yayık”tır. Budistler buna “May Ene” derler. İkincisinin Türkçe adı malum değildir. Budistlerce adı “May Tere”dir. Yine bu katta “Süt Gölü” vardır ki, süt gibi beyaz olan bu göl bütün hayatların menşeidir. Onun yakınında “Yedi Kuday” yani “Yedi İlah”ın yurdu olan “Sürö-Dağı” vardır. “Yedi Kuday” tabileri olan “Yayuçı”larla beraber bu dağda yaşarlar. İnsanların cenneti olan “Ak” yani “Beyaz Ülke” de buradadır.

“Yer Su”lar on yedi handır. Bunlardan her biri büyük dağlardan birinin karlı tepesinde yahut bir ülkeyi sularıyla yeşillendiren bir ırmağın kaynağında oturur.

Bunların en kudretlisi, “Oğan”dır.[34 - Bu kelime Radloff da “Yö Kan” şeklinde geçmektedir. Bk. Adı geçen eser, C. II, kısım, I, s. 9.] O, yerin göbeğinde, yeryüzündeki ağaçların en yüksekleri biten, tepesi “Bay Ülgen”in yurduna kadar erişen bir çam ağacının bulunduğu, merkezî bir noktada oturur. Bu ağaç, “Ogan” gökteki en büyük tanrılara denk kılmak için bir timsaldir.

2 ve 3 “Oğan”ın iki oğlu vardır ki, birinin adı “So-Han”, ötekinin “Demir Han”dır. Bunlar insanların armağanlarını memnuniyetle kabul ederler.

4 “Talay Han” ki, deniz prensi ve ölenlerin hamisi olan bu mâbuda” “Yayık Han” yani “coşarak bayılmış su prensi” derler. “Talay Han”ın yurdu on yedi denizin dökülüp kavuştukları yerde olup yeryüzündeki bütün suların baş hükümdarıdır.

5 “Adam Han”dır.

6 “Mordo Han” yahut “Abakan Han” ki; Abakan Irmağı’nın kaynağında olup orada yağmur veren prens olarak kutlulanır.

7 Altay kavminin esirgeyicisi olan “Altay Han”dır ki; yurdu “Katunya” ve göklere yaklaşan “Beluha” kaynaklarındadır.

8 “Kemçik”in Yenisey kaynaklarının zengin sahibi olan “Kırgız Han”dır.

9 “Yabaş Han”dır.

10 “Eder Han”dır.

Diğer yedi “Yer Su” muhtelif illerde muhtelif tarzlarda adlanırlar. Şimali Altay’daki adlar, şu tarzdadır: “Yabır Han, Kara Han, Puysan Han, Perbi Han, Mansar Han, Pırçu Han, Oktu Han”dır.[35 - Bütün bu tanrı isimlerinin okunuşu için Radloff’un adı geçen eserine bakınız.]

Yeraltı dünyası: Yeraltındaki mâbuda Gök Türkler, “Yağız Yer”, Oğuzlar “Kara Yer” derler.

15. Yukarıdaki ve Aşağıdaki Tabakalar

İçtimai Tabakalar: Şimdiye kadar gördüğümüz totemler zümrelerin timsalleri oldukları gibi, sağ ve sol kollara ait tanrılarla yer sular da cemiyetin sağ ve solundaki “zümrelerin timsallerinden ibaretti. Aynı zamanda bu sağ ve sol totemlerle sağ ve sol mâbudlar birbirine müsavi idiler. Demek ki ilahlar aleminde demokratlık yani müsavat nehci caridir.

Fakat, vakta ki, cemiyet içinde, birbirine müsavi olmayan zümreler ve fertler vücuda gelmeye başladı; o zaman, totemler ve mâbudlar da zümrelerin timsalleri olmaktan çıktılar; fertlerin ve sülalelerin timsalleri oldular. Bu suretle, totemlerle mâbudlar da maşerî mahiyetlerini kaybederek ferdîleştiler ve sülalevi oldular. O hâlde, iptida, cemiyette husule gelen müsavatsızlığın, aristokratlığın, emperyalizmin ve feodalizmin menşeini arayalım.

Potlaç: “Potlaç”, iptidaî kavimlere mahsus gayet ehemmiyetli bir âdettir. Bu kaide, bilhassa, Şimalî Amerika’nın garp tarafında yaşayan “Tlingit, Haida, Kwakiutl” kavimlerinde kemaliyle caridir. Bu kaidenin esası, gayet müsrifâne, muhteşem bir ziyafettir. Bu ziyafette, misafirlerin yiyebileceklerinden çok fazla gıdalar, giyebileceklerinden çok fazla elbiseler ve bilhassa tepeler teşkil edecek kadar bakır kaplarla yorganlık pöstekiler vesaire yığılır. Davet sahibi, bütün bu şeylerin davetliler tarafından kaldırılıp götürülmesini teklif eder. Götürürler. Davetliler götüremedikleri takdirde bu yığılan eşya, sahibi tarafından tahrip olunur ve denize atılır. Mamafih, bu ziyafet, ilk nazarda görüldüğü gibi hasbi değildir. Bu ziyafet, davetlilere yapılan bir nevi meydan okumadır. Çünkü, âdet mûcibince, davetliler bu ziyafete çok faik bir ziyafetle mukabele etmeye mecburdurlar. Eğer davetliler, daha müsrifâne ve muhteşem bir ziyafetle mukabele edip evvelki ziyafete tefavvuk edemezlerse bütün haysiyet ve şereflerini kaybederler. O zaman ilk ziyafet sahibi, onlara ait maşerî totemi, kendi namına yahut sülalesi namı hesabına gasbeder. Bu suretle davet sahibi, davetine mukabele edemeyen zümreyi kendi hâkimiyeti altına alır.

“Totem”, maşerî vicdanın timsali olduğu gibi onun haiz olduğu velâyet-i âmmenin de timsalidir. Bir zümreye ait totemin bir ferd tarafından gasbedilmesi, o zümreye ait velâyet-i âmmenin kendi namına gasbedilmesi demektir. İptidaî cemiyetlerde “hâkimiyet” Totem’e sahip olanındı. Bu sahip, eğer bizzat cemiyetse, hükûmet, cumhurî ve demokrattı; eğer bir zümre ise hükûmet feodal ve aristokrattı, eğer bir ferd ise hükûmet otokrat ve emperyalist idi.

Umumiyetle, Totemizm’in ilk devrinde, semiyyeler, demokrat ve cumhurî idiler; hâkimiyet ferdî değil, maşerî idi. Demek ki; bütün cemiyetlerde, âmmeniruyelâyeti, ferdin velayetinden daha evvel teşekkül etmiştir. Çünkü bütün kavimler “İlk Totemizm” devrinden geçmişlerdir. Bunlar, cumhurî ve demokrat hâllerini Totemizmin ikinci devrinde kaybederler. Çünkü bu devrede “Potlaç” adlı yeni bir müessese zuhur ederek Totemlerin fertler tarafından, zümrelerden, kendi namlarına veyahut sülaleleri namına gasp edilmelerini intaç etti. Bu suretle cemiyetler, cumhurî ve demokrat hâlinden, feodal ve aristokrat şekline geçti. İleride göreceğiz ki; bu içtimai inkılâb, ilahlar ve ervah aleminde de yukarıki ve aşağıki tabakaları vücuda getirdi.

Potlaç ve Mukavele: Potlaç “mukavele”nin de menşeidir. Totemizm’in ilk devirlerinde, “mukavele” müessesesi de yoktu. Zümreler, kendilerine lazım olan eşyayı başkasından çalmakla yahut hibe tarikiyle malik olabilirlerdi. Potlaçta, bir tarafın kendi emvalinden hibe ettiği eşyaya mukabil, diğer taraf da kendisinin imal ve istihsal ettiği maddelerle mukabele etmek mecburiyetinde idi. Bu mukabeleyi yapamayan, derhâl maşerî prestijini, içtimai velayetini, umum arasındaki haysiyetini ve şerefini kaybederdi. Binaenaleyh, behemahal, mukabeleye mecburdu. “Sözünde durmak”, “ahde vefa” gibi şeyler bu suretle maşerî bir müeyyideye malik olmuşlardı.

Bugünkü Kürtlerde Potlaç: Potlaç’ın bir izine bugünkü Kürt aşiretlerinde tesadüf edilir: Bu iz “Kuryelik” müessesesidir. Bir baba oğullarını sünnet ettireceği zaman, evvela her çocuğuna bir “kirve” bulur.

“Kirve”nin iki vazifesi vardır:

Birincisi, çocuk sünnet olurken onu bir yastık üzerinde oturttuktan sonra çocuğu onun dizleri arasına verirler. “Kirve”, çocuk çırpınmasın diye kollarını elleriyle ve bacaklarını da bacaklarıyla muhkemce zapt eder. Bu sayede sünnetçi, işini büyük bir emniyet ile yapmaya imkân bulur.

“Kirve”nin ikinci vazifesi sünnet düğününün bütün masraflarını kesesinden harcaması ve sünnet yapan ailenin fertleriyle bütün davetlilere, hatta bütün köylülere, oba halkına ayrı ayrı hediyeler ve hilatlar vermesidir.

Fakat “kirve” bu masrafları büsbütün hasbi olarak yapmaz. Çocuğun babası “kirve”ye bu masraflarından daha kıymetli olmak üzere büyük hediyeler takdimine mecburdur.