banner banner banner
Oliver Twist`in Maceraları
Oliver Twist`in Maceraları
Оценить:
 Рейтинг: 0

Oliver Twist`in Maceraları


“Bir saatten beri uyanık değil miydin sen?” dedi dehşetle kaşlarını çocuğa çatarak.

“Hayır, hayır, valla hayır!” dedi Oliver.

“Emin misin?” diye bağırdı Yahudi, eskisinden daha dehşetle tehdit ederek.

“Valla billa efendim!” diye cevap verdi Oliver ciddi ciddi. “Valla billa!”

“Neyse yavrum.” dedi Yahudi birden eski tavrına dönerek. Yerine koymadan bıçakla biraz oynamak istedi, sanki onu eline oynamak için almış gibi. “Elbette biliyorum, sadece şöyle bir korkutayım demiştim de. Aslan çocuksun sen! Ha, ha, ha! Aslan çocuksun sen, Oliver!” İhtiyar Yahudi, kıkır kıkır gülerek ellerini ovuşturdu. Ama yine de sıkkın sıkkın kutuya doğru bakıyordu.

“Şu güzel şeylerden hiç gördüğün oldu mu yavrum?” dedi Yahudi bir an durup, elini kutunun üstüne koyarak.

“Gördüm efendim.” dedi Oliver.

“Ya?” dedi Yahudi, biraz şaşırarak. “Şey, benim onlar Oliver; bütün varım yoğum şu bir avuç şey. İhtiyarlığımda bunlarla geçinmeye çalışacağım. O, bu cimri diyor benim için, cimri deyip çıkıyorlar.”

Oliver, ihtiyar beyin bu kadar saati olmasına rağmen, böyle pis bir yerde oturduğunu düşünerek bayağı cimri herhâlde diyordu kendi kendine; ama Düzenbaz ile öteki çocuklar için göstermekte olduğu yakınlık aklına geldiği için paralarını onlar için sarf edebileceğini tahmin ederek ihtiyar beye saygıyla bakıp yattığı yerden, kalkmak için müsaade istedi.

“Elbette yavrum, elbette kalkabilirsin.” dedi ihtiyar. “Dur, kapının yanındaki köşede bir su testisi var, al gel onu, sana bir leğen vereyim de yüzünü gözünü yıka yavrum.”

Oliver kalktı, odanın öte yanına gitti. Testiyi kaldırmak için bir an eğildi, başını çevirdiğinde kutu yerinde yoktu.

Yarım yamalak yüzünü yıkayıp ortalığı düzenledikten sonra, leğeni Yahudi’nin talimatına uygun olarak pencereden boşaltmıştı ki Düzenbaz geri geldi; yanında taptaze gencecik bir arkadaşı vardı, Oliver evvelsi gece onu tütün içerken görmüştü. Şimdi Charley Bates diye resmen tanıştırıldı ona. Düzenbaz’ın şapkasının içinde getirdiği birkaç sıcak sandviç, domuz ve kahveyle kahvaltı etmek üzere dördü de oturdu.

“Ne var ne yok bakalım?” dedi Yahudi, Düzenbaz’a hitaben; bir yandan da sinsi sinsi Oliver’a bakarak. “Bu sabah çalıştınız mı yavrularım?”

“Hem de nasıl?” dedi Düzenbaz.

“Ateş gibi.” dedi Charley Bates.

“Aferin çocuklar, aferin.” dedi Yahudi. “Ne getirdin bakalım Düzenbaz?”

“Bir çift cüzdan.” dedi küçük bey.

“İçi dolu mu?” dedi Yahudi iştahla.

“Oldukça.” dedi Düzenbaz; biri yeşil, biri kırmızı iki cüzdan çıkardı.

“Daha da ağır olabilirdi.” dedi Yahudi içini dikkatle gözden geçirdikten sonra. “Ama temiz iş, iyi bir elden çıkmış, öyle değil mi Oliver?”

“Çok güzel.” dedi Oliver. Mr. Charley Bates kahkahayla güldü buna. Oliver gülünecek hiçbir şey göremiyordu bunda.

“Sen ne getirdin bakalım?” dedi Fagin, Charley Bates’e.

“Mendil.” dedi Bates Efendi, dört adet mendil çıkararak.

“Hımm.” dedi Yahudi, dikkatle inceleyerek. “Çok iyi mal, çok iyi. İyi markayı koyamamışlar, markaları gözlü iğneyle çıkarılmalı, Oliver’a nasıl yapılacağını öğretiriz. Ne dersin Oliver ha? Hah, hah, hah!”

“Lütfederseniz.” dedi Oliver.

“Charley Bates gibi sen de kolaylıkla marka çıkarmak istersin, değil mi yavrum?” dedi Oliver’a.

“Çok isterim efendim, öğretirseniz eğer.” diye cevap verdi Oliver.

Bates Efendi, bu cevabı öyle gülünç buldu ki bir kahkaha daha koyuverdi, bu kahkaha içtiği kahveyle buluşunca ve yanlış bir yola girdiğinden neredeyse turfanda boğulmasına sebep olacaktı.

“Amma da toy be!” dedi Charley, kendine gelince, sanki nezaketsiz davranışı için topluluktan özür dilermiş gibi.

Düzenbaz bir şey söylemedi, sadece Oliver’ın gözleri üstüne düşen saçlarını düzeltti ve yavaş yavaş her şeyi öğreneceğini söyledi; bunun üzerine Oliver’ın yüzünün kızardığını gören ihtiyar Yahudi, konuyu değiştirdi ve o sabahki idam merasiminde kalabalık olup olmadığını sordu. Bu Oliver’ı daha da çok şaşırttı; çünkü çocukların verdikleri cevaplara bakılırsa ikisi de idamda bulunmuştu; Oliver şaşıp kalıyordu, hem bu kadar çalışmış hem de idamı görecek kadar vakit bulabilmişlerdi.

Kahvaltı ortadan kaldırıldıktan sonra, neşeli beyefendiyle çocuklar, pek merakâver ve hiç görülmemiş bir oyuna başladılar. Oyun şöyleydi; neşeli ihtiyar beyefendi pantolonun ceplerinden birine enfiye kutusu soktu, ötekine bir cüzdan, yelek cebine bir saat koydu, boynuna da bir zincir taktı; gömleğine yalancı bir iğne iliştirdi, ceketini ilikledi, ceketinin ceplerine gözlük muhafazasını, mendili koydu ve gündüzün herhangi bir vakitte sokaklarda dolaşan ihtiyar beylerin tavrıyla, elinde bir baston, ileri geri odada yürümeye başladı. Kâh ocağın önünde duruyor kâh kapıya gidiyor, dikkat içinde dükkân vitrinlerini seyrediyormuş gibi yapıyordu.

Böyle zamanlarda, hırsızlardan çekiniyormuş gibi durmadan bakınıyor, bir bir ceplerini yokluyor, bir şey kayıp olup olmadığını kontrol ediyordu. Öyle hoş ve tabii bir şekilde yapıyordu ki bu hareketleri Oliver’ı gözlerinden yaş akıncaya kadar güldürüyordu. Bu arada iki çocuk beyefendinin peşini bırakmıyor görünmemeye çalışıyorlardı; öyle çevik hareket ediyorlardı ki, beyefendi dönerken çok zor oluyordu onları izlemek, sonunda Düzenbaz ayak parmakları üstüne kalkarak kazara çarptı avına; Charley Bates de o sırada ayağı takılmış gibi arkasına çarptı adamın; o bir an içinde olağanüstü bir çabuklukla adamdan enfiye kutusunu, cüzdanı, zinciri, gömlek iğnesini, mendili ve hatta gözlük mahfazasını da aldılar. İhtiyar bey, ceplerinin birinde bir el hissedecek olsa nerede hissettiğini bağırarak söylüyor, oyun yeniden başlıyordu.

Bu oyun defalarca oynandıktan sonra, bir çift küçük hanım, küçük beyleri görmek için geldiler, birinin adı Bet idi; ötekininki Nancy. Bir alay saç vardı başlarında, saçların arkaları pek iyi taranmamıştı, çorap ve ayakkabılarıysa epey berbattı. Bunlara pek o kadar güzel denemezdi denmesine ama yüzleri oldukça renkliydi; pek canlı ve sağlam görünüyorlardı. Davranışları pek serbest ve hoş olduğundan Oliver, pek cici buldu bu kızları. Doğrusu pek de ciciydiler.

Misafirler epey kaldılar, küçük hanımlardan biri, içinin üşüdüğünü belirtmesi üzerine alkol çıkarıldı, konuşmalar da pek canlı ve neşeli bir havaya büründü. Sonra da Charley Bates çıkıp gitmek hususundaki fikrini beyan etti. Bu Fransızvari bir müsaade isteyiş gibi geldi Oliver’a; çünkü hemen sikasından Düzenbaz, Charley ve küçük hanımlar hep birlikte çıkıp gittiler.

Sevimli yaşlı Yahudi tarafından da sarf etmek için para aldılar gitmeden.

“İşte böyle azizim.” dedi Fagin. “Hoş hayat, değil mi? Bütün gün izinliler şimdi.”

“Çalıştılar mı ki efendim?” dedi Oliver.

“Elbette.” dedi Yahudi. “Tabii izinliyken sokakta karşılarına tesadüfen biri çıkacak olursa fırsatı kaçırmazlar azizim, merak etme. Onlardan örnek al canım. Onları örnek edin.” Bu sözlerini daha bir kuvvetlendirmek için ateş küreğini ocağın üstüne vurdu. “Sana ne derlerse yap, her hususta onların öğütlerine kulak ver. Bilhassa Düzenbaz’ın, azizim. Büyük adam olacak o, seni de büyük adam yapar, ondan örnek alırsın. Mendilim cebimden sarkıyor mu canım?” dedi Yahudi birden durup.

“Evet efendim.” dedi Oliver.

“Bak bakalım alabilecek misin ben hissetmeden; hani bu sabah oynarken onların nasıl aldığını görmüştün.”

Düzenbaz’dan gördüğü gibi Oliver, cebin dibini bir eliyle tuttu, öteki eliyle de hafifçe mendili çekip çıkardı.

“Tamam mı?” diye bağırdı Yahudi.

“Buyurun efendim.” dedi Oliver, mendili elinde göstererek.

“Yaman çocuksun azizim.” dedi neşeli Yahudi tasvip makamında Oliver’ın başını okşayarak. “Senden daha keskinini görmedim. Al sana bir şiling. Böyle gidersen, zamanın en büyük adamı olursun sen. Şimdi gel de mendillerden markaların nasıl çıkarıldığını göstereyim sana.”

Oliver, ihtiyar beyin oyun olsun diye mendilini cebinden çıkarmış olmanın, büyük adam olmayla ne ilgisi var diye düşünüp duruyordu. Ama Yahudi’nin kendinden çok daha yaşlı olduğunu görüp, daha iyi düşüneceğini sanarak, sessizce masaya gitti, çok geçmeden yeni tetebbusuna daldı.

BÖLÜM 10

OLİVER YENİ ARKADAŞLARININ HUYLARINI DAHA YAKINDAN TANIYOR VE YÜKSEK FİYATA TECRÜBE SAHİBİ OLUYOR. KISA AMA HİKÂYENİN PEK ÖNEMLİ BİR KISMI BU BÖLÜM

Günlerce Oliver, Yahudi’nin odasında kaldı, mendillerden markalar çıkardı (Bir alay mendil getiriliyordu eve.) bazen kendi de yukarıda anlatılan oyuna iştirak ediyordu. Bu oyunu, her sabah, iki çocukla Yahudi, muntazaman oynuyorlardı. Derken Oliver, açık havayı özlemeye başladı; iki arkadaşıyla birlikte çalışmaya gitmesi için kaç kere yalvardı ihtiyar beye.

Oliver, ihtiyar beyin huyunu, haşin ahlak sistemini bildiği için, böyle faal olarak çalışmaya başlaması daha da endişelendiriyordu onu. Düzenbaz’la Charley Bates, akşam eli boş dönünce, Yahudi tembellik ve avarelik üstüne, öfkeyle bir alay laf düzüyordu. Ve onlara faal hayatın gerekliliğini zorla kabul ettirmek için yemek vermeden yataklarına gönderiyordu.

Bir keresinde, öyle ileri gidecek oldu ki, ikisini de merdivenlerden aşağı yuvarladı. Ama bu erdemli ilkelerini fazla ileri götürmekten başka bir şey değildi.