banner banner banner
Sherlock Holmes’un Dönüşü Bütün Maceraları 5
Sherlock Holmes’un Dönüşü Bütün Maceraları 5
Оценить:
 Рейтинг: 0

Sherlock Holmes’un Dönüşü Bütün Maceraları 5


“Ne kadar basitmiş!” diye bağırdım.

“Aynen öyle!” dedi biraz imalı bir şekilde, “Bir kere anlatılınca nedense bütün problemler sana çocuk oyuncağı gibi geliyor. Sana açıklamasını henüz yapmadığım bir problem daha var elimde. Bundan ne anlam çıkartacaksın bakalım Watson?” Masanın üzerinde duran bir kâğıt parçasını bana doğru uzatarak tekrar kimyasal analizine döndü.

Kâğıttaki anlamsız şekillere şaşkınlık içinde baktım.

“Ah, Holmes, bunlar çocuk çizimleri gibi!” diye bağırdım.

“Sen öyle san!”

“Başka ne olabilir ki?”

“Norfolk’taki Riding Thorpe Malikânesi’nden Bay Hilton Cubitt de bunu öğrenmeye çok hevesli. Bu ufak bilmece ilk posta servisiyle geldi ve o da bir sonraki tren ile gelecek. Zil çalıyor, Watson. Eğer gelen Bay Hilton değilse çok şaşırırım.”

Merdivenlerde ayak sesleri duyuldu ve hemen arkasından uzun boylu, al yanaklı, sinekkaydı tıraşlı bir beyefendi göründü. Berrak gözleriyle sağlıklı yanakları onun, Baker Caddesi’nin sisli havasından çok uzaklarda yaşadığını gösteriyordu. İçeri girerken doğu sahillerinin güçlü, taze, temiz ve sağlıklı havasını da yanında getirmişti sanki. Her ikimizle de tokalaştıktan sonra tam oturacaktı ki benim inceleyip masaya bıraktığım o tuhaf işaretlerle dolu olan kâğıda gözü ilişti.

“Eh, Bay Holmes, bunlara ne diyorsunuz?” diye sordu, “Sizin ilginç, gizemli olaylarla uğraşmayı sevdiğinizi söylemişlerdi ve sanırım bundan daha tuhafına rastlamanız mümkün değil. Ben gelmeden önce inceleme fırsatınız olsun diye kâğıdı önceden postaya vermiştim.”

“Gerçekten çok ilgimi çekti.” dedi Holmes, “İlk bakışta bir çocuğun elinden çıkmış gibi görünüyor. Çizildikleri sayfa boyunca dans eden bir dizi garip adamdan oluşuyor. Neden böyle gülünç bir şeye bu kadar çok önem veriyorsunuz?”

“Normalde önem vermezdim, Bay Holmes ama eşimi çok etkilemiş durumda. Bu olay onu ölesiye korkutuyor. Hiçbir şey söylemiyor ama gözlerindeki dehşeti okuyabiliyorum. Onun için bu meselede sonuna kadar gidilmesini istiyorum.”

Holmes daha yakından inceleyebilmek için kâğıdı güneşe doğru tuttu. Bir defterden koparılmış bir sayfaydı. Üzerindeki işaretler kurşun kalemle çizilmişti ve şuna benziyordu:

Holmes şekli bir süre inceledikten sonra kâğıdı dikkatle katlayarak cep defterinin arasına yerleştirdi.

“Bu durum oldukça ilginç bir davayla karşı karşıya kaldığımızı gösteriyor.” dedi, “Mektubunuzda birkaç ayrıntıdan söz etmiştiniz zaten Bay Cubitt ama olanları bir kez de arkadaşım Dr. Watson için anlatırsanız size minnettar kalacağım.”

“Ben pek hikâye anlatmayı beceremem.” dedi ziyaretçimiz büyük, güçlü ellerini heyecandan bir kenetleyip bir açarak, “Benim atladığım noktaları siz bana sorabilirsiniz. Anlatmaya, geçen sene evlenmeye karar verdiğim günden başlayacağım. Ancak her şeyden önce şunu belirtmeden geçemeyeceğim: Zengin bir adam olmasam da atalarım beş asırdır Riding Thorpe’ta yaşıyor ve Norfolk’ta onlardan daha iyi tanınan ikinci bir aile yoktur. Geçen sene yıl dönümü kutlamaları için Londra’ya gelmiştim ve Russell Meydanı’nda bir misafirhanede kalmaya başladım; çünkü bizim kilisenin papazı Bay Parker da aynı yerde kalıyordu. Orada Amerikalı bir genç kız vardı, adı Patrick, Elsie Patrick. Bir şekilde arkadaşlığımız başladı ve bir ayın sonunda ona, hiç kimsenin âşık olamayacağı kadar âşık olmuştum. Bir nikâh dairesinde sessizce evlendik ve Norfolk’a evli bir çift olarak döndük. Bunun çılgınca olduğunu düşünmüşsünüzdür, Bay Holmes. Yani iyi bir aileden gelen bir adamın kızın geçmişiyle ya da ailesiyle ilgili hiçbir bilgisi olmadan gidip bu şekilde evlenmesini yadırgamışsınızdır. Ama onu tanısaydınız neden böyle davrandığımı daha iyi anlardınız.

Bu konuda Elsie açık davranmayı tercih etti. Eğer vazgeçmek istersem bana gereken her türlü imkânı tanımıştı. ‘Hayatımda çok kötü arkadaşlıklarım oldu.’ demişti, ‘Hepsini unutmak istiyorum. Geçmişimden bahsetmek istemiyorum; çünkü bana çok acı veriyor. Eğer benimle evlenirsen Hilton, kişisel olarak kendinden hiçbir şekilde utanç duymayan bir kadın alacaksın. Ama sözüme güvenmelisin ve senin eşin olduğum zamandan önceki yaşantım hakkımda beni konuşturmaya çalışmayacağına dair söz vermelisin. Eğer bu şartlar sana çok ağır geliyorsa o zaman Norfolk’a geri dön ve beni içinde bulduğun yalnız hayatımla tekrar baş başa bırak.’ Bu sözleri evlenmemizden bir gün önce sarf etmişti. Şartlarına razı olduğumu söyledim ve o günden beri sözümü hiç bozmadım.

Her neyse bir yıldır evliyiz ve bu süre zarfında çok mutlu olduk. Ancak yaklaşık bir ay önce, haziranın sonlarında, ilk defa sorunlar yaşamaya başladık. Bir gün eşim Amerika’dan bir mektup aldı. Amerikan pulunu zarfın üzerinde görmüştüm. Bembeyaz kesildi, sonra mektubu okudu ve şöminenin içine fırlattı. Daha sonra bu konudan hiç bahsetmedi ve ben de o bahsi hiç açmadım; çünkü ne de olsa söz vermiştim. Fakat o günden beri asla eski huzuruna kavuşamadı. Yüzünde sürekli bir korku ifadesiyle dolaşıyordu, sanki bir şeyler olacakmış gibi beklenti içindeydi. Bana güvenseydi daha iyi olurdu. Benim onun en yakın arkadaşı olduğumu görecekti. Ama o konuşmaya karar verene kadar ben bir şey yapamazdım. Bu arada Bay Holmes, benim eşim çok açık yürekli bir kadındır. Geçmişinde ne gibi sorunlar yaşamışsa yaşasın eminim onun suçu yoktur. Ben sıradan bir Norfolk’luyum ama İngiltere’de ailesinin onuruna benim kadar önem veren bir başka adam daha yoktur. Bunu hem şimdi hem de benimle evlenmeden önce gayet iyi biliyordu. Asla şerefime leke sürecek bir şey yapmaz, bundan çok eminim.

Her neyse, hikâyemin ilginç yanına geldim nihayet. Yaklaşık bir hafta önce; aslında geçen hafta salı günüydü, o kâğıttaki gibi, tuhaf, ufak, dans eden adam figürlerini pencere kenarında gördüm. Tebeşir ile çizmişlerdi. Onları seyis yamağının çizdiğini düşündüm ama çocuk bu konuda bir şey bilmediğine dair yemin etti. Bir şekilde gecenin bir vakti oraya çizilmişlerdi. Hemen temizlettirdim ve sonra da olanları eşime anlattım. Çok ciddiye aldığını görünce şaşırdım; eğer bir daha öyle bir şey görürsem ona da göstermem için yalvardı. Yaklaşık bir hafta kadar hiç ses seda çıkmadı. Ama dün sabah bu kâğıdı bahçedeki güneş saatinin altında buldum. Bunu Elsie’ye gösterir göstermez hemen bayılıverdi. O andan itibaren sanki yarı uyanıkmış gibi dolaşıyordu. Gözlerinde gizlenmiş korkuyu çok iyi görebiliyorum. İşte bunun üzerine size mektup yazıp o kâğıdı gönderdim Bay Holmes. Bu durumu polise bildiremezdim çünkü bana gülerlerdi. Ama siz benim ne yapabileceğimi söyleyebilirsiniz. Ben zengin bir adam değilim; ancak herhangi bir şey eşimi tehdit ediyorsa bu işi çözmek için son kuruşuna kadar her şeyimi harcamaya hazırım.”

İyi niyetli bir insandı, karşımızda oturan bu köklü İngiliz beyefendisi. Samimi mavi gözleri ve geniş, sağlıklı yüzüyle; basit, dürüst ve kibar bir adamdı. Eşine olan aşkı ve güveni hemen göze çarpıyordu. Holmes onun hikâyesini pürdikkat dinlemişti ve şimdi de oturup sessizce düşüncelere dalmıştı.

“Sizce Bay Cubitt…” dedi en sonunda, “Eşinizi karşınıza alıp ondan sırrını paylaşmasını istemeniz en iyi çıkar yol değil midir?”

Hilton Cubitt koca kafasını salladı.

“Söz sözdür, Bay Holmes. Eğer Elsie bana söylemek isteseydi çoktan söylerdi. Eğer istemiyorsa ben onun güvenini sarsmak niyetinde değilim. Ancak ben, istediğim şekilde bu meseleye yaklaşmakta özgürüm ve gerekeni yapmakta kararlıyım.”

“O zaman size tüm kalbimle yardım edeceğim. Mahallenizde dolaşan yabancılar olduğu hakkında herhangi bir şey duydunuz mu?”

“Hayır.”

“Sanıyorum çok sessiz sakin bir yerde yaşıyorsunuz. Yeni birinin ortaya çıkması hemen dedikoduya sebep olurdu, değil mi?”

“Evin hemen civarında görülse evet. Ancak bizim evden pek uzakta olmayan birkaç tane kaplıcamız vardır. Ayrıca çiftçilerimiz evlerine pansiyonerler alıyorlar.”

“Belli ki bu şekillerin bir anlamı var. Eğer bunlar rastgele seçilmiş resimler ise o zaman bu meseleyi çözmemiz imkânsızlaşır. Ancak diğer taraftan, bu şekiller belli bir sisteme oturtulmuş ise şüphesiz her şeyi en yakın zamanda öğreniriz. Ne var ki elimizdeki bu örnek yeteri kadar uzun olmadığı için şimdilik bir şey yapamam. Üstelik anlattığınız şeyler o kadar belirsiz ki bir araştırmanın başlatılması için gerekli temeli sağlamaya yetmiyor. Benim size önerim, Norfolk’a geri dönmeniz ve etrafı iyice gözetleyerek dans eden adamlar hakkında yeni bir şey ortaya çıkarsa mutlaka bir kopyasını almanızdır. Pencere kenarındaki tebeşir ile çizilmiş olanların bir kopyasının elimizde bulunmaması çok yazık. Mahallenizde yabancıların dolaşıp dolaşmadığı konusunda da gizli bir araştırma yapın. Yeni deliller elde ettiğinizde bana tekrar gelin. Size şimdilik verebileceğim en iyi tavsiye budur Bay Hilton Cubitt. Eğer yeni gelişmeler olursa acilen yanınıza gelip sizi Norfolk’taki evinizde ziyaret etmeye hazır olacağım.”

Bu görüşmeden sonra Sherlock Holmes derin düşüncelere daldı. Sonraki günlerde cep defterinden o kâğıt parçasını çıkarıp incelediğine birkaç defa şahit oldum. Üzerine çizilmiş ilginç figürlere uzun uzun, büyük bir ciddiyetle bakıyordu. Bu konuda pek konuşmuyordu. Ancak yaklaşık iki hafta sonra bir öğlen vakti bana laf atmıştı. Tam evden çıkacakken beni geri çağırıp:

“Kalsan iyi olur Watson.” dedi.

“Neden?”

“Çünkü bu sabah Bay Hilton Cubitt’ten bir telgraf aldım; onu hatırlıyorsun değil mi? Hani şu dans eden figürler için gelmişti bize. Saat biri yirmi geçe Liverpool Caddesi’nde olacakmış. Her an buraya gelebilir. Gönderdiği telgrafa bakılırsa önemli gelişmeler meydana gelmiş olmalı.”

Çok uzun süre beklememize gerek kalmamıştı; çünkü atlı arabayla gelinebilecek en kısa sürede gelmişti Bay Cubitt. Endişeli ve bitkin görünüyordu. Alnındaki kırışıklar, gözlerindeki yorgunluğu daha da belirgin bir hâle sokmuştu sanki.

“Bu iş benim sinirlerime dokunmaya başladı Bay Holmes…” dedi hayattan bıkmış bir hâlde koltuğa otururken, “Size kötülük yapmak isteyen, görünmeyen insanların etrafınızda dolaştığını bilmeniz yetmiyormuş gibi bir de eşinizi günbegün daha kötü bir hâle soktuklarını görmeniz… İşte o zaman tüm bunlar tahammül edilemez bir hâl alıyor… Eşim bu olanların altında ezilip tükeniyor, gözlerimin önünde eriyip gittiğini görüyorum.”

“Size hâlâ bu konudan söz etmedi mi?”

“Hayır, Bay Holmes, hiç konuşmadı. Bazen zavallı kadıncağızın konuşmak istediği anlar oluyor ama bir türlü konuya girme cesaretini kendinde bulamadı. Ona yardım etmeye çalıştım ama doğrusunu söylemek gerekirse pek beceremedim ve onu korkuttum. Benim atalarımdan, kasabamızdaki itibarımızdan ve tertemiz şerefimizden bahsetti ve tam konuya girecek diye seviniyorken korkup başka şeylerden bahsetmeye başladı.”

“Ama siz bir şey buldunuz, öyle değil mi?”

“Hem de birçok şey buldum Bay Holmes. Size incelemeniz için birkaç tane daha dans eden adam resimleri getirdim. Ayrıca daha da önemlisi, bunu yapan adamı gördüm.”

“Ne? Bunları çizen adamı mı gördünüz?”

“Evet, onu iş başında yakaladım. Ama size her şeyi sırasıyla anlatacağım. Size olan ziyaretimden sonra eve döndüğümde ertesi sabah ilk gördüğüm şey, yeni çizilmiş dans eden adam resimleri oldu. Barakanın siyah ahşap kapısına tebeşir ile çizilmişti. Ön taraftaki pencerelerden baktığınız zaman tam gözünüzün önünde, bahçenin hemen yanında duruyor. Aynen kopyalayıp size getirdim. Buyurun.”

Kâğıdı açarak masanın üzerine bıraktı. Şekillerin kopyası şuna benziyordu:

“Mükemmel!” dedi Holmes, “Mükemmel! Lütfen devam edin.”

“Kopyasını alır almaz oradaki resimleri sildim; ama iki gün sonra aynı yerde yeni bir resim daha gördüm. Bu da onun kopyası:”

Holmes ellerini ovuşturarak memnuniyetten kıkırdıyordu.

“Malzememiz hızla birikiyor…” dedi.

“Üç gün sonra kâğıda çizilmiş bir başka dans eden adamlar resmi buldum; güneş saatinin üstündeki bir taşın altına sıkıştırılmıştı. Gördüğünüz gibi karakterler bir öncekiyle aynı. Bunun üzerine pusuya yatmaya karar verdim ve tabancamı çıkararak çimleri ve bahçeyi çok rahat görebileceğim çalışma odamda beklemeye başladım. Her taraf karanlıktı, sadece ay ışığı vardı. Saat gecenin ikisi gibi pencerede oturuyorken arkamdan gelen ayak sesleri duydum; dönüp baktığımda eşimi geceliği içinde karşımda dikiliyorken buldum. Yatağa gelmem için yalvardı. Ona açıkça bu oyunları kimin oynadığını görmek istediğimi söyledim. O da bunların, saçma sapan bir şaka olduğunu ve dikkate almamamı söyledi.

‘Eğer gerçekten bunlardan çok rahatsız olduysan Hilton, kurtulmak için bir seyahate çıkabiliriz; sadece sen ve ben.’ ‘Nasıl yani? Biri saçma sapan şakalar yapıyor diye kendi evimden mi uzaklaşacağım?’ dedim, ‘Bunu duysa herhâlde bütün âlem bize kahkahalarla güler…’

‘O zaman yatağa gel.’ dedi eşim, ‘Bunu sabah konuşuruz.’

O konuşurken, ay ışığında, renginin daha da attığını fark ettim. Omzumu sımsıkı kavramıştı. Barakanın gölgesinde bir şey hareket ediyordu. Karanlıkta sürünen bir figür gördüm, köşeden dolanarak barakanın kapısına geldiğinde çömeliverdi. Hemen tabancamı aldım ve tam yerimden çıkacakken eşim tüm gücüyle kollarını bedenime dolayarak beni sıkıca tuttu. Onu üzerimden atmaya çalıştım ama umutsuzca bana yapışmıştı. En nihayet ondan kurtulabildim; ama kapıyı açıp barakaya ulaştığımda o yaratık çoktan gitmişti; ancak bir iz bırakmıştı. Kapının üzerinde, daha önce iki defa çizdiği aynı tarzdaki tuhaf, dans eden adamların figürleri duruyordu. Sizin için kâğıda kopyaladım bunları. Her yeri inceden inceye aramama rağmen adama ait başka hiçbir iz yoktu. Üstelik işin ilginç yanı, bütün o süre boyunca orada bir yerlere saklanmış olmalıydı; çünkü ertesi sabah kapıyı tekrar incelediğimde daha önce çizmiş olduklarının altına bir sıra daha karalamıştı.”

“En son çizilen yanınızda mı?”

“Evet, çok kısa ama yine de kopyaladım. İşte buyurun.”