banner banner banner
Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt
Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt
Оценить:
 Рейтинг: 0

Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt

Baoyu kıkırdadı.

“Yani çok konuşmayanları pek sevmediğini mi söylüyorsun, büyükanne?”

“Yok canım!” dedi Büyükanne Jia. “Sessizlerin de kendilerine özgü erdemleri var, tıpkı dilbazların kusurları olduğu gibi. İnsanın kendisi hakkında çok fazla konuşmaması en iyisi! Bazen dilbazlar çok yorucu oluyor, o zaman sessizleri tercih ediyorum.”

“Çok doğru.” dedi Baoyu. “Yengem Li Wan de çok konuşmaz ama onu da en az Feng kadar sevdiğinden eminim. Önemli olan tek şey dilbazlık olsaydı, ailede en çok Kuzen Feng ile Kuzen Lin’i severdin.”

“Eğer bir kıyaslama yapıyorsak, Xue teyzene iltifat olsun diye söylemiyorum ama doğrusu bu ailedeki bütün kızların içinde en çok Baochai’i seviyorum.” dedi Büyükanne Jia.

“Öyle söylemeyin. Bunu demek istemediğinizden eminim.” diye itiraz etti Xue teyze gülerek.

“Yok, yok, aynen öyle!” diye araya girdi Wang Hanım. “Biz yalnızken de büyük hanım Baochai’den övgüyle söz eder.”

Baoyu, Büyükanne Jia Daiyu hakkında güzel bir şeyler söylesin diye araya girmişti ama onun yerine yaşlı kadının Baochai’i övmesine çok şaşırdı. Baochai’e bakıp gülümsedi ama kız hemen başını çevirip Xiren ile konuşmaya başladı.

O sırada bir hizmetkâr gelip yemeğin hazır olduğunu bildirdi. Büyükanne Jia ayağa kalktı. Önce Baoyu’ye iyice dinlenip bir an önce iyileşmesini tembihledikten sonra Xue teyzeyi önüne katıp, Xifeng’ın koluna yaslanarak kapıya yöneldi. Odadan çıkarlarken çorbanın hazır olup olmadığını sordu. Sonra Xue teyzeye dönüp özellikle yemek istediği bir şey var mı diye öğrenmek istedi.

“Varsa haberim olsun.” dedi. “Feng’a nasıl yaptıracağımı bilirim ben.”

Xue teyze güldü.

“Ona takılmayı nasıl da seviyorsunuz! Sizin için hep güzel şeyler hazırlatıyor ama siz pek bir şey yemiyorsunuz.” dedi.

“Bakma sen ona halacığım!” diye karşı çıktı Xifeng. “Büyük hanım ne yiyeceğini iyi bilir. İnsan etinin ekşi olduğunu düşünmese çoktan beni bile yemişti!”

Bu sözler herkesi güldürdü. Baoyu de canının yanmasına rağmen içeriden onlara katıldı.

Yatağının yanında duran Xiren de gülmeden duramadı.

“Bayan Lian de ne kadar sivri dilli!”

Baoyu elinden tutup çekerek onu yanına oturttu.

“Gel! Saatlerdir ayakta durmaktan yorulmuşsundur!”

“Ah, az kalsın unutuyordum!” diye bağırdı Xiren. “Bayan Baochai henüz avludayken, bize birkaç file örmesi için Yinger’ı göndermesini isteyecektim.”

“İyi ki hatırlattın.” dedi Baoyu. Kafasını kaldırıp pencereye doğru seslendi.

“Kuzen Bao! Yemekten sonra Yinger’ı bana gönderir misin? Birkaç tane file örmesini istiyorum.”

“Tabii ki.” dedi Baochai, geri dönerek. “Hemen gönderiyorum.”

Büyükanne Jia ve diğer hanımlar da durup dinlediler. Doğru dürüst duyamayan yaşlı kadın ne olduğunu sorunca, Baochai açıklama yaptı.

“Tamam, yavrucuğum, gönder! Onun yerine birine ihtiyaç duyarsanız, bomboş oturan bir sürü kız var benim orada. Onlardan birini çağırtabilirsiniz.”

“Yinger olmadan da idare ederiz biz.” diyerek onu ikna etti Xue teyze ve Baochai. “Yapacak fazla bir işi yok, aylaklık etmemesi için bir şeyler yapması lazımdı zaten.”

Konuşarak yollarına devam ederlerken, Xiangyun, Pinger ve Xiangling’e rastladılar. Yapay bir dağın kenarında pelesenk topluyorlardı. Büyükanne Jia ve diğerlerinin geldiklerini görünce çiçekleri bırakıp onlara katıldılar. Kısa süre içinde grup Bahçe’den çıkmıştı. Büyükanne Jia’nın yorulmuş olmasından endişelenen Wang Hanım biraz durup kendi dairesinde dinlenmesini teklif etti. Gerçekten de yaşlı kadının ayakları sıkıntı vermeye başlamıştı, başını sallayarak kabul etti. Wang Hanım önden bir hizmetçi gönderip hazırlık yapılmasını istedi.

Odalık Zhao hastalık bahanesiyle ortalarda görünmediğinden, iki odalıktan sadece Bayan Zhou dairenin yaşlı kadınları ve hizmetçi kızlarıyla beraber Büyükanne Jia’yı karşılamak için çıktı. İçeri girmesi için kapının perdesini kaldırıp, sedirin üzerindeki yastıkları düzeltti. Xifeng’ın kolunda sedire doğru giden yaşlı kadın Xue teyzeyle birlikte şeref konuğu yerine oturdu. Baochai ve Xiangyun daha alçaktaki oturaklara oturdular. Wang Hanım fincanı gayet resmî bir şekilde iki eliyle tutarak kayınvalidesine bizzat çay servisi yaptı, Li Wan de Xue teyzeye.

“Bırak da gençler hizmet etsinler.” dedi Büyükanne Jia, Wang Hanım’a. “Sen otur da sohbet edelim.”

Wang Hanım itaatle sedirin yanındaki tabureye oturdu ve vekâletini Xifeng’a bıraktı.

“Büyük hanımefendinin yemeğini buraya getirmelerini söyle.” dedi ona. “Bir iki porsiyon daha eklesinler.”

Xifeng hemen çıkıp Wang Hanım’ın hizmetçileriyle büyük hanımefendinin hizmetçilerine haber gönderdi. Oradaki yaşlı kadınlar da bu emri hizmetçi kızlara iletince, büyük bir hizmetkâr ordusu Wang Hanım’ın dairesine koşuşturdu. Wang Hanım da diğer küçük hanımların davet edilmesini emretti ama uzun bir süre beklemelerine rağmen Tanchun ve Xichun’den başka kimse gelmedi. Yingchun pek iyi değildi, canı bir şey yemek istemiyordu. Daiyu de on öğünden yalnızca beşini yediğinden, onun yokluğunu fark eden olmadı. Kısa süre içinde yemekler getirildi. Sedirin üzerine alçak bir masa kuruldu. Xifeng elinde havluya sarılmış bir demet fildişi çubukla hazır bekliyordu.

“Büyük hanımefendi ve Xue hala, resmiyeti bir tarafa bırakıp rahat davranın lütfen, her şeyi bana bırakın!” dedi.

Büyükanne Jia, Xue teyzeye dönüp, “Biz de öyle yaparız!” dedi.

“Evet tabii.” dedi Xue teyze, gülümseyerek.

Xifeng atılıp Büyükanne Jia ve Xue teyze için iki çift, Baochai ve Xiangyun için de birer çift çubuğu masaya yerleştirdi. Wang Hanım ve Li Wan de yemeklerin servisini denetliyorlardı. Xifeng bir kişilik daha servis getirtip, elinde çubuklarla tabaklar arasında dolaşarak Baoyu için yemek seçimi yaptı. Birkaç dakika sonra lotus yaprağı çorbası getirildi ve Büyükanne Jia’nın incelemesi için sunuldu. Wang Hanım hızla etrafına bakınınca Yuchuan’in hemen yakınında hazır beklediğini gördü; bir kâse çorba ile Xifeng’ın seçtiği yemekleri Baoyu’ye götürmesini emretti. Xifeng hepsini tek kişinin taşıyamayacağını söyledi. Tam o sırada Yinger ve Xier içeri girince, Baochai onların yemeklerini bitirdiklerini bildiğinden Yinger’ın yardım etmesini önerdi.

“Efendi Bao gidip onun için file örmeni istemişti. Sen de Yuchuan’le birlikte gidip o işi de halledersin.”

“Tabii küçük hanım.” dedi Yinger ve tabaklardan bazılarını alıp Yuchuan ile çıktı. İkisi yalnız kaldıklarında, “Bu tabaklar çok sıcak. Onca yolu nasıl gideceğiz?” dedi.

“Merak etme sen!” dedi Yuchuan. “Ben ne yapacağımızı biliyorum.”

Yaşlı kadınlardan birine kapaklı bir sepet getirtti. Çorba kâsesi ve diğer tabakları içine yerleştirip taşıması için kadına verdi. Yinger ile ikisi ellerini kollarını sallayarak Kızıl Neşe Avlusu’na doğru yollarına devam ederken, her şeyi taşıyan yaşlı kadın arkalarından geliyordu. Avlunun kapısına geldiklerinde Yuchuan kadından sepeti aldı, iki kız eve doğru ilerledi. Xiren, Sheyue ve Qiuwen’i iç odada Baoyu’yle eğlenirken buldular. Üçü gülerek ayağa kalkıp onları selamladı. Xiren onların kendi dairelerinden geldiklerini düşünerek, nasıl aynı anda geldiklerini sordu, sepeti alırken. Yuchuan kendisini bir tabureye bırakıverdi; Yinger ise o kadar cüretkâr değildi. Xiren tabure getirdiği hâlde oturmak istemedi.

Baoyu Yinger’ın gelmesine çok memnun olmuş ama Yuchuan’i görünce ablası Jinchuan’ı hatırlayıp utanç ve üzüntü karışımı bir sancı duymuştu. Bu yüzden Yinger’ı boş verip sadece ona ilgisini yöneltti. Xiren bunu fark edince Yinger’ın alınmasından korktu. Kısmen bu nedenle kısmen de Yinger ayakta çok rahatsız göründüğünden ve belli ki Baoyu’nün yanında oturmak istemediğinden, elinden tutup onu yan odaya götürdü, çay ikram edip sohbete başladı. Bu arada Sheyue ve diğer kızlar Baoyu’nün yemeğini ve çubuklarını getirdiler. Ama Baoyu yemeğine başlayacağına, Yuchuan’le ilgilenmeye devam etti.

“Annen nasıl?” diye sordu.

Somurtan ve Baoyu’ye bakmaktan kaçınan Yuchuan, uzunca bir süre sesini çıkarmayıp sonunda “İyi.” diye mırıldandı. Baoyu’nün canı sıkıldı ama nazik olmak için elinden geleni yaptı.

“Yemeğimi getirmenizi kim söyledi?” diye sordu.

“Tabii ki hanımefendiler.”

Baoyu onun yüzündeki üzüntüyü görebiliyor ve Jinchuan nedeniyle bu hâlde olduğunu biliyordu. Onun gönlünü almanın yollarını aradı ama ötekilerin yanında kendisini küçük düşürmek istemedi ve çeşitli bahanelerle onlardan kurtulmaya çalıştı. Bunu başarınca, bütün cazibesini kızın üzerinde denedi. Yuchuan önce onun sorduğu soruları duymazdan gelmeye çalıştı ama Baoyu o kadar sabırlı ve ısrarcıydı, kızın dirençli katılığını öyle bir sıcaklık ve zarafetle karşıladı ki sonunda yüreği yumuşadı ve hafif bir memnuniyet ifadesi yüzüne yerleşmeye başladı. Baoyu artık yemeğini isteme zamanının geldiğine hükmedince, “Çorbamı verir misin, sevgili kardeşim. Bir bakalım nasılmış.” dedi gülerek.

“Ben kimseye yemek yediremem.” dedi Yuchuan. “Hiç yapmadım. Diğerlerinin gelmesini beklemeniz lazım.”

“Ben yedirmeni istemedim ki.” dedi Baoyu. “Sadece bana getirmeni istiyorum çünkü yürüyemiyorum. Sonra çıkıp onlara görevini tamamladığını söyleyerek kendi yemeğini yiyebilirsin. Seni yemeğinden alıkoymak istemem. Açlıktan ölüyorsundur. Tabii getirmek istemiyorsan, ben acılara katlanıp kendim de alabilirim!”

Yatağından kalkmaya yeltendi ama bu çabası acı dolu çığlıklarına neden oldu. Bu duruma daha fazla dayanamayan kız hemen ayağa kalktı.

“Tamam. Yatın siz!” dedi. “Daha önceki yaşamınızda ne günahlar işlediyseniz şimdi böyle acı çekiyorsunuz! Cezanızı çekmek için çok beklemek zorunda kalmadınız. Size acımamı beklemeyin!”

Birden bir kahkaha attı ve çorbayı getirdi.