banner banner banner
Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt
Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt
Оценить:
 Рейтинг: 0

Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt

“Burada misafirimiz varken nasıl giderim?” dedi Xiren, gülümseyerek.

“Saçmalama!” dedi Yinger, ipleri seçerken. “Git haydi.”

Xiren güldü ve ikisini yalnız bırakıp çıktı; sadece ihtiyaç olur belki diye çok genç iki hizmetçiyi bıraktı.

Baoyu uzanıp Yinger’ın file örüşünü seyrederken havadan sudan sohbet etmeye başladı.

“Kaç yaşındasın?”

Yinger işinden başını kaldırmadan cevap verdi.

“On altı.”

“Soyadın ne?”

“Huang.”

“Huang mı? ‘Sarı’ demek. Adınla çok uyumlu. Huang Yinger! Sarıasma Kuşu derler, değil mi?”

“Aslında adım Jinying’di ama küçük hanım söylemesini zor bulup Yinger olsun dedi. Şimdi herkes böyle çağırıyor.”

“Bayan Bao seni çok seviyor herhâlde.” dedi Baoyu. “Evlendiği zaman da seni yanında götürmek isteyecektir.”

Yinger burun kıvırıp güldü.

“Ben her zaman Xiren’e söylerim, hanımını ve seni alacak erkek çok şanslı.” dedi Baoyu.

“Bayan Bao sizin düşündüğünüzden çok daha iyi bir insan.” dedi Yinger. “Güzelliğinin yanı sıra bu dünyada pek çok kişide bulamayacağınız harika özellikleri var. Güzellikten çok daha önemli şeyler.”

Baoyu Yinger’ın yumuşacık sesinden, yapmacıklıktan uzak, sade konuşma şeklinden ve gülüşünden çok etkilendi. Hanımı hakkında bu şekilde konuşmasını dinlemek ona keyif verdi.

“Ne gibi şeyler?” diye sordu. “Söylesene bana.”

“Söylerim ama ona bundan söz etmeyin.”

“Elbette etmem.”

O anda dışarıdan gelen bir ses araya girdi.

“Hiç sesiniz çıkmıyor!”

Aynı anda ikisi de dönüp bakınca Baochai’in odaya girdiğini gördüler. Baoyu hemen onu buyur etti. Kız oturunca Yinger’ın nasıl bir file yaptığını sordu ve eğilip inceledi.

“Bunun ilginç bir tarafı yok ki. Ne için istiyorsun?” diye sordu daha yarısı tamamlanan fileyi görünce. “Neden değerli taşı için bir şey yapmıyorsun?”

Baoyu sevinçle ellerini çırptı. En başında Yinger’dan kendisi için bir şey yapmasını isteyecekti ama unutmuştu.

“Zeki kuzen! Söylediğin çok iyi oldu! Unuttum gitti. Peki, ne renk olsun?”

“Bir bakalım.” dedi Baochai. “Parlak renkler kesinlikle olmaz. Kırmızı yakışmaz. Sarı yeterince zıtlık taşımıyor. Siyah da çok kasvetli. Bak ne diyeceğim. Altın rengi bir ipi çok ince bir siyah iple birleştirip yaparsan çok güzel olur.”

Baoyu bu teklifi çok beğendi ve Xiren’e birkaç kez seslenerek altın rengi ip getirmesini istedi. O da tam o sırada iki tabak yemekle içeri giriyordu.

“Çok tuhaf!” dedi. “Büyük hanımefendi iki tabak göndermiş.”

“Ah demek çok fazla yemekleri varmış ki paylaşmanız için size göndermiş.” dedi Baoyu.

“Hayır.” dedi Xiren. “Bunlar özel olarak benim içinmiş ama gidip teşekkür etmeme gerek yokmuş. Çok tuhaf!”

Baochai güldü.

“Senin içinse gidip ye! Nedenini niçinini sorma!” dedi.

“Ama daha önce hiç böyle bir şey olmadı. Çok utandım.”

Baochai alaycılıkla dudaklarını buruşturdu.

“Bunda utanılacak ne var? Bir gün daha utanç verici şeyler gelecek başına.”

Xiren bu lafların arkasında başka şeyler olduğunu hissetti. Baochai’in iğneleyici sözler edecek biri olmadığını iyi biliyordu. Önceki gün görüştüklerinde Wang Hanım’ın da üstü kapalı sözler ettiğini hatırlayınca konuyu kapattı.

“Bunları yiyeyim o zaman, ellerimi yıkayınca ipi getiririm.” dedi Baoyu’ye tabakları göstererek.

Ardından aceleyle dışarı çıktı. Daha sonra yemeğini bitirip iple beraber geri geldiğinde, ağabeyinin çağırması üzerine Baochai gitmişti.

Baoyu tekrar uzanıp Yinger’ı seyretmeye koyuldu ama bu sefer de Xing Hanım’ın gönderdiği iki hizmetçi araya girdi. İki çeşit meyve ve hanımlarından bir mesaj getirmişlerdi.

“Hanımefendi, eğer yürüyecek durumda olursanız, yarın yanına gidip biraz oyalanmanızı söyledi. Sizi görmek istiyormuş.”

“Yürüyebildiğim zaman gidip saygılarımı sunacağımı ilet kendisine. Sancılarım biraz daha hafifledi, merak etmesin.”

Kızların oturmasını istedi, Qiuwen’i çağırıp meyvelerin yarısını Daiyu’ye götürmesini söyledi ama kız tam gitmek üzereyken avludan Daiyu’nün sesi geldi. Baoyu Qiuwen’den hemen gidip onu içeri davet etmesini istedi.

Ayrıntılar için gelecek bölümü okumaya devam et.

36. BÖLÜM

Baochai Kızıl Neşe Avlusu’nu ziyareti sırasında, uykuda sayıklanan tuhaf sözleri duyar.

Baoyu Armut Ağacı Avlusu’nu ziyaret eder ve bir oyuncudan gerçekleri öğrenir.

Büyükanne Jia, Wang Hanım’la yemek yedikten sonra dairesine geri dönünce Baoyu’nün bu kadar çabuk ilerleme göstermesine çok memnun oldu ama bu sefer de iyice iyileştiğinde, Jia Zheng yine onu sormaya başladığı zaman ne olacak diye endişelenmeye başladı. Bu ihtimale karşı tedbirli olmak için Jia Zheng’ın bütün işlerini gören başuşağına bizzat talimat vermek üzere çağırttı.

“Bundan sonra, efendin misafir ağırlarken ya da biriyle görüşürken Baoyu’yü çağırırsa, bana haber vermeye gerek bile duymadan, hemen Efendi Bao’nın yediği dayaktan dolayı çok ciddi şekilde yaralandığını ve tekrar yürüyebilmesi için birkaç ay dinlenmesi gerektiğini söyleyeceksin. Sonra da yıldız haritasındaki şansız bir birleşme nedeniyle yıldız muhafızına adak adanırken, yabancıları görmesine ya da kapıdan dışarı adım atmasına izin verilmediğini bildireceksin.” dedi.

Uşak gittikten sonra Dadı Li ile Xiren’i çağırttı ve aynı şeyi Baoyu’ye de anlatmalarını söyledi; böylece iyileşmesinde herhangi bir yavaşlama olmayacaktı.

Baoyu, âlimler sınıfından beylerle bir araya gelip sohbet etmekten hiç hoşlanmaz, tebrik, başsağlığı ve o sınıfın üyelerinin zamanlarının çoğunu adadıkları diğer resmî ziyaretler gibi, giyinip kuşanmayı gerektiren bütün ortamlardan nefret ederdi. Bu yüzden de büyükannesinin kararı onu çok memnun etti; bunu ziyarete gelen dost ve akrabalarla görüşmeyi kesmek için bahane olarak kullandı. Hatta aile büyüklerine yapılan geleneksel sabah ve akşam ziyaretlerini bile savsakladı. Her günü Bahçe’de oyalanarak ve dinlenerek geçiriyor, sabahın erken saatlerinde büyükannesini ve annesini kısa ziyareti dışında, bütün gün boyunca hizmetçilerinin gönüllü tutsağı oluyor, onları memnun edecek ufak tefek şeyler yapıyordu. Böyle eğlenceli bir miskinlik içinde birkaç hafta su gibi akıp geçti. Zaman zaman fırsat oldukça, Baochai ya da bir başkası onu bu durumundan dolayı kınayacak olursa, öfkelenerek karşı çıkıyordu.