banner banner banner
Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt
Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt
Оценить:
 Рейтинг: 0

Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt


“Ne yapmamı istiyorsun?” diye sordu Xiren’e. “Kalbim paramparça oldu, kimsenin umurunda değil.”

Gözlerine dolan yaşlar yanaklarından aşağıya süzüldü. Bunu gören Xiren de ağlamaya başladı. Ağlayarak yanlarında dikilen Qingwen bir şey diyecekti ama tam o anda Daiyu içeri girince kaçıp gitti.

“Bu festival gününde böyle ağlamak da ne?” diye sordu Daiyu alaycılıkla, ağlayan ikiliye bakıp. “Yoksa zongzi[1 - Farklı şeylerle doldurulmuş ve bambu yapraklarına sarılmış, yapışkan pirinçten yapılan geleneksel Çin pirinç yemeği. Geleneksel olarak Dragon Teknesi Festivali’nde yenir. (ç.n.)] için mi kavga ediyordunuz?”

Baoyu ve Xiren bir kahkaha attılar.

“Eğer Kuzen Bao söylemezse sen söylersin. Hadi!” diye devam etti Daiyu, Xiren’in omuzuna dostça vurarak. “Her şeyi anlat. Belli ki ikiniz bir şey için kavga ediyordunuz. Ne için olduğunu söyle bana da aranızı düzelteyim.”

“Aman küçük hanım! Şaka mı yapıyorsun?” dedi Xiren, onu koluyla hafifçe iterek. “Ben sadece bir hizmetçiyim. Böyle şeyler söyleme bana!”

“Sen kendine hizmetçi diyebilirsin ama ben seni yengem olarak kabul ediyorum.”

“Neden insanların dalga geçecekleri isimler takıyorsun ona?” diye karşı çıktı Baoyu. “Zaten insanlar yeterince dedikodu yapıyorlar. Bir de sen eklenirsen nasıl başa çıkacak?”

“Neler hissettiğimi bilmiyorsun, küçük hanım.” dedi Xiren. “Ölmeden bana huzur yok.”

“Sen ölürsen başkaları ne yapar bilmem ama ben üzüntüden ölürdüm!” dedi Daiyu.

“Ben de rahip olurdum.” dedi Baoyu.

“Biraz daha ciddi olun.” dedi Xiren. “İkiniz de benimle dalga geçiyorsunuz.”

Daiyu iki parmağını havaya kaldırıp, muzip bir ifadeyle Baoyu’ye baktı.

“Rahip oluşun iki etti. Bundan sonra hesap tutacağım.”

Baoyu önceki gün söylediği şeyi ima ettiğini biliyordu ve konuyu gülerek geçiştirdi. Kısa bir süre sonra Daiyu gitti. Hemen onun ardından birisi Xue Pan’den bir davet haberi getirdi. Baoyu bu defa gitmesinin iyi olacağını düşündü. Bu seferkinde sadece içki vardı ama Xue Pan parti bitene kadar onu bırakmadı. Akşam bayağı sarhoş hâlde döndü eve.

Sallanarak avlusuna girdiğinde, birisinin serinlemek için yatağını dışarıya çıkarıp uyuduğunu gördü. Xiren olduğunu düşünerek yatağın kenarına oturup onu dürttü.

“Ağrın geçti mi?”

“Beni rahat bırakır mısınız?” dedi yataktaki kişi doğrulup oturarak.

Xiren değil de Qingwen olduğunu gören Baoyu kızın elinden tutup yanına çekti.

“Giderek daha da inatçı oluyorsun.” dedi gülerek. “Bu sabah yelpazeyi kırdığında sadece birkaç zararsız söz söyledim ama sen veryansın ettin! Sonra Xiren bütün iyi niyetiyle seni ikna etmeye çalışırken, ona saldırdın! Gerçekten bunun yersiz olduğunu düşünmüyor musun?”

“Hava çok sıcak, ellerinizi üzerimden çekin.” dedi Qingwen. “İnsanlar görseler ne derler? Sizinle burada böyle oturmam doğru değil.”

“Madem burada oturmanın doğru olmadığını biliyorsun, neden yatıyorsun?” diye takıldı Baoyu. Bir cevap veremeyen kız kıkırdadı.

“Siz burada yokken sorun değil. Bunu yanlış yapan şey sizin burada olmanız. Şimdi izin verin de kalkıp banyo yapayım. Xiren ile Sheyue yıkandılar, onları size göndereyim.”

“Çok içtim, bana da yıkanmak iyi gelir. Sen de yıkanmadığına göre küveti doldur da beraber yıkanalım.”

Qingwen gülerek bu teklifi reddetti.

“Yok olmaz! Buna cesaret edemem. Bihen yıkanmanıza yardım ederken neler olduğunu unutmadım. İki üç saat sürmüştü de hepimiz çok endişelenmiştik. Siz orada olduğunuz için içeri de girmek istemedik, sonradan girip baktık ki her yer su içinde kalmıştı, yatağın ayakları göl olmuş, hatta üzerine bile suç sıçramıştı. Kim bilir nasıl yıkanıyordunuz! Günlerce buna güldük. Benim o kadar suyu temizleyecek zamanım yok, o nedenle sizinle yıkanamam. Hem zaten hava serinledi, yıkanacağımı hiç sanmıyorum. Size bir tas su getireyim, yüzünüzü yıkayıp saçınızı tarayın. Yuanyang bir sürü meyve gönderdi, büyük bir kâse buzlu suyun içine koyduk. Size getirmelerini söyleyeyim.”

“Peki o zaman!” dedi Baoyu. “Sen yıkanmıyorsan, ben de sadece ellerimi yıkarım. Biraz meyve gönderebilirsin.”

Qingwen güldü.

“Daha bugün bana sakar olduğumu söylediniz. Yelpazeyi bile kırmadan taşıyamıyorum. Meyve nasıl getireyim? Ya tabağı kırarsam? Bunun sonucunu düşünemiyorum bile!”

“Ne istersen yap!” dedi Baoyu. “Bu eşyalar bizim kullanmamız için var. Nasıl kullanacağımız kişisel tercihimize kalmış. Örneğin, yelpazeler serinlemek içindir ama eğer sen onları parçalamaktan zevk alıyorsan, bunu yapmaman için bir neden yok. Yapmaman gereken şey, öfkeni onlardan çıkarmak. Tabaklar ve fincanlar için de aynı şey geçerli. Onlar yiyecek ve içecekleri koymak içindir. Ama eğer sen sırf çıkan sesi seviyorsun diye onları kırmak istersen, bunu yapabilirsin. Yeter ki hırsa kapılıp sinirini onlardan çıkarma! Altın kural bu.”

“Peki o zaman.” dedi Qingwen, sinsi bir gülüşle. “Yelpazenizi verin de parçalayayım. Yırtılan yelpaze sesine bayılıyorum.”

Baoyu çıkarıp verdi. Kız hevesle alıp ’çıt’ diye ikiye ayırdı. Sonra tekrar ve tekrar. Baoyu takdir eden bir izleyici olarak gülerek teşvik etti.

“Aferin! Daha çok ses çıkar!”

Tam o sırada Sheyue geldi. İkisine de öfkeyle baktı.

“Yapmasana!” dedi. “Eşyaları böyle ziyan etmek çok kötü bir şey!”

Ama Baoyu ayağa fırlayıp onun yelpazesini de elinden aldı ve Qingwen’e verdi. Kız hemen paramparça etti. Bunun üzerine ikisi bir kahkaha kopardılar.

“Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?” dedi Sheyue. “Kırdığınız benim yelpazemdi. Eğlence anlayışınız bu mu?”

“Eski bir yelpazeydi zaten!” dedi Baoyu. “Yelpaze kutusundan başka bir tane al kendine.”

“En iyisi kutuyu buraya getirin de hepsini kırsın!”

“Tamam. Hadi git, getir.” dedi Baoyu.

“Böyle bir saçmalık yapmam! Bileğini kırmadı ya, o gidip getirsin.”

“Yoruldum ben.” dedi Qingwen, kendini beğenmiş bir şekilde yatağa uzanarak. “Birazını da yarın parçalarım.”

Baoyu güldü.

“Eskiler ne der bilirsin.” dedi Baoyu. “Bin parça altın bile güzel bir kadının gülümsemesini satın alamaz. Birkaç yelpazenin lafı mı olur?”

Sonra Xiren’e seslendi. Üzerine temiz kıyafetlerini giyen Xiren dışarı gelip, onlara katıldı. Küçük Jia Hui kırılan yelpaze parçalarını temizledi. Sonra hepsi bir süre oturup serinliğin tadını çıkardılar. Ama hikâyemiz bu akşama dair başka bir ayrıntı vermiyor.

***

Ertesi gün öğlen Wang Hanım, Baochai, Daiyu ve kızlar Büyük Hanımefendi Jia’nın salonunda otururlarken, birisi Shi Xiangyun’ün geldiğini haber verdi. Kısa bir süre sonra bir grup yaşlı kadın ve genç hizmetçi eşliğinde Shi Xiangyun avluya girdi. Baochai, Daiyu ve diğerleri onu karşılamak için dışarı koştular. Bir aydır birbirlerini görmeyen genç kızlar için tekrar kavuşmak sevgi göstermek için bir fırsattı. Karşılıklı olarak duyguların ifade edilmesinden sonra hepsi içeri girince, selamlaşmalar, hatır sormalar tamamlandı ve Büyükanne Jia, hava çok sıcak olduğundan Xiangyun’e üstünü çıkarmasını önerdi. Kız hevesle ayağa kalktı ve üst üste giydiği iki parça kıyafetini çıkardı.

“Hayret çocuğum!” dedi Wang Hanım, şaşkınlık içinde. “Ne kadar çok şey giymişsin! Hiç bu kadar sıkı giyinen birini görmemiştim.”

“Shi teyzem giydirdi hepsini.” dedi Xiangyun. “Mecbur kalmasam asla giymezdim!”

“Sen Xiangyun’ü bilmezsin, teyze.” diye araya girdi Baochai, gülerek. “Başkalarının kıyafetlerini giymeye bayılır. En çok da erkeklerinkini. Geçen yıl üçüncü ya da dördüncü ayda buraya geldiği zaman, Baoyu’nün kürklerinden birini ve çizmelerini giymiş, beline de kemerlerinden birini takmıştı. İlk bakışta Kuzen Bao’ya benziyordu. Sadece küpeleri onu ele veriyordu. Şu sandalyenin arkasında durunca, Büyükanne Jia bile aldanıp, ‘Baoyu, gel buraya! Dikkatli olmazsan o lambanın püsküllerinden gözüne toz kaçacak!’ demişti. Ama Xiangyun sadece gülmüş ve yerinden kıpırdamamıştı. Sonunda insanlar daha fazla dayanamayıp gülünce, büyükanne de kim olduğunu anlayıp gülmüş; çok yakışıklı bir delikanlı olduğunu söylemişti.”