banner banner banner
Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt
Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt
Оценить:
 Рейтинг: 0

Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt


“Bu bir şey mi?” dedi Daiyu. “Ya geçen yıl, birinci ayda iki günlüğüne bize kalmaya geldiğinde, kar yağdığı zaman olanlar? Büyükanne ve Wang teyze bir yerden yeni gelmişlerdi, galiba atalarımızın resimlerine saygılarını sunup dönmüşlerdi. Xiangyun büyükannenin yeni kırmızı yün pelerinini görünce kaptığı gibi üstüne geçirmiş, ona çok büyük ve uzun geldiğinden bir mendille belinden bağlayıp öyle dışarı çıkmış, hizmetçilerle beraber kardan adam yapmıştı. Sonra su oluğunun üstüne düşmüştü de her tarafı çamur olmuştu.”

Diğerleri de bu olayı hatırlayıp güldüler.

Baochai, Xiangyun’ün dadısı Bayan Zhou’ya, Xiangyun’ün hâlâ eskisi kadar erkeksi olup olmadığını sordu. Dadı Zhou hiçbir şey söylemeden güldü.

“Ben muzipliklerine pek aldırmıyorum da keşke bu kadar geveze olmasaydı.” dedi Yingchun. “İnanmazsınız, gece yatağında bile konuşmaya devam ediyor, sonra gülüyor ve tekrar konuşuyor, tekrar gülüyor. Anlattığı saçmalıkları hayatınızda duymamışsınızdır. Nereden buluyor bunları, bilmem!”

“Belki de artık düzelmiştir.” dedi Wang Hanım. “Geçen gün birisinin bir nişan meselesinden söz ettiğini duydum; belki de yakında kayınvalidesiyle beraber oturacak. O zaman bu kadar erkeksi olamaz, kendisine çekidüzen vermesi gerekir.”

“Bu sefer kalıyor musun, yoksa dönecek misin?” diye sordu Büyükanne Jia.

“Hanımefendi getirdiğimiz kıyafetleri görmedi.” diye cevap verdi Dadı Zhou. “Bir iki gün kalmak istiyoruz.”

“Bao evde yok mu?” diye sordu Xiangyun.

“Şuna bakın!” dedi Baochai. “Aklı fikri Kuzen Bao’da. İkisi de yaramazlığa düşkün olduğundan çok iyi anlaşıyorlar. Demek ki muziplikleri henüz geçmemiş.”

“Artık yeterince büyüdünüz, birbirinize bebeklik isimlerinizle hitap etmeseniz iyi olur.” dedi Büyükanne Jia, nişandan söz edilince artık bebeklerinin hızla birer yetişkin olduklarını hatırlayarak.

O sırada Baoyu geldi.

“Ah! Merhaba, Yun!” diye bağırdı. “Geçen seni davet ettiğimizde neden gelmedin?”

“Büyükanne daha demin artık birbirinize bebeklik isimlerinizle hitap etmemenizi söyledi.” dedi Wang Hanım. “Sanırım bu iyi bir başlangıç olmadı.”

“Kuzenimiz sana güzel bir şey verecek.” dedi Daiyu, Xiangyun’e.

“Öyle mi? Neymiş?” dedi Xiangyun.

“İnanma sen ona!” dedi Baoyu, gülerek. “Tanrı’m! Geçen kısa zaman içinde ne kadar da uzamışsın!”

Xiangyun güldü.

“Xiren nasıl?”

“Çok iyi, teşekkürler.”

“Onun için bir şey getirdim.” dedi Xiangyun. Düğüm yapılmış, ipek bir mendil çıkardı.

“O da ne?” diye sordu Baoyu. “Neden geçen gün gönderdiklerin gibi bir çift kırmızı, akik küpe getirmedin?”

“Bunların ne olduğunu sanıyorsun?” dedi Xiangyun ve gülerek mendili açıp öncekilere benzeyen dört küpe çıkardı.

“Şu kıza bir bakın!” diye bağırdı Daiyu. “Bunlar geçen gün uşağınla gönderdiklerinin aynısı. O zaman bunları da ekleyip zahmetten kurtulsaydın ya! Ben de mendile sarıp kendin getirince, daha nadir bulunan bir şey olduğunu sandım. Aynısından birkaç tane daha! Ne aptalsın!”

“Sensin aptal!” dedi Xiangyun. “Niyetimi anlattığım zaman, buradakiler hangimizin daha aptal olduğuna karar verirler. Sana ve kızlara bir şeyler gönderdiğimde, uşağın bir şey söylemesine gerek kalmadan sizin için olduğunu anlayacağınızı düşünüyorum ama eğer hizmetçilerden birine bir şey gönderiyorsam, uşağa kimin için olduğunu iyice açıklıyorum. Eğer uşak akıllı biriyse, sorun yok ama pek de parlak bir zekâya sahip biri değilse ve isimleri hatırlamakta zorluk çekerse, sizinkiler de dâhil her şeyi birbirine karıştırabilir. Eğer gönderdiğim kişi kadınsa, durum o kadar kötü olmaz ama geçen günkü erkekti ve onların kız isimleri konusunda ne kadar umutsuz vaka olduklarını bilirsiniz. Yani, hizmetçilerin hediyelerini kendim getirirsem çok daha iyi olur diye düşündüm. İşte!” Küpeleri birer birer masaya koydu.

“Biri Xiren’e; biri Yuanyang’a, biri Jinchuan’a, biri de Pinger’ya. Bir uşak bu isimleri doğru hatırlayabilir mi sence?”

Herkes güldü.

“Zekice!” dediler.

“Ne güzel konuştun!” diye bağırdı Baoyu. “Her zaman ne yapacağını iyi bilir!”

“O kadar güzel konuşmasaydı, o altın Tekboynuz’u hak etmezdi.” dedi Daiyu, öfkeyle ayağa kalkıp salondan çıkarak.

Neyse ki dediklerini sadece Baoyu ve Baochai duydu. Baochai yüzünü ekşiterek güldü; Baoyu de yine yersiz konuştuğu için pişmanlık duydu ama Baochai’in yüz ifadesini görünce kendisi de güldü. Sonra Baochai ayağa fırlayıp Daiyu’ye takılmaya gitti.

“Çayını içip dinlendikten sonra, gidip evli kuzenlerini görebilirsin. Kızlarla Bahçe’de gezinirsin. Çok güzel ve serindir orası.” dedi Büyükanne Jia.

Xiangyun teşekkür etti. Küpeleri tekrar mendile sardı; dadılarının ve hizmetçilerinin eşliğinde Xifeng’a uğradı; bir süre onunla sohbet ettikten sonra Bahçe’ye gidip Li Wan’i gördü; onunla da kısa bir süre oturup Xiren’i bulmak için Kızıl Neşe Avlusu’na gitti.

“Hepinizin benimle gelmesine gerek yok.” dedi dadılarına ve hizmetçilerine. “Siz de gidip dost ve akrabalarınızı görebilirsiniz. Sadece Cuilu kalsın yeter.”

Diğerleri teşekkür edip dağıldılar. Xiangyun Cuilu ile kaldı.

“Neden lotuslar açmamış?” diye sordu Cuilu.

“Henüz zamanı gelmedi.” dedi Xiangyun.

“Bak, onlar da bizim havuzdakiler gibi çift çiçekli olacak.” dedi Cuilu.

“Bizimkiler daha güzel.” dedi Xiangyun.

“Nar ağaçlarına bak! Dört beş dal üst üste birleşmiş. Pek kolay bir şey değil! Nasıl olmuş acaba?”

“Bitkiler de insanlar gibidir.” dedi Xiangyun. “Yapıları ne kadar sağlıklı olursa, o kadar iyi büyürler.”

“Buna inanmıyorum ben!” dedi Cuilu, başını sallayarak. “Madem insanlarla bitkiler aynı, neden başının üstünde bir baş daha olan kimse görmüyoruz?”

Xiangyun kızın saflığı karşısında kahkahasını tutamadı.

“Sana daha önce de söyledim, çok konuşuyorsun!” dedi. “Şimdi sana bunu nasıl açıklayacağıma bir bakalım. Dünyadaki her şey Yin ve Yang denilen ikili prensiple şekillenir. Yani iyi ya da kötü, tuhaf ya da harika olsun meydana gelen her şey, bu iki gücün olumlu ya da olumsuz etkisine bağlıdır. Kimsenin daha önce görmediği en nadir, en tuhaf şeyler için de bu geçerlidir.”

“Dediğine göre, dünyanın başlangıcından bugüne kadar var olan her şey Yin ve Yang’dı.”

“Hayır, aptal!” dedi Xiangyun. “Konuştukça saçmalıyorsun! O kadar çok Yin ve Yang olabilir mi? Aslına bakarsan Yin ve Yang tek ve aynı şeydir. Birisinin bittiği yerde diğeri başlar. Ama biri sona erince öbürü yoktan var olur anlamına gelmiyor.”

“Bu benim için fazla karışık!” dedi Cuilu. “Ne biçim şey bu Yin ve Yang? Bir biçimleri var mı? Hiç gören olmuş mu? Sadece bunu söyle. Neye benziyorlar?”

“Yin ve Yang bir tür doğal kuvvet.” dedi Xiangyun. “Her şeye kendi ayırt edici biçimini verir. Örneğin, gökyüzü Yang, yeryüzü Yin’dir; su Yin, ateş Yang’dır; güneş Yang, ay Yin’dir.”

“Ah evet! Şimdi anladım.” dedi Cuilu, sevinçle. “Demek bu yüzden yıldız falcıları güneşe ‘Yang yıldızı,’ aya da ‘Yin yıldızı’ diyorlar.”

“Buda’ya şükür! Sonunda anladın!”

“O kadar zor değilmiş! Peki, ya sivrisinek, pire, tatarcık, bitki, çiçek, tuğla, kiremit gibi şeyler? Onlar için de Yin ve Yang var mı?”