Ayak uydurmak: Yürüyüşünü ya da davranışını başkalarına göre ayarlamak.
Ayakları geri geri gitmek: Bir yere istemeye istemeye gitmek.
Ayaklı kütüphane: Çok şey bilen.
Ayakta tutmak: Bir şeyi devamlı kılmak. Güç vermek.
Ayranı kabarmak: Coşmak, gayrete gelmek.
Aza çoğa bakmamak: Olanla yetinmek.
– B —
Baba adam: Yaşlıca, olgun, iyi yürekli adam. Merhametli insan.
Baba ocağı: Babadan kalma ev.
Baba yurdu: Babadan dededen kalma ev, yer. Sıla.
Bağrına taş basmak: Her türlü acıya katlanmak.
Bağrı yanık: Kederli.
Bahtı açık: Talihli.
Bahtı kara: Talihsiz.
Bal alacak çiçeği bilmek: Yararlı olacak şeyi bilmek. Çıkarını bilmek.
Balon uçurmak: Asılsız haber yaymak.
Balta olmak: Rahatsız etmek.
Baltayı taşa vurmak: Bilmeden dokunucu söz söylemek, pot kırmak.
Bana mısın dememek: Aldırmamak.
Barut kesilmek: Çok kızmak.
Barutla oynamak: Tehlikeli işlere girişmek.
Basireti bağlanmak: İyi düşünememek.
Baskın çıkmak: Üstünlüğünü göstermek.
Baskın yapmak: Suçüstü yakalamak, düşmana saldırmak.
Başa kakmak: Yapılan bir iyiliği yüzüne vurmak.
Baş başa vermek: Birkaç kişinin bir araya gelip konuşması. Beraberlik.
Baş eğmek: Kabul etmek.
Baş göstermek: Belirmek.
Baş kaldırmak: Karşı koymak, isyan etmek.
Baş vurmak: Müracaat etmek.
Başgöz etmek: Evlendirmek.
Başıboş: Serbest.
Başı bozuk: Sivil, asker olmayan. Düzensiz.
Başı darda olmak: Sıkıntıda olmak.
Başı hoş olmamak: Sıkıntıda olmak.
Başı kazan olmak: Zihince yorulmak.
Başına buyruk: Kimseyi dinlememek.
Başına çorap örmek: Birisine kötülük etmek için hazırlık yapmak.
Başına ekşimek: Yük olmak, üstüne kalmak.
Başı nara yanmak: Bir başkası için zarar görmek.
Başında kavak yeli esmek: Toyca düşünmek.
Başından savmak: Bir istekte bulunanı bir bahaneyle uzaklaştırmak.
Başını alıp gitmek: Bir yerden uzaklaşmak.
Başını gözünü yarmak: Bir şeyi berbat etmek, becerememek.
Başının etini yemek: Fazla rahatsız etmek.
Baştan çıkmak: Ahlakı bozulmak.
Bel bağlamak: Güvenmek.
Bel bel bakmak: Anlamsız, durgun ve şaşkın bakmak.
Bıyık altından gülmek: Belli etmeden alay etmek.
Biçilmiş kaftan: Yakışan iş. En uygun olan iş veya durum.