banner banner banner
Antikacı Dükkânı
Antikacı Dükkânı
Оценить:
 Рейтинг: 0

Antikacı Dükkânı


Daniel:

– Devam edin, hanımlar, devam edin, dedi. Hanım, çok rica ederim, hanımlara akşam yemeğine kalmalarını söyleyiver, birkaç istakozla bir iki hafif şey yeriz.

Karısı:

– Ben onları çaya davet etmedim ki, diye kekeledi. Tesadüfen oldu bu.

– Daha iyi ya, hanım! Bu tesadüfen düzenlenen toplantılar en hoş toplantılar olur.

Cüce bunları söylerken ellerini öyle kuvvetli kuvvetli ovuşturmaya başlamıştı ki ellerinin üstünde kabuk bağlamış kirler mantar tabancasının patlamasını andıran sesler çıkararak dağılmaya başladılar.

– A! O ne! Hemen gitmiyorsunuz ya, hanımlar? Gitmiyorsunuz, değil mi?

Cücenin latif düşmanları şapkalarını, şallarını araştırırlarken hafifçe başlarını salladılar, söz söyleme işini de Bn. Jiniwin’e bıraktılar. Kadıncağız kendini bir şampiyon durumunda gördüğü için buna uygun davranmaya çalıştı.

– Kızım isterse onlar niye akşam yemeğine kalmasınlar, Quilp? dedi.

Daniel Quilp de:

– Elbette ya, dedi. Niye kalmasınlar?

Bn. Jiniwin:

– Akşam yemeğinin ayıp, kötü bir yanı yoktur, değil mi ya? dedi.

Cüce:

– Elbette yoktur, diye karşılık verdi. Neden olsun? Ama ıstakoz salatasıyla pavurya olmadıkça da akşam yemeği yenmiş sayılmaz. Bunların da, aksi gibi, hazmı güçtür.

Bn. Jiniwin:

– Sen de karının bu yüzden ya da başka bir şeyden hastalanıp huzursuz olmasını istemezsin, değil mi? dedi.

Cüce sırıtarak:

– Dünyada istemem! diye karşılık verdi. Bana bir sürü kaynana verseler yine de istemem… Oysa, bu ne büyük bir nimet olurdu!

Yaşlı hanım alaycı bir tavırla, biraz da damadına gerçeği hatırlatmak için, kıkır kıkır güldü.

– Kızım senin karın, elbette, Bay Quilp, dedi. Senin nikâhlı karın.

Cüce:

– Elbette öyle ya, elbette, diye söylendi.

Yaşlı hanım, yarı öfkeden, yarı da cüce damadının korkusundan titreyerek:

– Sanırım ki istediği gibi davranmaya da hakkı vardır, Quilp, dedi.

– Hakkı olduğunu sanıyormuş. Ah, buna hakkı olduğunu sen bilmiyor musun? Hakkı olduğunu bilmiyor musun, Bayan Jiniwin?

– Hakkı olması gerektiğini biliyorum, Quilp, kendisi benim gibi düşünseydi olurdu da.

Cüce, arkasına dönüp, karısına:

– Sen niye annen gibi düşünmüyorsun, sevgilim? dedi. Niye her zaman anneni taklit etmiyorsun, şekerim? Annen kendi cinsinin bir süsüdür… Baban sağlığında hep böyle söylerdi, sanırım.

Bn. Jiniwin:

– Onun babası mübarek bir adamdı, Quilp, dedi. Birçoklarının yirmi bin tanesine bedeldi, iki yüz milyon binine bedeldi.

Cüce:

– Onu tanımış olmak isterdim, diye söylendi. O zaman da mübarek bir adamdı mutlaka ama şimdi öyle olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Mutluluk veren bir kurtuluşa kavuşmuş. Yanılmıyorsam uzun süre çok azap çekmiş.

Yaşlı hanım soludu ama bunun arkasından bir söz çıkmadı.

Quilp, gözlerinde yine o eski kötü ifadeyle, dilinde o eski alaycı kibarlıkla:

– Hasta gibi duruyorsun, Bayan Jiniwin, dedi. Kendini pek heyecana kaptırdın, biliyorum. Belki de konuşmaktan olmuştur, çünkü bu senin en zayıf tarafındır. Git yatağına yat. Hadi, git yatağına yat.

– Canım ne zaman isterse o zaman giderim, Quilp, daha önce gitmem.

Cüce:

– Ama rica ederim şimdi git. Hadi, lütfen şimdi git, dedi.

Yaşlı hanım öfkeyle cüceye baktı ama adam ilerleyince o geriledi, damadının önünden geri geri gidip arkasından kapıyı kapatmak, onu öbür konukların arasında dışarıda bırakıp üstüne kapıyı sürgülemek zorunda bıraktı. Öbür konuklar ise o sırada merdivenlerden inmekteydiler. Küçük adam, odada bir köşeye çekilmiş, önüne bakarak titremekte olan karısıyla baş başa kalınca genç kadının karşısında durdu, kollarını kavuşturup uzun bir süre hiç konuşmadan dikkatle onu süzdü.

Sessizliği bozmak için kullandığı kelimeler de:

– Ah! sen… Tatlı yaratık! oldu.

Sanki bu bir söz gelişi değilmiş de karısı gerçekten tatlı bir yiyecekmiş gibi dudaklarını şapırdattı.

– Ah sen, değerli sevgili! Ah, o lezzetli büyücü!

Bn. Quilp hıçkırdı; pek hoş bir adam olan beyinin huyunu bildiği için, bu iltifatlardan en korkunç şiddet gösterisiymiş gibi korkmuştu.

Cüce öldürücü bir gülümsemeyle:

– O öyle bir mücevherdir, öyle bir elmastır, öyle bir incidir, öyle bir yakuttur, her çeşit taşla dolu öyle bir altın mücevher kutusudur ki! dedi. Öyle eşi bulunmaz bir hazinedir ki! Ona öylesine düşkünüm ki!..

Zavallı küçük kadıncık tepeden tırnağa kadar titredi, yalvaran bir bakışla gözlerini kocasının yüzüne çevirdi, sonra yine önüne bakmak zorunda kaldı, bir kere daha hıçkırdı.

Cüce bir çeşit sıçrayışla ilerleyerek:

– Onun en iyi tarafı, diye söze başladı.