banner banner banner
Antikacı Dükkânı
Antikacı Dükkânı
Оценить:
 Рейтинг: 0

Antikacı Dükkânı


– Öyleyse, sizin aracılığınızla, kendisine Nell’i burada tuttuğu sürece bu eve dilediğim kadar sık gelip gidebileceğimi kesin olarak bildirmeme izin verin. Ayrıca, benden kurtulmak isterse önce kardeşimi bırakması gerektiğini bilsin. Ne yaptım da beni umacı hâline getirdiler, sanki bulaşıcı hastalık getirmişim gibi benden kaçıp çekiniyorlar? Benim doğuştan sevgi nedir bilmediğimi söyleyecektir; Nell’den çok kendisiyle ilgilendiğimi anlatacaktır. Ne derse desin! Buraya gelip gitmek, kardeşime varlığımı hatırlatmak hevesine kapıldım. Canım istediği zaman kardeşimi göreceğim. Benim dediğim bu. Bugün de buraya bunu belirtmek için geldim, elli kere daha geleceğim, her defasında da aynı başarıyı elde edeceğim. Bunu kazanıncaya kadar gideceğim, dedim. Öyle de yaptım, işte şimdi de görüşmemiz sona erdi. Yürü, Dick.

Arkadaşı kapıdan yana dönerken Dick Swiveller:

– Dur! diye bağırdı. Beyim!

Bu tek kelimeyle Quilp’e seslenmişti. O da:

– Emredin efendim, dedi.

Dick Swiveller:

– İzin verirseniz, şu neşeli, eğlenceli manzaradan, göz kamaştıran ışık yollarından ayrılmadan önce ben de bir şey söylemeye çalışacağım, dedi.

– Bugün buraya ihtiyar herifin dost olduğu düşüncesiyle geldim, efendim.

Söz sahibi birdenbire sustuğu için Daniel Quilp:

– Devam edin efendim, dedi.

– Bu düşünceden, uyandırdığı duygulardan esinlenerek, tarafların dostu olduğumu düşünerek, bu sinir bozmanın, eziyet etmenin, kabadayılık taslamanın tarafların ruhlarına genişlik vermeyeceğini, toplumsal ahenklerini artırmayacağını belirtirim. Bu durumda başvurulması gereken çareyi salık vermeyi üzerime alıyorum, efendim. Bir kelimecik fısıldamama izin verecek misiniz, efendim?

İstediği iznin verilmesini beklemeden cüceye doğru bir adım attı, adamın omzuna yaslandı, kulağına yaklaşabilmek için eğilerek orada bulunanların kolayca işitebilecekleri bir sesle:

– İhtiyar herif için söylenecek söz çataldır, efendim! dedi.

Dick Swiveller, cebini tokatlayarak:

– Çatal efendim, çatal, dedi. Uyanık mısınız efendim?

Cüce başını salladı. Dick Swiveller de geri çekildi, o da başını salladı. Sonra biraz daha geriledi, yine başını salladı; bu böyle sürüp gitti. Böylece de, gitgide kapıya vardı; orada cücenin ilgisini çekip, dilsiz oyunuyla, ona en büyük güveni, en dokunulmaz sırdaşlığı verdiğini anlatmak üzere, büyük bir gümbürtüyle öksürdü. Bu düşüncelerin açığa vurulması için gerekli o ciddi pantomimi oynadıktan sonra arkadaşının izinden yürüdü, kayboldu.

Cüce, ekşimiş suratla, omuzlarını silkerek:

– Hınğh! yaptı. Sevgili akrabalarla bu kadar uğraşmak yeter! Çok şükür, ben hiçbir akraba tanımıyorum. Yaşlı adama dönerek ekledi, kamış kadar zayıf, duygusuz olmasaydınız, sizin de tanımanıza ihtiyaç yoktu.

Yaşlı adam çaresizlik, umutsuzluk içinde:

– Ne yapmamı isterdin? diye sordu. Laf edip alaya almak kolay. Ne yapmamı isterdin?

Cüce:

– Sizin yerinizde olsaydım ne mi yapardım? diye sordu.

– Hiç şüphesiz korkunç bir şey yapardın.

Küçük adam besbelli bunu düşünmüş olsa gerekti, çünkü bu övgüden pek hoşlanmış gibi:

– Bakın, burada haklısınız, dedi, pis ellerini ovuştururken şeytan gibi sırıttı. Bizim hanıma, şu güzel Bayan Quilp’e, itaatli, ürkek, sevgi dolu Bayan Quilp’e sorun. Bunu dedim de aklıma geldi.

– Kadını yalnız bıraktım. Beni merak eder, ben eve dönünceye kadar da bir an bile huzur nedir bilmez. Hoş, ben cesaret verip, serbestçe konuşabileceğini belirtmedikçe kendisi bunu söylemeye cesaret edemez ama ben yokken hep bu durumda olduğunu biliyorum, kendisine de kızacak değilim. Ah, o iyi yetişmiş Bayan Quilp yok mu!

Bu yaratık hiç durmadan ağır ağır ellerini ovuştururken o dev kafasıyla, küçücük gövdesiyle pek korkunç görünüyordu. Bu basit davranışında, dağınık kaşlarını indirişinde, çenesini havaya uzatışında, gizli bir sevinçle yukarı bakışında bile şeytanın taklit etmek isteyeceği, kendine mal edeceği inanılmaz bir hava vardı.

Elini göğsüne götürüp konuştukça yan yan yaşlı adama doğru giderek:

– İşte, dedi. Altın olduğu için, Nell’e göre de pek büyük, ağır sayılacağı için, bir kaza çıkmasın diye bunu kendim getirdim. Yalnız, zamanla onu da bu çeşit yükleri taşımaya alıştırmalı, komşu, çünkü sen ölünce o da ağırlık taşıyacak.

Yaşlı adam iniltiyi andıran bir sesle:

– İnşallah taşıyabilir, dedi.

Cüce, adamın kulağına yaklaşarak:

– İnşallah mı, komşu? dedi. Bütün bu ganimetin hangi yatırıma harcandığını biliyorum. Ne var ki sen derin bir adamsın, sırrını da iyi saklıyorsun.

Öbürü yorgun bir hâlle:

– Sırrım mı? dedi. Evet, haklısın. Ben… Ben onu iyi saklıyorum… Çok iyi saklıyorum.

Yaşlı adam başka bir şey söylemedi, parayı alıp ağır, kararsız bir adımla oradan uzaklaştı. Yorgun, kırgın bir adam gibi elini başına götürdü. O, küçük oturma odasına gidip, parayı ocağın üzerindeki demir kasaya kilitlerken cüce de dikkatle onu seyretti. Biraz düşündükten sonra da acele etmezse, eve döndüğü zaman Bn. Quilp’i nöbet içinde bulacağı aklına gelince, gitmeye hazırlandı.

– Böylece, yüzümü evden yana çeviriyorum, komşum. Nelly’ye sevgilerimi bırakıp bir daha da yolunu kaybetmemesini diliyorum. Hoş, böyle yapmakla bana hiç de umulmadık bir onur kazandırdı ya, neyse.

Bu sözlerden sonra, başını eğdi, yan gözle bana baktı. Sonra, görme sınırı içinde kalan her şeyi, ne kadar küçük, önemsiz olursa olsun, iyice görüp anladığını belirten zekice bir bakışla yoluna gitti.

Ben de birkaç defa gitmeyi denemiştim ama yaşlı adam, hep buna karşı koyup, kalayım diye yalvarmıştı. Yalnız kalınca da yalvarmalarını tekrarlayıp daha önceki buluşmamız için de bol bol teşekkür edince ben de isteyerek, onun ricasına uyup oturdum, önüme koyduğu birkaç garip şekilli minyatürü, eski madalyayı inceliyormuş gibi yaptım. Beni kalmaya razı etmek için pek baskıya ihtiyaç yoktu, çünkü ilk gelişimde merakım uyanmışsa şimdi de kaybolmamıştı.

Çok geçmeden Nell de yanımıza geldi. Elindeki nakışı masanın üzerine koydu, dedesinin yanına oturdu. Odadaki taze çiçekleri, kafesini gölgeleyen yeşil dallı evcil kuşu seyretmek, bu eski kasvetli evin içinde hışırdayıp çocuğun çevresinde toplanan tazelik, gençlik soluğunu duymak çok hoştu. Kızın güzelliğinden, inceliğinden uzaklaşıp yaşlı adamın kamburlaşmış gövdesini, tasayla yıpranmış yüzünü, bezgin hâlini görmek merak uyandırıcıydı ama pek de hoş değildi. Adam daha zayıflayıp hâlsizleşince bu yapayalnız küçük yaratığın hâli ne olacaktı! Evet, adam kötü bir koruyucuydu ama diyelim ki oluverdi, kız ne olacaktı?

Yaşlı adam elini kızın eline koyup şunları söylerken aşağı yukarı benim de düşüncelerime karşılık vermiş oldu:

– Daha mutlu olacağım, Nell. Seni de iyi bir kısmet bekliyor olmalı. Bunu kendim için değil, senin için istiyorum. Yoksa, senin şu günahsız başın öyle sıkıntılara girebilir ki! Bunu aklıma getirdikçe, en sonunda kısmetinin açılacağına inanmamazlık edemiyorum.

Çocuk neşeyle adamın yüzüne baktı ama hiçbir karşılık vermedi.

Yaşlı adam:

– O kısacık hayatının birçok yılını benimle yalnız geçirdin, diyordu. Tekdüze bir hayat yaşadın, kendine yaşıt hiç kimseyi tanımadın, çocukça eğlencelerden yoksun kaldın, seni bu hâle getiren bir yalnızlık içinde kaldın, yaşlı bir adamdan başka kimse tanımadın. Bunları düşündükçe, sana çok eziyet etmiş olmaktan korkuyorum.

Kızcağız, büyük bir şaşkınlıkla:

– Dede! diye bağırdı.

– İsteyerek değil… Hayır, hayır, hayır! Hep senin en neşeli, en güzel insanlarla kaynaşacağın, en iyiler arasında yer alacağın günleri bekledim. Hâlâ da bekliyorum, Nell, hâlâ da bekliyorum. Ya bu arada seni bırakmak zorunda kalırsam! Seni dünyanın dertlerine alıştırdım mı acaba? Şu kuşcağız neyse sen de osun! Hişt, dışarıdan Kit’in sesi geliyor. Onun yanına git, Nell, onun yanına git.

Çocuk kalktı. Telaşla giderken duraladı. Geri döndü, kollarını dedesinin boynuna doladı. Sonra, onu bırakıp, yine telaşla uzaklaştı. Bu sefer, gözlerinden akan yaşları gizleyebilmek için daha da hızlı gitti.

Yaşlı adam telaşlı bir fısıltıyla: