banner banner banner
Oliver Twist`in Maceraları
Oliver Twist`in Maceraları
Оценить:
 Рейтинг: 0

Oliver Twist`in Maceraları


Meclis, haşmetli toplantılarının birindeyken, Mr. Bumble pürtelaş odaya daldı ve yüksek koltukta oturan beye “Mr. Limbkins, özür dilerim efendim! Oliver Twist biraz daha istedi.” dedi.

“Daha mı!” dedi Mr. Limbkins. “Bumble, kendine gel, açık konuş benimle. Akşam yemeği için tahsis olunandan daha fazla mı istedi demek istiyorsun?”

“Evet efendim.” diye cevap verdi Bumble.

“Bu çocuğu asmalı.” dedi beyaz yelekli bey. “Er geç ipi boylayacaktır bu çocuk, biliyorum.”

Kimse bu peygamberimsi beyin fikrine karşı gelmedi. Canlı bir tartışma başladı. Oliver hemen bir hücreye tıkıldı; bahçe kapısının dışına bir kâğıt yapıştırıldı; Oliver Twist’i meclisin elinden kurtaracak kimseye beş liralık bir mükâfat teklif olunuyordu. Yani her türlü iş için çırak isteyen kadın veya erkeğe, Oliver’la birlikte beş lira teklif olunuyordu. Beyaz yelekli adam, ertesi sabah kapıyı çalmadan kâğıdı okuyunca “Ömrümde hiçbir şeyden emin olmadım…” dedi. “Bu çocuğun asılacağından emin olduğum kadar!”

Beyaz yelekli adamın ileriyi görüp görmediğini, ileride anlatmak niyetinde olduğumdan, Oliver Twist’in bu denli müthiş bir sonuca varıp varmadığını şimdiden söylemeye kalkarsam, olur da bu hikâyenin meraklı tarafını izale etmiş olurum, o da meraklı bir yanı varsa tabii.

BÖLÜM 3

OLİVER AZ KALSIN MAAŞI BOL, İŞİ AZ BİR YERE GİRİVERECEKTİ

Oliver, “biraz daha” istemekle, kâfirce ve layıkça işlemiş olduğu suçtan, meclisin hâkimliği ve merhameti sayesinde, hapsedildiği yerde, bir hafta karanlıkta yalnız başına kaldı. Beyaz yelekli beyin falına hürmet göstererek, bu hakim şahsiyetin, peygamberce ileri görüşünü tamamıyla ispat etmek için, mendilinin bir ucunu duvardaki bir kancaya, ötekini de kendi boynuna bağlasaydı, fena olmazdı gibi. Ancak bu şölenin olabilmesi için, bir engel vardı; o da şu, mendillerin lüks eşyadan olduklarına karar verildiği için, meclis toplanarak kesin bir karar vermişti; bütün gelecekte bundan böyle mendil yoksulların burunlarından uzak tutulacaktır; bunu resmen ilan etmişler, parmaklarını basıp mühürlerini koymuşlardı. Oliver’ın küçük olması, çocuk olması, kendi için büyük bir engel daha idi. Bütün gün boyunca, acı acı ağlar; uzun, kasvetli gece indiğinde küçük ellerini gererek gözlerini kapar, köşeye büzülüp uyumaya çalışırdı; ikide bir korku içinde, ürpererek uyanırdı, kendini yavaş yavaş duvara doğru çekerdi, sanki duvarın sert ve soğuk yüzü, çevresini saran yalnızlık ve karanlığa karşı bir sığınaktı.

“Sistem”i doğru bulmayanlar tarafından, Oliver’ın bu bir başına hapiste yalnız kaldığı süre boyunca, idmandan, toplumsal eğlencelerden ve dinî teselliden mahrum bırakıldığı sanılmasın sakın. İdman, canım, soğuk havada oluyordu; her sabah, Mr. Bumble’ın huzurunda, taş avluda, tulumbanın altında yıkanmasına müsaade ediliyor, Mr. Bumble da soğuk almaması için değneğini birbiri ardından tatbik ederek, bütün vücudunu baştan aşağı titreten bir ısınma hissi veriyordu. Toplumsal eğlenceye gelince; Oliver günaşırı çocukların yediği salona götürülüyor, orada ötekilere bir ibret olsun diye, toplumun huzurunda kırbaçlanıyordu. Dinî tesellinin faydalarından hiç de mahrum edildiği yoktu, dua zamanı geldiğinde, her akşam, tekmeyle aynı yere sokuluyor, orada çocukların hep bir ağızdan yalvarmalarını dinliyor, böylece zihnini teselli etmesine müsaade ediliyordu; bu yalvarmalara, meclis yetkisini kullanarak bir madde eklemişti; iyi, faziletli, kanaatkâr, itaatkâr olmayı ve Oliver Twist’in günah ve kötülüklerinden korunmayı niyaz ediyorlardı; bu niyaz Oliver Twist’in şeytani kudretlerin elinde biri olduğunu, sadece o kudretlerin kölesi olduğunu ve şeytanın bizzat kendi imalatından çıkmış bir şey olduğunu belirtiyordu.

Oliver Twist, bu uğurlu yerde, rahatı yerindeyken, tesadüf eseri bir baca temizleyicisi olan Mr. Gamfield, ev sahibinin epey ısrarla istediği birikmiş bazı kiraları, nasıl ödesem diye derin derin düşünerek, kafasında türlü yollar arayarak caddeden geçiyordu. Mr. Gamfield’ın mali serveti çekip çekiştirsen beş liralık bir meblağa ulaşamazdı; bir çeşit aritmetiki çaresizlik içinde, bir beynini, bir eşeğini kırbaçlıyordu, tam yoksullarevinin önünden geçerken kapıdaki ilanla teşerrüf etti.

“Çüş!” dedi Mr. Gamfield eşeğe.

Eşek, derin tefekküre dalmıştı. Küçük arabasının dolu olduğu iki kurum çuvalından kurtulmuş, şimdi herhâlde “Acaba verecekleri lahana yaprağı bir mi olacak, iki mi?” diye düşünüyor olmalıydı; böylece komutun farkına varmayarak yoluna devam etti.

Mr. Gamfield, eşeğini baştan aşağı bir küfre tuttu ama küfrederken bilhassa gözler üstünde daha bir durdu; arkasından koşarak kafasına bir yumruk indirdi, öyle bir yumruk ki, eşek kafasından başka her türlü kafayı paramparça ederdi. Derken yularından tutarak, çenesini büküverdi, bu nazik davranışıyla, eşeğe, kendi kendisinin efendisi olmadığını hatırlatmış oldu; bu metodu kullanarak hayvanı gerisin geri çevirdi. Derken kafasına bir yumruk daha indirdi, dönüp gelinceye kadar sersemliği geçmesin diye. Bu işleri böylece ayarladıktan sonra, ilanı okumak üzere kapıya doğru yürüdü.

Beyaz yelekli bey, meclis salonunda bazı derin hislerini beyan ettikten sonra, ellerini arkasında kavuşturmuş, kapıda duruyordu. Mr. Gamfield ile eşek arasındaki küçük anlaşmazlığa şahit olmuştu, bu şahsiyetin ilanı okumak üzere kapıya doğru geldiğini görünce sevinç içinde gülümsedi; öyle ya, Mr. Gamfield’ın, Oliver Twist’in efendisi olacak bir adam olduğunu o saat sezivermişti. İlanı gözden geçiren Mr. Gamfield da gülümsedi; çünkü istediği meblağ da tam beş liraydı zaten; çocuk yüküne gelince, yoksullarevindeki perhiz usulünü bildiği için, pek o kadar umursamıyordu. Böylece ilanı baştan sonuna kadar bir daha okudu; derken bir tevazu ifadesi olarak, kürk başlığına şöyle bir dokunup beyaz yelekli beye yaklaştı.

“Şu çocuğu…” dedi. “Çıraklığa mı vermek istiyor müesseseniz?”

“Evet.” dedi beyaz yelekli bey, tenezzül buyurarak gülümsedi. “Ne diye sordun?”

“Eğer müesseseniz zevkli bir iş öğrenmesini istiyorsa baca temizlemek, iyi, saygıdeğer bir iştir, diyordum da.” dedi Mr. Gamfield. “Bir çırağa ihtiyacım var, onu almaya hazırım.”

“Buyur.” dedi beyaz yelekli bey. Mr. Gamfield, yokluğunu fırsat bilip kaçmasın diye, eşeğin kafasına bir yumruk daha indirmek ve çenesini bir kere daha bükmek için biraz oyalandıktan sonra, beyaz yelekli beyin ardından, Oliver’ın kendisini ilk defa göreceği odaya doğru gitti.

“Pek iyi bir iş değil.” dedi Mr. Limbkins, Gamfield arzusunu bir kere daha izhar ettikten sonra.

“Küçük çocukların bacaların içinde kalıp da boğulduğu vakidir.” dedi başka bir bey.

“Çocukları bacadan indirmek için yaktıkları samanı ıslatırlar da onun için.” dedi Gamfield. “Sadece duman çıkar, alev malev yoktur; hâlbuki bir çocuğu aşağıya indirmek için duman işe yaramaz, çünkü duman çocuğu uyutmaktan başka bir işe yaramaz, o da bayılır bu işe. Çocuklar pek inatçıdır, tembeldir beyler, onları çabuk aşağı indirecek harlı bir ateş yakmaktan başka çare yoktur. İnsaniyet de bunu icap ettirir beyler. Bacaya sıkışıp kalmış olsalar bile, ayaklarını kızartmak onları çabalamaya zorlar, böylece kurtarmış olurlar kendilerini.”

Beyaz yelekli beyin bu izahat pek hoşuna gitmiş gibiydi; ama sevinci, Mr. Limbskin’in bir bakışıyla hemencecik kontrol altına alındı. Derken meclis azaları, aralarında birkaç dakika müzakere ettiler, ama yavaş sesle konuşuyorlardı, “Masraf tasarrufu.”, “Hesaplar iyi tetkik edildi.”, “Yayımlanmış olan bir rapor var.” sözleri gibi, ancak tek tük kelime duyulabiliyordu. Bu sözlerin de duyulabilmesine sebep, bu kelimelerin sık sık üstünde durulmuş olmasından ileri geliyordu.

Derken, fısıldaşma sona erdi ve meclis azaları yerlerini aldıktan ve haşmetlerini takındıktan sonra, Mr. Limbkins şöyle buyurdu:

“Teklifinizi gözden geçirdik, tasvip etmiyoruz.”

“Elbette etmeyiz.” dedi beyaz yelekli bey.

“Şüphesiz ki etmiyoruz.” dedi öteki azalar.

Mr. Gamfield, üç dört çocuğu hafifçe zedeleyerek, ölümüne sebep olduğundan ve bu yüzden hüküm giydiği için, “Olur da…” dedi. “Meclisin kafasına eser, bir de bakarsın, bununla hiç ilgisi olmamasına rağmen yine de tesir edebilir. Böyle davranacak olsalardı, genel davranışlarına aykırı olurdu, ama neme lazım?” dedi, dedikoduyu yeniden canlandırmak niyetinde hiç de değildi; elindeki şapkasını büküp yavaş yavaş masadan uzaklaştı.

“Demek bana vermiyorsunuz beyler, öyle mi?” dedi Mr. Gamfield kapıya varmadan durup.

“Hayır.” dedi Mr. Limbkins. “Bu iş pek iyi bir iş olmadığından, bari vadedilen paranın daha azını isteseydin.”

Mr. Gamfield’ın yüzü parladı; kısa bir dönüşle masaya dönerek şöyle dedi:

“Peki ne vereceksiniz beyler? Haydi söyleyin. Yoksul, zavallı bir adamla uğraşmayın böyle. Ne vereceksiniz?”

“Üç buçuk lira yeter de artar bile bence.” dedi Mr. Limbkins.

“Buçuğu fazla.” dedi beyaz yelekli bey.

“Aman bari dört lira olsun!” dedi Gamfield. “Dört olsun bu seferlik. Dört deyiverin, kurtuldunuz gitti demektir. Tamam mı?”

“Üç buçuk lira.” diye tekrarladı Mr. Limbkins inat ederek.

“Bakın!” dedi Gamfield. “Farkı ikiye bölelim. Üç çeyrek olsun.”

“Bir para bile fazla olmaz.” dedi Mr. Limbkins kesin bir kararla.

“Pek insafsızca davranıyorsunuz bana beyler.” dedi Gamfield duraklayarak.

“Hadi canım, saçmalama!” dedi beyaz yelekli bey. “Üstüne bir şey bile almasan, yine de bedavaya gelir sana. Al götür, budala herif. Tam sana göre çocuk işte. Ara sıra sopa ister; iyi geliyor, yemesi içmesi de pek bir şey tutmaz, çünkü doğduğundan beri, gereğinden fazla beslenmiş değildir. Ha! Ha! Ha!”

Mr. Gamfield gözlerini fal taşı gibi açıp baktı masanın çevresindeki yüzlere; hepsinde de gülümseme müşahede ettiğinden kendi de yavaş yavaş gülümsemeye başladı. Pazarlık tamamdı. Mr. Bumble, Oliver Twist’le mukavelelerin hemen o gün öğleden sonra imza ve tasvip için hâkimin huzuruna çıkması için emir aldı.

Bu kararı müteakip küçük Oliver, bir yandan şaşıradursun, esaretten çıkmış ve temiz bir gömlek giymesi emredilmişti. Bu olağanüstü jimnastik hareketini başarmak üzereydi ki, Mr. Bumble, kendi elleriyle, bir tas çorba ve bayramlık tahsisat olan, yüz dirhem ekmek getirdi. Bu müthiş manzara karşısında, Oliver acı acı ağlamaya başladı: Meclisin faydalı bir maksat uğruna kendisini öldürmeye karar verdiğini, yoksa bu şekilde şişmanlatmaya hiçbir zaman başlamayacaklarını düşünüyordu, böyle düşünmenin de hiçbir acayip tarafı yoktu.

“Gözlerini kızartma Oliver, yemeğini ye de şükret.” dedi Mr. Bumble haşmetle. “Çırak yapacaklar seni, Oliver.”

“Çırak ha, efendim.” dedi çocuk titreyerek.

“Ya, Oliver.” dedi Mr. Bumble. “Hiç kimsen yokken, sana ana baba, daha bir sürü şey olan merhametli beyler sağ olsunlar, seni çırak yapacaklar. Seni hayatta, ayakta durduracaklar, seni adam edecekler. Bütün bunlar kilise bütçesine yüklenen üç buçuk lira gibi büyük bir meblağa karşılık! Üç buçuk lira Oliver, düşün bir! Bütün bu para kimsenin sevmediği anasız babasız bir çocuk için!”

Mr. Bumble, korkunç bir sesle irat ettiği bu nutuktan sonra, nefes almak için durduğunda zavallı çocuğun gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı. Acı acı hıçkırıyordu.

“Bırak hadi, bırak şimdi.” dedi Mr. Bumble, haşmetli havasını biraz yumuşatarak; çünkü belagatinin tevlit ettiği tesiri müşahede etmek, hislerini okşamıştı. “Hadi, Oliver! Ceketinin kollarıyla gözlerini sil de yaşlar çorbana damlamasın; aptal aptal ağlama öyle.” Aptalca bir işti elbet, çorbada yeter derecede su vardı zaten.

Hâkime müteveccihen yola koyulduklarından Mr. Bumble, Oliver’a bütün yapacağı işin, mesut görünmek ve Hâkim Bey çırak olup olmak istemediğini sorduğunda can attığını söylemek olacağını belirtti; Oliver bu iki ihtara da boyun eğmeye söz verdi; yoksa Mr. Bumble’ın hafiften ima ettiği gibi, renk verdiği takdirde bitti gittiydi, başına gelebileceklerin haddi hesabı olmayacaktı. Büroya vardıklarında yalnız başına küçük bir odaya kapatıldı, Mr. Bumble kendisini almaya gelinceye dek, orada beklemesi tembih edildi.

Çocuk, orada yüreği pır pır ederek, yarım saat kadar kaldı. Bu müddetin hitamından sonra, üç köşeli şapkanın tezyin etmediği başını içeri sokan Mr. Bumble, “Haydi Oliver’cığım gel, beyefendiyi bekletmeyelim.” dedi. Bunu söylerken yüzü karardı, tehditkâr bir tavır aldı ve alçak sesle, “Söylediğimi unutma sakın, küçük yaramaz seni!” dedi.

Oliver, aval aval Mr. Bumble’ın yüzündeki, oldukça tezat teşkil eden hitabet üslubuna bakıyordu; ama beyefendi, Oliver’ı, bu hususta herhangi bir mülahazat takdim etmesine mahal bırakmadan hemencecik yandaki odaya götürdü. Odanın kapısı açıktı. Büyük bir odaydı bu, büyük de bir penceresi vardı. Bir kürsü ardında, başı perukalı iki yaşlı bey oturmuştu. Biri gazete okuyordu. Ötekiyse bir çift kaplumbağa kabuğuna benzeyen gözlüğüyle önünde duran küçük bir parşömen kâğıdını inceliyordu. Mr. Limbkins, kürsünün önünde bir tarafta duruyordu; Mr. Gamfield ise yarı yıkanmış yüzüyle, öteki taraftaydı; bir yandan da iki üç bön bakışlı adam, uzun çizmeleriyle aylak aylak dolaşıyorlardı.