banner banner banner
Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt
Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt
Оценить:
 Рейтинг: 0

Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt


Baoyu hemen elini bıraktı; Daiyu yatağın etrafından dolanıp arka avluya çıkarken, Xifeng ön kapıdan girdi.

“Biraz daha iyi misin?” diye sordu. “Yemek istediğin bir şey var mı? Varsa gelip benden almalarını söyle.”

Xifeng gider gitmez Xue teyze geldi, onun arkasından büyükannesi nasıl olduğunu öğrenmek için birisini gönderdi. Işıkların yakılma zamanı gelince, Baoyu birkaç kaşık çorba içtikten sonra bölük pörçük bir uykuya daldı.

Tam o sırada, Zhou Rui’in karısı, Wu Xindeng’in karısı, Zheng Haoshi’nin karısı ve geçmişte Baoyu ile çok ilgilenen konağın diğer kadın personeli, dayak yediğini duyup nasıl olduğunu görmeye geldiler. Xiren gülerek verandaya çıkıp onları karşıladı.

“Biraz geç kaldınız, hanımlar.” dedi onlara alçak sesle. “Yeni uykuya daldı.”

Onları dış odaya alıp çay ikram etti. Birkaç dakika orada sessizce oturduktan sonra, Xiren’den Baoyu uyanınca onu merak edip geldiklerini söylemesini rica edip kalktılar. Xiren ileteceğine söz verdi ve onları geçirdi. Tekrar içeri girmek üzereyken, Wang Hanım’ın gönderdiği bir kadın, hanımefendinin Baoyu’nün hizmetçilerinden birini görmek istediğini haber verdi. Xiren bir an düşündükten sonra eve girip Qingwen, Sheyue, Tanyun ve Qiuwen’i çağırdı.

“Hanımefendi birisini istemiş, ben gidiyorum. Burada kalıp yokluğumda etrafa göz kulak olun. Çok geç kalmam.” dedi.

Yaşlı kadının peşinden Bahçe’den çıktı ve Wang Hanım’ın avlunun ortasındaki dairesine gitti. Kanepenin üzerinde oturmuş palmiye yaprağından bir yelpazeyle serinlerken buldu onu. Hanımefendi gelenin Xiren olmasından pek memnun olmamış gibi görünüyordu.

“Diğerlerinden birini gönderseydin.” dedi. “Onu yalnız bırakıp gelmene gerek yoktu.”

Xiren rahatlatıcı bir şekilde gülümsedi.

“Efendi Bao uykuya daldı, hanımefendi. Bir şey isteyecek olursa, diğer kızlar ona bakabilecek durumdalar. Endişelenmenize hiç gerek yok. Belki söyleyeceğiniz önemli bir şey vardır diye başkasını göndermeyip bizzat gelmek istedim. Kızlardan birini gönderseydim, ne istediğinizi anlayamaz diye korktum.”

“Sana özel olarak söyleyeceğim bir şey yok.” dedi Wang Hanım. “Oğlumu sormak istemiştim. Ağrıları ne durumda?”

“Bayan Baochai’in getirdiği ilacı sürdükten sonra çok daha iyi oldu.” dedi Xiren. “Ondan önce o kadar kötüydü ki yatamıyordu ama şimdi mışıl mışıl uyuyabiliyor. İyileşmeye başladığını söyleyebiliriz.”

“Bir şey yedi mi?” dedi Wang Hanım.

“Büyük hanımefendinin gönderdiği çorbadan birkaç kaşık içti, o kadar. Susuzluktan kavrulduğundan şikâyetçi, biraz ekşi erik suyu istedi. Ama bunun kan durdurucu olduğunu düşündüm. Dayak yediği ve bağırmasına izin verilmediği için, bir sürü sıcak kan ve sıcak zehir iç organlarına doğru yürümüştür ve hâlâ kalbinin etrafında toplanmış olabilir. Eğer erik suyu içerse, bunları hareketlendirip onu daha ciddi hasta edebilir. Bunu ona anlatıp vazgeçirdim. Onun yerine gül şurubu içmeye ikna ettim, biraz su katıp verdim ancak yarım kâse içtikten sonra tadının iğrenç olduğunu söyleyip bitirmedi.”

“Ah canım, keşke bana daha önce söyleseydin.” dedi Wang Hanım. “Geçen gün birisi bize kokulu çiçek suyu göndermişti. Aslında birazını size gönderecektim ama ziyan olur diye düşündüm, göndermedim. Madem gül şurubunu beğenmedi, sana biraz ondan vereyim de götür. Bir fincan suya bir çay kaşığı katacaksın. Çok lezzetli.” Sonra Caiyun’e dönüp, “Geçen gün gönderilen çiçek suyu şişelerini getir.” dedi.

“İki tane yeter.” dedi Xiren. “Yoksa ziyan olur. Biterse gelip biraz daha alırım.”

Caiyun hemen gidip uzun bir süre gelmedi. Sonunda her biri yaklaşık sekiz santim uzunluğunda iki cam şişeyle geri döndü, Xiren’e verdi. Vidalı kapakları ve sarı etiketleri vardı. Birisinin üzerinde ‘Saf Osmantus Suyu,’ diğerinde de ‘Saf Gül Suyu’ yazıyordu.

“Ne kadar küçükmüş şişeler!” dedi Xiren. “İçindekiler azıcıktır. Herhâlde çok değerli.”

“İmparator için özel yapılmış.” dedi Wang Hanım. “Sarı etiketlerin anlamı bu. Daha önce hiç görmedin mi? Dikkatli kullan, ziyan etme.”

Xiren öyle yapacağına söz verdi ve gitmek üzere harekete geçti.

“Bir dakika!” dedi Wang Hanım. “Sana sormak istediğim bir şey daha var.”

Xiren döndü. Wang Hanım etrafına bakınıp odada kimse olmadığından emin olduktan sonra, “Bugün Huan’ın Beyefendi Zheng’a söylediği bir şeyden dolayı Baoyu’nün dayak yediği konuşuluyordu. Sen böyle bir şey duydun mu? Duyduysan ne olduğunu bana söyle. Bunun için velvele yapmam. Senden öğrendiğimi kimse bilmeyecek.” dedi.

“Hayır, duymadım.” dedi Xiren. “Benim duyduğuma göre Efendi Bao bir prensin sarayındaki bir aktörü alıkoymuş, onlar da gelip beyefendiye anlatmışlar.”

“Evet, nedenlerden biri buymuş. Ama bir sebebi daha varmış.”

“Diğerini ben bilmiyorum, hanımefendi.” dedi Xiren. Başını önüne eğdi ve gitmek için bir an tereddüt etti. “Acaba hanımefendiye açıkça bir şey söyleme cüretini gösterebilir miyim?” dedi biraz bocalayarak.

“Lütfen söyle.”

“Umarım bunu küstahlık olarak görüp bana kızmazsınız.” dedi sinsi bir gülümsemeyle.

“Tabii ki hayır! Ne demek istiyorsan söyle?”

“Şey, aslında, Efendi Bao’nın cezalandırılması gerekiyordu. Eğer beyefendi onu terbiye etmezse, gelecekte neler olur kim bilir.”

Wang Hanım bunu duyunca ellerini kenetleyip, pek nadir görülen bir sıcaklıkla, “Buda aşkına! Sevgili çocuğum, tamamen aynı fikirdeyim. Senin de anladığına çok memnun oldum. Elbette Baoyu’nün disipline ihtiyacı olduğunu çok iyi biliyorum. Efendi Zhu’ya karşı ne kadar sert olduğumu görenler bunun farkındadırlar. Ama şimdiki hoşgörüm için bazı nedenlerim var. Elli yaşında bir kadın artık başka bir çocuk sahibi olmayı bekleyemez, Baoyu de benim tek oğlum. Çok güçlü bir çocuk değil ve Büyükanne Jia ona çok düşkün. Ben de sert olmayı göze alamıyorum. Bir oğul daha kaybetmeyi de! Büyük hanımefendiyi kızdırmayı ve bütün ev halkını üzmeyi de! Bu yüzden şımardı. Onu azarlıyorum, yalvarıyorum, kızıyorum, gözyaşı döküyorum ama kısa bir süre düzeliyor, sonra yine eski hâline dönüyor. Ona ulaşmayı başaramadığımı biliyorum. Öğrenmeden önce biraz sıkıntı çekmesi gerektiğinin farkındayım ama bu da çok aşırı! Ya bu dayağı atlatamasaydı, ne olacaktı? Benim hiçbir dayanağım kalmaz.” dedi ve ağlamaya başladı.

Hanımının bu hâli Xiren’e dokundu, onun da gözyaşları süzüldü.

“O sizin oğlunuz, elbette üzülürsünüz.” dedi. “Onunla birkaç yıldır beraber olan biz hizmetçiler bile endişeleniyoruz. Elimizden gelen tek şey, görevimizi yapmak ve olabildiğince sorunsuz idare etmek ama böyle şeyler yaptığında bu bile mümkün olmuyor. Artık değişmesi gerektiğini hep söylüyorum ona. Her gün, her saat konuşuyorum. Ama faydası yok. Dinlemiyor. Tabii bu insanlar ona bu kadar yaltaklanınca, onlarla gezip dolaştığı için onu çok da suçlamamak lazım. Biz onu ikna etmeye çalıştıkça sabrı taşıyor. Şimdi siz konuyu açınca, sizin tavsiyelerinizi almak istediğim, uzun süredir beni endişelendiren bir konu aklıma geldi. Ama yanlış anlamanızdan korkuyorum çünkü o zaman sadece boşuna konuşmuş olmakla kalmayıp, yatacak mezar da bulamayacağım…”

Wang Hanım bunun ardında önemli bir şeyler olduğunu anladı.

“Ne söylemeye çalışıyorsun, çocuğum?” dedi yumuşak bir tonda. “Son zamanlarda birçok kişi senden övgüyle söz ediyor. Bence bunun nedeninin Baoyu’ye iyi bakmaya ve herkese karşı nazik olmaya özel olarak itina göstermen. Ufak tefek düşüncesizlikler önemli değil. Zaten bu yüzden sana yaşlı dadılardan biriymişsin gibi davranıyorum. Şimdi bazı prensiplerin olduğunu da görüyorum, fikirlerin de benimkilere uyuyor. Eğer bana söyleyecek bir şeyin varsa duymak isterim. Ama başka kimseyle bu konuyu konuşmamalısın!”

“Sormak istediğim şey, Efendi Bao’nın ileride tekrar Bahçe’den taşınmasını sağlamak için bana ne tavsiye edersiniz?”

Wang Hanım irkildi ve dehşet içinde Xiren’in eline yapıştı.

“Umarım Baoyu kızlardan birine korkunç bir şey yapmıyordur!” dedi.

“Yo, hanımefendi, hayır! Beni yanlış anlamayın sakın!” dedi Xiren çabucak. “Onu kastetmedim. İzninizle söyleyeyim, Efendi Bao ve küçük hanımlar artık yetişkin oluyorlar ve her ne kadar kuzen olsalar bile, cinsiyetleri farklı. Böyle iç içe yaşamaları, özellikle de farklı sülalelerden olan Bayan Lin ve Bayan Bao için, bazen biraz uygunsuz olabiliyor. İnsan ister istemez rahatsızlık duyuyor. Hatta dışarıdan bakan birisine çok tuhaf bir aile izlenimi veriyor. Ne derler bilirsiniz: ‘En kötüsü için hazırlıklı olmak en iyisi.’ Düşünmeden yaptığımız bazı masum şeyler, başka birinin hayal âleminde yanlış anlaşılıp korkunç bir şey olarak anlatıldığı zaman, sayısız aksilikler baş gösterir. Böyle şeylerin olmaması için tetikte olmak zorundayız; hele de Efendi Bao gibi farklı karakteri olan biri bütün zamanını kızlarla geçirirken. Etrafta bu kadar insan varken ve bazıları da olmaları gerektiği kadar iyi niyetli değilken, tedbirsiz bir anımızda, kötü olsun ya da olmasın, en ufacık bir şey yapması bir skandala neden olur. Bazı insanlar nasıldır bilirsiniz. İnsanlar iyi niyetliyse sizi yere göğe sığdıramazlar ama değillerse o zaman vay hâlinize! İnsanlar Efendi Bao hakkında iyi şeyler söylüyorlarsa, kendimizi şanslı sayabiliriz. Ama yaptığı en ufak bir şey insanların kötü konuşmalarına meydan verirse, Efendi Bao’nın bedeninin lime lime ve kemiklerinin un ufak edilmesi bir yana, ömür boyu itibarı mahvolur ve hem sizin hem de Beyefendi Zheng’ın bunca fedakârlığı ve çabası boşa gider. ‘Mükemmel bir insan önceden tedbir alır.’ derler. Şimdiden gerekli adımları atmamız, bizi böyle şeylere karşı korumuş olmaz mı? Elbette ki siz çok meşgul olduğunuzdan her şeyi düşünmeniz beklenemez; benim de hiç aklıma gelmeyebilirdi ama madem geldi size söylememek hata olurdu. Son zamanlarda gece gündüz aklımdan çıkmıyor. Kimselere anlatamıyorum. Size daha önce söylemememin sebebi, bana kızacağınızdan korkmamdı.”

Xiren’in yanlış anlamalar ve skandallar hakkında söyledikleri, Jinchuan olayında olanlara o kadar uyuyordu ki Wang Hanım yıldırım çarpmışa döndü. Ama düşününce, kendisi adına bu kadar endişelenen bu kızcağıza karşı sevgi ve minnet duydu.

“Sezgilerin ne kadar da kuvvetli, canım, her şeyi bu kadar ince düşünmüşsün!” dedi. “Bu mesele benim de aklıma geldi tabii ama başka şeyler çıkınca unutmuştum, şimdi bana hatırlattın. İtibarımızı düşünmene çok memnun oldum. Çok iyi bir kızsın sen. Şimdi gidebilirsin. Sanırım artık ne yapacağımı biliyorum. Ama gitmeden önce bir şey daha var. Benimle bunları konuştuğuna göre, artık Baoyu’yü tamamen senin ellerine bırakıyorum. Ona çok dikkat et, olur mu? Onun için yapacağın her şeyi benim için de yaptığını unutma. Sana ne kadar minnettar olduğumu göreceksin.”

Xiren bu sözlerin ağırlığını tartarak bir süre başını eğip durdu.

“Hanımefendinin benden istediklerini yerine getirmek için elimden geleni yapacağım.” dedi.

Odadan ayrılıp düşünceler içinde Kızıl Neşe Avlusu’na döndü. Gittiğinde Baoyu yeni uyanmıştı. Xiren ona çiçek suyundan söz edince çok sevinip hemen biraz hazırlamasını istedi. Çok lezzetliydi. Sürekli Daiyu’yü düşünüyor, birini göndermek istiyordu ama Xiren’in karşı çıkmasından korkuyordu. Onu ekarte etmek için Baochai’den kitap almaya gönderdi. O gider gitmez, Qingwen’i çağırdı.

“Git, bak bakalım Bayan Lin ne yapıyor?” dedi. “Beni sorarsa daha iyi olduğumu söyle.”

“Bir bahane olmadan oraya gidemem ki. Söylemek istediğiniz bir şey yok mu?”

“Yok.” dedi Baoyu.

“O zaman götüreceğim bir şey verin. Ya da soracağım bir şey düşünün. Yoksa onu görünce ne diyeceğim?”

Baoyu biraz düşündükten sonra uzanıp eski mendillerinden ikisini aldı, gülümseyerek kıza fırlattı.

“Tamam. Bunları ona gönderdiğimi söyle.”